Bir şair olarak Ali Canip Yöntem
Ne zaman hakkında bir yazı yazılsa, makale yazılsa, bir inceleme ile gündeme gelse, hep onun akademik ve siyasi yönüne vurgu yapılmıştır. Bu, içinde bulunduğu tarihsel süreçler ve o süreçlerdeki rolü dikkate alındığında elbette yadırganacak bir durum değildir. Her ne kadar bireysel duyuş ile şiire başlasa da yaşadığı tarihsel süreç onun ifa etmesi gerektiği role onu zorlamıştır. Bu yolda aynı vazifeyi ifaya gönüllü memur olan Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin de aynı kaderi paylaşıyor gibi görünse de en azından Gökalp'in eğitici manzumeleri ders kitaplarında yerini almakta, Ömer Seyfettin de, Türk Edebiyatı'nın tarzında en önemli hikâye yazarı olarak Türk Edebiyat tarihinde olması gereken yeri almıştır. Elbette Ali Canip Yöntem'in ilmi kariyeri itibariyle değerlendirilmesi ona verilen önemin bir tezahürü olmakla birlikte eksiktir. Zira şiire başlarken döneminde her yeni gencin başladığı gibi Divan Edebiyatı terbiyesinden geçmesi, sonra Edebiyat-ı Cedide tesiri ile şiirlerine devam etmesi ardından da milliyetçi duygularla mısralarını örmesi onun şiirinde dönemsel çeşitlilik itibariyle de bir zenginliği saklar.
Şu mısraları hem tefekkür açısından hem de kültürel miras açısından büyük bir derinliği barındırır:
"Hemen hemen bu mu öğrendiğin aceb (Ten)'den? ,
Değil azız filosof, gâye-i fünûn bu değil;
ilâve et o kitaba bu sözleri benden:
Biraz da kendim öğren, biraz da kendini bil! .."
Mana olarak bir Yunus Emre pastişi gibi duran bu ifadeler, Ali Canip Yöntem'in şiirde de bilimsel endişeyi göz ardı etmediğini gösterir. Üstat Mehmet Kaplan, meseleyi tafsilatlı olarak Şiir Tahlillerinde ifade etmiş ancak:
Her duvar, her kovukta şimdi niye
Bir büyük göz niyaz eder, ağlar
"Bitsin artık bu gizli şüphe!" diye?
Bu mısralar bir aydının milletinin içinde bulunduğu hal karşısındaki endişeden daha fazla olarak elindeki "göz" metaforunun hakkını veren bir şairin mısraları gibi arzı endam ederken hala onun şiir dünyasına girmek için, edebiyatseverler neyi beklemektedir?