Şahin Yıldız / Günboyu
Ekonomistler, 14 Mayıs''ta sandıktan çıkacak sonucun en büyük etkisinin ekonomi alanında gözlemlenebileceğini iddia ederken, seçimi kazanacak adaya göre ortaya çıkabilecek muhtemel senaryolar için de adeta yarışa girilmiş durumda.
Türkiye''de yıllar içerisinde yaşanan kur krizi ve yüksek enflasyon, hayat pahalılığını katlanılamaz bir hale getirirken, 2021 yılının son çeyreğinde kur krizinin giderek kar topu etkisiyle büyümesi, ekonomi yönetimini olağanüstü uygulamalara başvurmaya itmişti.
21 Aralık 2021 tarihinde duyurulan Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile her gün rekor yükseliş gerçekleştiren dolar/TL paritesinin ateşi kısa süreli de olsa söndürülürken, bir gecede 8 lira birden değer kaybeden dolar, bütün kayıplarını 2022 yılında yeniden kazandı ve haziran itibariyle dolar kuru yeniden 18 lira seviyesine yükselmiş oldu.
Bu noktada seçim ekonomisi için start veren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), dövizde yaşanacak radikal bir yükselişi önlemek amacıyla piyasaya arka kapı müdahaleleri gerçekleştirmeye devam ederken, bireysel ve kurumsal müşterilerin döviz işlemlerine yönelik çok sayıda kısıtlayıcı karara imza attı.
2023 yılının Şubat aylarına kadar döviz kurunda yatay bir hareketlilik gözlemlenmesine karşın, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki Kahramanmaraş depremleri, 11 şehirde çok büyük bir insani yıkıma yol açmasının yanı sıra, aynı zamanda Türkiye ekonomisinde 110 milyar doların üzerinde bir tahribat oluşmasına yol açtı.
Deprem felaketinin ardından TCMB, döviz yasaklarında vites yükseltirken, dolar almak isteyen yatırımcı ve vatandaşın ensesinde adeta boza pişirilmeye başlandı. 26 Ocak''ta alınan karar ile bankaların Döviz Dönüşümlü KKM hesaplarına yönelik vermiş olduğu üst faiz sınırı kaldırılırken, kısa bir süre sonra bankaların TCMB tarafından belirlenen TL mevduat hedeflerini yakalamak için sıklıkla başvurduğu Döviz Dönüşümlü KKM''de prim uygulamasına ise son verildi.
YAŞANDIĞI GÜN DOLAR TEPETAKLAK OLABİLİR!
Halihazırda dolar al-sat işlemlerinde fahiş bir seviyede tutulan kur makası, Merkez Bankası''nın bankalara gönderdiği yazı ile daha da yükseltilirken, birikimini döviz hesaplarında tutmak isteyen vatandaşlara finans kuruluşlarının uygun seviyeden satış yapmasının önüne geçildi. Kurumsal ticari müşterilerin günlük döviz alım sınırı da 5 milyon dolardan 2.5 milyon dolara indirilirken, son olarak TL mevduatlı KKM''ler için de bankaların tabi olduğu politika faizi + maksimum yüzde 3''lük üst faiz sınırı tarihe karıştı. Bankalar, KKM hesabı olan müşterilere dağıtacağı faiz oranında tamamen serbest bırakılırken, söz konusu uygulama Kur Korumalı Mevduat hesaplarının cazibesini yükseltti ve KKM havuzunda biriken toplam mevduat 1.7 trilyon lirayı geçti.
Türk ekonomisi için ciddi bir sorun haline dönüşen KKM, vergi mükelleflerinin sırtına yüklediği ekonomik maliyetin yanı sıra, sürdürülebilirliği mümkün olmayan bir uygulama halini alırken, ekonomistler AKP''nin seçimi kazanana kadar bu uygulamaya son vermeyeceğinin altını çizerek, esas meselesinin KKM bitirildiğinde havuzda biriken paranın nereye aktarılacağı olduğuna dikkat çekti.
Öyle ki, uygulamanın aniden sonlandırılması, 1.7 trilyon liranın yeniden Döviz Tevdiat Hesaplarına (DTH) dönüşüne yol açabileceği gibi, bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde ise yeni bir kur krizinin Türkiye''yi beklediğinin kaçınılmaz olduğunda hemfikir olan çok sayıda iktisatçı, "Kur Korumalı Mevduat AKP''nin ayağına dolandı" yorumunda bulundu.
Dolar kuru ve Türkiye ekonomisi üzerine yaptığı yorumlar ile tanınan Atilla Yeşilada, Merkez Bankası''nın aylardır sürdürdüğü yasak furyasının yeni halkasının döviz hesaplarını dondurmak olacağını iddia ederken, söz konusu gelişmenin Türkiye Cumhuriyet tarihinde benzeri yaşanmamış bir yasaklama hareketi olması, bankada dolar, euro ve altın hesapları olan milyonlarca vatandaşın uykularını kaçırmaya yetti.
Depremlerin yol açtığı ekonomik yıkımın üzerine, seçim nedeniyle yaşanacak masrafların ekleneceğini hatırlatan Yeşilada, Paraanaliz.com''daki köşesinde kaleme aldığı "Sıradaki adım döviz mevduatını dondurmak" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
Büyük afetler bazen toplumların yeni bir sayfa açarak daha hızlı kalkınmasına vesile olur. Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde Sevr utancından Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyeti yarattık. Japonya ve Almanya 2ci Dünya Savaşında uğradıkları tarihi hezimeti, sanayi altyapıları ve beşeri kaynaklarını tamamen tüketmiş olmalarına rağmen, dünyanın en güçlü beş ekonomisi arasına yükselerek fırsata çevirdi.
Bazen de insanlık felaketten ders almaz. Covid-19 pandemisi ardından çoğumuzun hiç bir şey olmamış gibi eski davranışlarımıza dönmesi homo sapiensin miyopluğunun acı örneği.
Bizim rejim de asla felaketlerden ders almaz. Bu rejimin tek bildiği, hasta tedaviye cevap vermiyorsa, dozu ikiye katlamak. Berat Albayrak fiyaskosunun ardından Yeni Ekonomi Modeliyle ağır yaralı ekonomi ampüte edildi. Deprem gibi nesillerce psikolojik travma yaratacak bir olaydan da fırsat yaratmaya çalışıyor bu rejim. Nedir bu fırsat?
Bu bahaneyle tüm muhalefeti, hatta daha da ileri giderek Kürt ve Alevileri bertaraf etmek.
Seçimi öteleyerek rant hortumunun ömrünü uzatmak.
Dünya kamuoyunun merhametine sığınarak bir kaç kuruş yardım alıp müteahhitlere dağıtmak.
Hiç bir plan-program olmadan deprem bölgesinde yeniden inşaata başlayarak yandaşlara rant, acısı henüz dinmeyen depremzedelere bir avuç sahte umut dağıtmak.
Eğer seçim ertelenecekse, hatta 18 Hazirana dahi kalacaksa, deprem harcamalarını seçim harcamalarını kısmadan gerçekleştirmek şart. Yoksa, seçmen küser. Depremde cukka musluğu kesilen yandaş iş kesimi seçim kampanyasının finansmanında hasis davranmaya başlar.
Ekonomi zaten harıl harıl büyürken bir de deprem harcaması yoluyla motora daha fazla mazot pompalamanın hem enflasyon hem de cari açığı katlanılamaz hale getireceğini anlamaz bu rejim. Meslektaş ve kardeşim Güldem Atabay’ın yazdığı gibi:
“200 yıllık ekonomi külliyatına, yıllardır ekonomistlerin yaptığı uyarılara kulak tıkayan, paralı kadrolarıyla işin uzmanlarını düşmanlaştıran şekilde “faiz enflasyonun nedenidir” diye 2018’de başlayan rüzgârın nasıl bir hortum haline gelene kadar büyütüldüğünü izledik. Sırada döviz rezervleri swap hariç eksi 47 milyar dolara indirilerek “kolonları kesilen” merkez bankasının ilk depremde TL üzerinde yaratacağı enkaz var. Ve buna bağlı zincirleme kaza”.
Saray aklı bir dizi meslek şerefini para uğruna satan ekonomist ve rütbe uğruna cehaletin onlara yasakladığı postlara yapışıp ekonomiye yön veren bakan ve bürokratlardan oluşuyor.
TCMB enflasyon ve cari açık yükselirken, nominal döviz kurunu sabit tutmanın ağır ekonomik maliyetini anlayamayacak kadar ilkel bir beşeri yapıya sahip. İhracatta ivme kaybı ve döviz çıpasının enflasyonu bastırmakta sıfır fayda sağlamasına rağmen, yine de seçmeni hoş tutmak ve yeniden inşa faaliyetinde kullanılacak ithal ürünleri ucuza maletmek için, döviz kurunun milim yükselmesine izin vermeyecek.
Bu beyhude çabanın doğal sonucu da TL’nı ani bir saldırıya karşı savunacak FX rezervinin hızla erimesi. Net ve brüt rezervlerin son bir yılda sistemdeki dövizin büyük kısmının TCMB emrine tahsis edilmesine rağmen bir türlü büyümemesi bu yöntemin nasıl başarısızlığa mahkum olduğunu sokaktaki kadına bile anlatır, ama Kavcıoğlu sokağa çıkmaz, insan içine çıkamaz ki ders alsın.
Ne yapar Kavcıoğlu? Dövizde serbest piyasa rejimini terbiye etmeye kalkar. Yanına Hazine ve BDDK’yı da alarak her döviz işlemini denetim altına almaya kalkar. Bankalara döviz satarken ya da yurt dışına transfer ederken göz açtırmaz. Döviz kredi kullanmak Türk Ceza Kanuna dahil edilir. Artık yurtdışına para transfer etmek de fiilen yasaktır. Dış ticaretle uğraşan işdünyasının kur oynaklığına karşı en önemli savunma silahı olan forward işlemlerinde faiz artırılır. Bireylerin bu yolla servetlerini enflasyona karşı güvenceye almaları da yasaktır artık. Altın işlemlerinde alım-satım makası genişletilir. Yetmez altın ithalatına da sınırlama getirilir.
KKM ve TL mevduattan çıkacak fonların yastık altı dövize veya altına dönüşmemesi için de Borsa’ya hormonlu hıyar muamelesi yapılır. Doğal olarak ekonomi branşının 200 yıldır acı tecrübelerle edindiği tüm temel kuramlara aykırıdır bu çaba. Döviz rezervinde kanama durmaz, çünkü Türkiye her dönemde büyürken ithalata bağımlı bir yapı arzeder. Kredi ve nominal gelir genişlemesi her zaman döviz talebini de artırmıştır. Daha da kötüsü güvenilen dağlara kar yağmış, Putin’in RTE’ın seçilmesini finanse edecek kaynakları Ukrayna Savaşında buhar olup gitmiştir. Suudi Arabistan ve Katar’ın vadettiği $15 milyarın en fazla $2 milyarı gelmiştir. Çünkü, Arap zekası yarışta kaybedecek beygire para yatırmaz.
Bu kaygı verici gelişmelere bakıp ekonomide yön değişikliği beklemek hata olur. Dedim ya RTE rejiminin en temel fıtratı, hasta tedaviye cevap vermediğinde dozu ikiye katlamaktır. Bu gözlemden yola çıkarak, önümüzdeki haftalarda şiddetlenecek devaluasyon baskılarını dizginlemek için alınacak tedbir de belli:
Bireylerin döviz mevduatı dondurulacak, ya da bu mevduatı kullanım hakları büyük ölçüde sınırlanacak.
Bu işlem zaten kurumsal mevduata yapıldı. İş dünyasının tüm serbest döviz birikimi KKM’de kitlendi. Şu ana kadar bireysel döviz mevduata konulan kısıtlamalar çok mütevazi kaldı, çünkü artık dolar zenginlerinin çoğunluğunu AKP seçmeni oluşturuyor. Ama, artık havuzda su bitti. Bu zengin AKP seçmenini dahi kayırmak imkansız. Fakir seçmenden bir kaç oy daha çalmak için döviz kurunun yatay kalması kaçınılmaz bir gereksinim. O zaman, yakında döviz mevduatını hesaptan hesaba transfer etmeye ve bankadan çekmeye de sınırlama gelecek.
Tabi ki, mevduatın %55’ni tutan milyonerler aptal değil. Bu kadar serveti biriktirebilen bir birey herhalde onu koruyacak finansal bilgiye de sahiptir. Onlar bulutlara yazılan mesajı aldı:
SIRA SİZİN PARANIZA GELDİ
Artık ilk kaçanın canını kurtaracağı, geride kalanın kurtlara akşam öğünü olacağı günlere girdik. Bu ana kadar çok yavaş ilerleyen kriz belirtileri hızlanacak.
RTE bir gece değil, bir sabah ansızın, saat 09:00’da banka şubeleri açıldığında gelecek. O gelmeden biz gidelim bari.