Partisinin grup toplantısında deprem bölgelerindeki ihmaller için iktidara tepki gösteren Meral Akşener "Buradan, iktidar mensuplarına sormak istiyorum: Allah aşkına, neden aranızdan, tek bir kişi bile istifa etmiyor? Bu yıkımın, beceriksizliğin ve ciddiyetsizliğin, tek bir sorumlusu yok mu? Madem hiçbir hatanız yok; O zaman neden, Sayın Erdoğan hâlâ, helallik isteme peşinde? Aranızdan tek bir kişi bile, bu tavrı gösterecek, haysiyete sahip değil mi? Madem her biriniz, işinizi bu kadar kusursuz yaptınız; O zaman neden, ülkemizde işler neden böylesine kötü bir halde? Madem hiçbir hatanız yok; O zaman neden, Sayın Erdoğan hâlâ, helallik isteme peşinde?" diye sordu.
Akşener''in konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
“KAHRAMAN SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZ BUGÜN ARAMIZDALAR”
Bugün aramızda, çok özel misafirlerimiz var. Fedakârlığın ve özverinin, çok kıymetli temsilcileri var. Mesleğini, onuruyla yapmaya çalışan, cefakâr kardeşlerimiz var. Değerleri bilinmeyen, haklarını alamayan hatta “giderlerse gitsinler” denip, horlanan ama her şeye rağmen, memleketlerinde kalmayı seçen kahraman tıbbiyelilerimiz ve sağlık çalışanlarımız, beyaz önlükleriyle, bugün aramızdalar. Milletin kutlu meclisinde, başımızın üstlerinde yerleri var. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Değerli dava arkadaşlarım bildiğiniz üzere dün, Tıp Bayramı’nı kutladık. Bundan tam, 104 yıl önce; 19 yaşındaki Hikmet Boran’ın ve tıbbiyelilerin, Millî Mücadelemize olan, inançlarını kutladık. Vatanımız için verdikleri, şanlı mücadeleyi kutladık. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane''den yükselen, o büyük cesareti kutladık.
“İYİ Kİ VARSINIZ! İYİ Kİ BURADASINIZ!”
14 Mart; vatan sevgisini, sözle değil görevlerini en iyi şekilde yaparak gösteren, tıbbiyelilerin bayramıdır. Bu vesileyle kendini, vatanına ve milletine adayarak, ülkemizin bağımsızlık ateşini büyüten, Tıbbiyeli Hikmet’in, göğe kaldırdığı bayrağı, bugün devralan, tüm hekimlerimizin, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız! İyi ki buradasınız!
Başta vatanımızın kurtarıcısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, cesaretin sesi olan, Doktor Hikmet Boran’ı, İstiklalimizin, neferleri olan, tıbbiyelilerimizi ve istikbalin destanını yazan, tüm Milli Mücadele kahramanlarımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
“PANDEMİDE 600’ÜN ÜZERİNDE SAĞLIK ÇALIŞANI HAYATINI KAYBETTİ”
Pandemide, yaklaşık 100’ü doktor olmak üzere, 600’ün üzerinde sağlık çalışanımız, hayatını kaybetti. Ayrıca, son yıllarda kışkırtılarak, azdırılan, sağlıkta şiddet eğilimi nedeniyle, görevleri başında saldırıya uğradılar, öldürüldüler. Ülkemizi derinden yaralayan, 6 Şubat depremlerinde ise, 94’ü doktor, 448 sağlık çalışanımızı kaybettik. 528 sağlık çalışanımız ise yaralandı. Onlara reva görülen, tüm zorluklara rağmen, depremden sonra bile, görev yerlerini terk etmeyen ülkemizin her şehrinden, tüm engellemelere rağmen, deprem bölgesine, vatan sevgisiyle koşan doktorlarımızın ve sağlık çalışanı kardeşlerimizin, özellikle bu zor süreçteki çalışmalarını, takdirle izledik.
“15 MAYIS’TA “GİDERLERSE GİTSİNLER” DİYENLER ÇEKİP GİDECEK”
Her ne kadar, iktidarın başı ve liyakatsiz ekibi, onların, bu büyük fedakârlıklarına karşı, büyük bir vefasızlık göstermeye, devam etse de bu kötülüğün, artık sonuna geliyoruz. Çünkü, o sene bu sene! 15 Mayıs’ta, “giderlerse gitsinler” diyenler çekip gidecek; doktorlarımız ise, baş tacı olarak kalacak.
“ÖNLÜĞÜNÜZÜN BEYAZINA ÇAMUR BULAŞTIRMAYACAĞIZ”
Değerli hekim ve sağlık çalışanı kardeşlerim biz, sağlık ordumuzu ve sağlık mücadelemizi, memleketi yönetmekten aciz kadroların insafına, terk etmeyecek kadar, değerli görüyoruz. Bu kötü günler, elbette geçecek. 15 Mayıs’tan itibaren, mesleğinizi, hak ettiğiniz koşullarda yapacaksınız. Ayaklar altına alınmaya çalışılan itibarınızı yükseltecek, çalışma şartlarınızı, en yüksek seviyeye ulaştıracağız. Önlüğünüzün beyazına, asla ama asla, çamur bulaştırmayacağız. Hiç merak etmeyin. Çok az kaldı.
Sinan Ateş''i unutursam, unutturursam milletim bana hakkını helal etmesin. Hadi bakalım Sayın Erdoğan, Ayşe kızımıza söz veren sen değil miydin. Sözünden dönmek mertliğe sığar mı Erdoğan? Kendi kendine taktığın sıfatların hakkını ver de görelim. Katiller yakalandı ama emri verenler serbest kaldı.
“BU HAKSIZLIĞA, BOYUN EĞME!”
Sayın Erdoğan; arkandan dönen dümenler karşısında; bu kadar kifayetsiz olma! Adaleti gölgeleyenlere karşısında, bu kadar basiretsiz olma! Mafyalar, simsarlar, uyuşturucu kaçakçıları karşısında; bu kadar aciz olma! Sen bu memleketin Cumhurbaşkanısın. Korkma! Bu cinayetin, asıl sorumluları kim? Açıkla! Bu suikastın planlayıcıları kim? Açıkla! Sinan Ateş’in esas katilleri kim? Açıkla! Eğer ki, bu milletten, gerçekten de helallik almak istiyorsan; Bu kanı, yerde bırakma! Bu haksızlığa, boyun eğme!
Mesela; Her ne kadar, henüz kendisinin adaylığı, kesinleşmiş olmasa da; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın, cumhurbaşkanı adayı Sayın Erdoğan’ın, seçim beyannamesinde artık; Türkiye’nin, Şeyh Said isyanları nedeniyle, özür dilemesi, tazminat ödemesi var. Özerklik ve federasyon var. Anayasa’nın, ilk 4 maddesinin, değiştirilebileceği var. Andımızı zaten kaldırmışlardı ama, mesela artık; ''Ne mutlu Türküm diyene'' yazılarının silinmesi de var. Mesela; Kadınlara ''fıtratlarına'' göre, yaşama zorunluluğu var. Kadınlara zulüm var. Kadına yönelik şiddetin, önünün açılması var.
“EĞRETİ ATA BİNEN, TEZ İNERMİŞ”
Mesela; Cumhuriyet değerlerimize saldırı var, çok ulusluluk var, paralel eğitim kurumları var. Ez cümle, bu ülkenin birliğine, bekasına ve istikbaline yönelik, koskoca bir tehdit var. Bu vesileyle, uzunca bir süredir, elinde, vatanseverlik mezurasıyla, ortalıkta gezen arkadaşların, bu son gelişmeler karşısındaki, ibretlik sessizliklerini, tarihe not ediyor; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın, ezber bozan, bu yeni vaatlerini, Büyük Türk Milleti’nin, takdirine sunuyorum. Ayrıca buradan; Cumhur İttifakı’nın bileşenlerine de, seslenmek istiyorum: Ne diyor büyüklerimiz; ''Eğreti ata binen, tez inermiş.''
“O SENE, BU SENE”
Hiç merak etmeyin. Sizin için de aynısı olacak. Şunun şurasında, sadece 2 ay kaldı. Giderayak, istediğiniz kadar yalpalayın. İstediğiniz kadar saçmalayın. İstediğiniz örgütü, devleti, oluşumu ittifakınıza katın. Korkunun ecele faydası yok. 2 ay sonra, tıpış tıpış gideceksiniz. Siyasi tarihimiz, defalarca göstermiştir ki; milletin iradesinden, büyük güç yoktur. Söz de, hüküm de milletimizindir. Siz zaten, milletin vicdanında mahkûm oldunuz. 14 Mayıs’ta da, milletin kararıyla, mağlup olacaksınız. Arık kaçış yok. O sene, bu sene!"
"SUSANLARDAN OLURSAM MİLLETİM BANA HAKKINI HELAL ETMESİN!"
Değerli dava arkadaşlarım “Sevdim, milletime gönlümü verdim. Zalimin zulmüne, göğsümü gerdim. Kırıkhanlı Kâzım, Niksarlı Nedim, Susarsam, hakkını, helâl etmesin!”
“Yurdum bir kağıttır, ışık beyazı, üstünde insanlar, mukaddes yazı. Genci, ihtiyarı, gelini kızı, Susarsam, hakkını, helâl etmesin!” “Mazlumlar, hakkını almayıp ele, Günü gün edersem, zalimler ile Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile, Susarsam, hakkını, helâl etmesin!”
Adaleti kör, vicdanı sağır, kalbi taştan bu düzende susanlardan olursam, Sinenlerden olursam, Korkanlardan olursam, milletim bana, hakkını, helal etmesin! Bir yiğidin peşine, bin namussuz takılmışken, bir eşin yüreğine, ateşler düşmüşken, bir çocuğun yüzüne, hasret acısı vurmuşken göz yumanlardan olursam, milletim bana hakkını, helal etmesin!
“MİLLETİMİZ, BU DAR GÜNÜNDE YANINA KİMLERİN KOŞTUĞUNU GÖRDÜ”
Milletimiz, bu 37 gün içerisinde dar gününde, yanına kimlerin koştuğunu, gayet açık ve net olarak gördü. Uzattığı eli, kimin tutuğunu gördü. İktidarın anlattığı masalların, nasıl da fos çıktığını gördü. Bay Kriz ve arkadaşları, millet vicdanında, bir kez daha mahkûm oldu. Değerli dava arkadaşlarım; Depremin olduğu, ilk günden itibaren, sahada vatandaşlarımızla birlikteydik. Yaşanan acılara, bizzat şahit olduk.
“SAHRA HASTANELERİ KURDUK, AŞEVLERİ KURDUK”
Afet Koordinasyon Merkezi’mizin, çatısı altında arama kurtarma ekipleri kurduk, enkazdan insanlarımızı çıkarttık. Bölgedeki ihtiyaçları tespit ettik, yardımlarımızı yönlendirdik. Vatandaşlarımızla birlikte oluşturduğumuz, yardım tırlarımızı, depremzede kardeşlerimize ulaştırdık. Sahra hastaneleri kurduk. Aşevleri kurduk. İYİ Kentler kurduk. Seyyar tuvaletler, hijyen malzemeleri götürdük. Açıkta kalan insanlarımızı, bölgeden tahliye ettik, konaklama sağladık.
Birçok arkadaşımız, hala deprem bölgesinde, çalışmaya devam ediyor. Hâlâ ihtiyaçlar tespit ve temin ediliyor. Gençlik teşkilatlarımız, depremzede çocuklarımız için, motivasyon etkinlikleri düzenliyor.
Nitekim ben de, geçtiğimiz hafta, yeniden deprem bölgesindeydim. Ekrem Başkanımızla, Hatay’da, Mansur Başkanımızla da, Kahramanmaraş’ta, belediyelerimiz üzerinden yapılan çalışmaları, yerinde inceledik. Depremzede vatandaşlarımızla konuştuk, dertleştik. Çocuklarımızın yüzünü, biraz olsun güldürebilmek için uğraştık. Bu vesileyle, buradan sadece iki büyükşehrimizin, belediye başkanları olarak değil, müstakbel Cumhurbaşkanı Yardımcılarımız olarak Sayın Mansur Yavaş’a ve Sayın Ekrem İmamoğlu’na, teşekkür etmek istiyorum.
“BURADA BİZİM BORUMUZ ÖTER” DİYORLAR
Aziz milletim ne var ki, Bay Kriz ve arkadaşları bu sesleri duymak yerine bizzat neden oldukları, bu büyük felaketi, seçim kampanyasına çevirmenin, peşine düşmüş durumdalar. Arık bıkıp usandığımız, ucube siyaset algoritmaları ile belediyeleri ayrıştırıyor, hizmet etmek isteyene, zorluk çıkarıyorlar. “Burada bizim borumuz öter.” diyorlar. Yaralarımıza merhem olmaktansa, yaranın sebebi olan şirketlere, alelacele ihaleler açıyorlar.
Biz ise, her gün iflas etmiş bir sistemin, felç olmuş bir bürokrasinin, ve artık işlevini tamamen yitirmiş bir iktidarın, ürettiği yeni sorunlarla boğuşuyoruz. Çünkü hiç kimse, sorumluluk almıyor. İlk gün söylediğimi, bir kez daha tekrar edeceğim: “Eğer bu iktidarda, gerçekten; zerre merhamet, ciddiyet ve sorumluluk bilinci olsaydı, şimdiye kadar, birçok istifa olurdu.”
“GÜN GEÇTİKÇE DAH DA ARSIZLAŞIYOR”
Ama bunlar, bırakın istifa etmeyi, gün geçtikçe, daha da arsızlaşıyor. Milletin parasıyla, millete çadır satan, Kızılay Başkanı bile insan içine çıkmaktan utanacağı yerde sımsıkı tutunduğu koltuğunda oturup, “Atatürk’ün emri ile İsmet Paşa’nın onayı ile yapılan, çadır satışları var.” diyor…
Şu yüzsüzlüğe bir bakar mısınız? Bir yandan Atatürk’ümüze ve İsmet Paşa’ya sövüp; Diğer yandan da, ayakları taşa takılsa, yine onlara sığınan, şu iki yüzlülüğe bir bakar mısınız? “Biz bu işi batırdık, yapamadık. Şehirlerimizi önce mezara, sonra da, çaresizlik enkazına çevirdik. Özür diliyoruz. Hukuk önünde, hesap vermeye hazırız.” demeleri gereken yerde; Utanmadan, sıkılmadan, beceriksizliklerine, iş bilmezliklerine ve arsızlıklarına, kılıf arıyorlar. Yazıklar olsun.
MADEM HİÇBİR HATANIZ YOK EDEN ERDOĞAN HÂLÂ HELALLİK PEŞİNDE?
Buradan, iktidar mensuplarına sormak istiyorum: Allah aşkına, neden aranızdan, tek bir kişi bile istifa etmiyor? Bu yıkımın, beceriksizliğin ve ciddiyetsizliğin, tek bir sorumlusu yok mu? Aranızdan tek bir kişi bile, bu tavrı gösterecek, haysiyete sahip değil mi? Madem her biriniz, işinizi bu kadar kusursuz yaptınız; O zaman neden, ülkemizde işler neden böylesine kötü bir halde? Madem hiçbir hatanız yok; O zaman neden, Sayın Erdoğan hâlâ, helallik isteme peşinde? Bakın, rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun, çok güzel bir sözü vardır. Der ki makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır…”
“ALLAH''IN GAZABINDAN KURTULAMAYACAKSINIZ!”
Peki şimdi, bunca acının ardından, sizin arkanızda, ne kalacak biliyor musunuz?
Yandaşlarınıza, ihale verme peşinde, heba ettiğiniz yıllar kalacak. Beceriksizliğinizin sonucu olan, bir büyük felaketin, devasa enkazı kalacak. Vicdanlarda açtığınız yaralar, neden olduğunuz, toplumsal yıkım kalacak.
Ve emin olun ki; Hangi kampanyayı yaparsanız yapın vicdan azabından kurtulsanız bile tarihin azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız da; Allah''ın gazabından kurtulamayacaksınız!
Ayrıntılar hazırlanıyor...