Beşiktaş'ın hezimeti Zafer Arapkirli'yi de isyan ettirdi: 5-0'ın nesini yazacaksın abi"
GÜNBOYU YAZARI DA İSYAN ETTİ:
“ 5 – 0’IN NESİNİ YAZACAKSIN ABİ”
Futbol enteresan bir oyun.
Bazen, bir takımın öyle enteresan dönemleri, öyle enteresan maçları vardır ki, klavyenin başına oturduğunda, kalemi kağıdı eline aldığında ya da mikrofonun - kameranın karşısına geçtiğinde ne dileceğini ne yazacağını bilemezsin.
Hani, “Nereden başlasam, Nasıl Anlatsam?” diye bir şarkı var ya… Tam o misal. Ne yazabilirsin ki? Rıza Hoca tam kolları sıvıyor, o gömlek manşetleri bir anda geri yani bilek seviyesine iniveriyor.
Tam ayağa kalkıyor koşacak. Bir yerlerden bir şey yuvarlanıp ayağının altına girip kaydırıveriyor. Düşünsenize, maç öncesinde Atom Karınca’nın halini… kadro bile yapamayacak kadar kısıtlı malzeme var elinde.
Sabah kalktığından itibaren herhalde her çalan telefonda bir kez daha irkiliyordur Rıza. “Eyvah. Yine mi biri sakatlandı...” diye.
Doğru dürüst bir onbir belirleyemiyorsun kağıt üzerinde.
Adeta soyunma odasından sahaya çıkış tünelinde bile ellerini açıp dua ediyordur adamcağız, “Allahım ne olur birinin ayağı tökezlemesin de yine bozulmasın planlarım” diye…
Malzeme olmayınca, yemeği yani oyun planını ya da taktiği neyle yapacaksın?
Böyle bir somut durum ve ruh haliyle çıktı sahaya Kara Kartal. Daha 4’ncü dakikada, bir türlü uzaklaştıramadığı bir topa uzak mesafeden Brugge’lü oyuncu Nielsen’in sert şutu, takım arkadaşı Thiago’ya da çarpıp yön değiştirerek Ersin Destanoğlu’nun koruduğu kalenin ağlarıyla buluştu. 1-0
Kimse Ersin’e kabahat bulmasın. Topun yön değiştirmesi aldattı çocuğu.
Daha bunun şoku yaşanırken, bu kez 14’te sağdan çok rahat getirdikleri topu, altıpasın içinde Thiago ile buluşturdular. Adama, çok yakın mesafeden sadece vurmak kaldı ve bu ikramı “afiyetle” gole çevirip durumu 2-0 yapıverdi.
Bu golde, Ersin belki daha erken uyanıp çıkıp alabilirdi topu, ya da müdahale edebilirdi. Ama, bir tek Ersin mi kabahatli? Asla. Oraya gelene kadar...
Sonrasında toparlanan Beşiktaş Vincent Aboubakar’ın göbekten belki de kendisinin de vurabileceği bir topu sol kanattan gelen Ante Rebic’e aktarmasıyla golü bile bulabilirdi. Ama Rebic heyecan yapıp topun çık dibine vurunca, o “Yaradana isığınarak yapılan” vuruş auta gitti.
Tribünler çaresiz, tek sığınacak dal olarak “Başın Öne Eğilmesin... Aldırma Kartal Aldırma... Ağladığın Duyulmasın...” şarkısını söylemeye başlamıştı. Tribünden gelen biri olarak o haletiruhiyeyi iyi bilenlerdenim.
“Felaket anlarında” ilaçtır bu şarkı.
Merhemdir.
Pomattır.
Antibiyotiktir.
Ağrı kesicidir.
Trankilizandır.
Ama iyi gelir.
Bir şekilde iyi gelir.
Yaralanmalarda etkilidir.
Kara Kartal’ın tam da bu günleri için bestelenmiştir adeta…
Beşiktaş’ın ilk yarıda 2-0 geride oynarken dağınıklığını ve ne halde olduğunu en iyi anlatan pozisyonu gördük 44’te.
Soldan Bahtiyar Zeynudinov’un’ın ortaladığı topa uzak direğin tam dibinde Cenk Tosun kafayla gol vuruşu yaptığında, tam burnunun dibindeki takım arkadaşına çarparak topun kaleye gitmesi engellendi.
O da kimdi, biliyor musunuz?
Aboubakar…
Daha fazla söze gerek var mı?
İkinizin adeta “aynı santimetrekare” içinde ne işi var be oğlum?
İkinci devreye yeni başlamış Beşiktaş.
Doğru dürüst baskı bile görmeden, sağ taraftan bir türlü çıkaramadıkları topu kaptıran Beşiktaş, nasıl dizileceğine henüz karar bile verememişken topu kapan Thiago’nun ayağından 3’ncü golü ağlarında buluverdi. 3-0
Bu adam 3 şut atmış 2’si ağlarımızda..
İnanılır gibi değil.
İyice, giderek kötü bir rüyadan kâbusa, oradan da felâkete dönüşme riski taşımaya başlamıştı.
5 dakika sonra, 50’nci dakikada yine göstere göstere getirdikleri topta Onyedika daha topu aldığı anda 4 olacağı belliydi.
Öyle de oldu.
4-0 ve daha dakika 50
Neresini yazacaksın bu maçın? Dedik ya.
Artık neredeyse “fark sayacı” çalışmaya başlamıştı.
54’te kenarda Gedson Fernandes ve Amir Hacıahmedovic ’i oyuna almaya hazırlanırken gördügümüz Rıza Hoca’ya sormak isterdim.
Bunları oynatmayacaksan, 4-0’dan sonra oyuna almanın ne anlamı var ki?
Yani Şenol Güneş bunları yaptığında, avazı çıktığı kadar haykırarak eleştirenler, bugün ne diyor? Merak ediyorum.
57’de tribünden şu meşhur şarkıyı duyduk.
“Söylesene Bize Hoca, Takım Niye Oynamıyor?..”
Ama ben Rıza olsam, şöyle mukabele ederdim
“Ne takımı? Hangi takım?”
Ona da, geldiğinde bir “takım” filan bırakmadılar ki...
Ortada takım denecek bir şey kalmamış.
11 tane “gezinen adam” var sahada.
Ama bu aylardır böyle değil mi?
Zaten o yüzden de Avrupa’da adeta “Beşiktaş diye bir takım varmış. Şunlarla biz de oynasak da averajımızı düzeltsek” demiyor mu herkes?
Yazarken, benim yüreğim sıkışıyor.
Ama durum bu.
Bir zamanların “Şampiyonlar Ligi’nde gruptan lider çıkan takımından söz ediyoruz.
Ama futbolda dün yoktur. Bugün vardır.
Bugün de, bu kapkara tablo var önümüzde.
Bu yürek sıkışıklığı 70’nci dakikada durum 5-0 olunca iyice kardiyolojik bir vakaya dönüştü.
Bu kez soldan getirdiler. Hızla gelip, yine gafil avladılar Beşiktaş’ı.. Yine Yeniden.
Olsen topa bomboş vurduğunda, Beşiktaşlı oyuncular, çeza sahasına daha yeni girmeye başlamışlardı.
Ama hiçbir şey sürpriz değildi.
Sahada o anda “hangi Beşiktaşlı 11’in bulunduğunu” bilmiyorduk bile.
Öylesine dolaşan birileri vardı.
Zaten ne anlamı vardı ki?
Aynı formayı giymelerinin dışında, “takım” hüviyetinden öylesine uzaktılar ki...
Seneler önce Eylül 2000’de Elland Road’da Leeds United’a 6-0, Kasım 2007’de Anfield Road’da Liverpool’a 8-0 yenildiğimiz maçlarda basın oradaydım.
Bu kez “cinayeti, katliamı, rezaleti” İstanbul’da izlemek daha da ağır geliyor insana.
Yakışmıyor Beşiktaş’a.
Şu maç bitsin de...
Bunu da yazıp, gidip yatalım artık.
Çünkü...
Gerçekten yetti artık.