Cimbom zorlandı ama mutlu dönüyor

Cimbom zorlandı ama mutlu dönüyor

Hiç bilgisayar oyunu oynamam.

Cep telefonlarının ilk yıllarında ünlü NOKIA'ların "yılan" oyununa bile rağbet etmemişimdir. Belki bir süre "tarihi Windows ekranlarında, Tetris".. O kadar.

Ama günümüzde bunların özellikle gençler, hattâ benim yaşıtlarım arasında ciddi bir hastalık olduğunu iyi biliyorum.

Bildiğim bir şey de, bu oyunlardaki "Level" (zorluk kademesi) sistemidir.

Bu, hem oyunları tasarlayanlar hem de oynayanlar açısından önemli bir "yetenek" konusu, anladığım kadarıyla. Yani "zorluğu" tasarlamak da onunla baş etmek kadar önemli bir iş.

UEFA'nın "Elemeli, ön elemeli, Play off"lu sisteminde de aynı şekilde bir "Level atlama" durumu var.

İlk turlarda görece "dandik" diyebileceğimiz takımlarla eşleşip, maç içinde dönemsel sıkıntılar haricinde "güle oynaya" geçersiniz. Sonraki turlarda, giderek daha adı duyulmuş Avrupa takımları ile eşleşmeye başlarsınız. Nihayet, play off'u geçtiğinizde, artık "Torba sisteminin" insafına ve şansına göre, daha "Büyük Balık"lar çıkıverir rakip olarak karşınıza.

Yani, artık "çantada keklik" rakipler ya da "helva gibi takımlar" yok gündemde.

Bu akşam Galatasaray'ın rakibi olan Molde, yaygın tabirle "Avrupa Devi" filan olmasa da, adını kupalardan sıkça duyduğumuz "sıkı" bir ekip. Çok hızlı top oynuyor, çabuk çıkıyor ve yıpratıcı baskı yapabiliyorlar.

Bir ilginç durum da, Norveç ekibinin sahaya "11 Norveçli" ile çıkmasıydı.

Norveç Ligi'nin de bu mevsimde oynandığını ve ev sahibi oyuncuların "match fitness" dedikleri "üst düzey mücadeleye hazırlıklılık" düzeyinin iyi olduğunu düşününce, Cimbom'un işinin kolay olmayacağı belliydi. Nitekim, daha ilk saniyelerden, bezdirici koşularla başlayan Molde ataklarını görünce hep bunları hatırladık.

Ve gol de erken geldi, aslında.

8'nci dakikada Molde'nin atak yönüne göre sağ kanattan yapılan korner atışında, neredeyse "ikram" görüntüsünde, topa bomboş pozisyonda rahatça kafa vuran Ellingsen, topu Muslera'nın sağ alt köşesine bırakıverdi. 1-0

Dört dakika sonra, yine sağ çaprazdan atılan şutu Fernando Muslera parmak uçları ile kornere çelmese, Galatasaray "soğuk duşun" üzerine bir de "buz dolu kovayı" kafasında hissedebilirdi.

Zaten İstanbul ile Molde arasında tam 16 derece sıcaklık farkı var bugünlerde.

İlk 17 dakikayı hızlı hücumlarla, neredeyse sürekli Galatasaray yarı alanında geçiren Molde, misafirlerini iyice bunalttı.

Bu dakikadan sonra Galatasaray, "karşılık verip dengeyi hem oyun anlamında hem de psikolojik olarak sağlamak" istiyordu. Nitekim 24'ncü dakikada kazanılan frikik atışını, Sergio Oliveira, barajdaki oyuncuya çarptırarak kaleciyi ters köşede yakalayınca durum

1-1 oldu. İstenen, "ilaç" vakit geçmeden gelmişti.

Bu seviyede hem oyuncu hem de teknik direktör olarak sayısız maça çıkmış olan Okan Buruk ve tribündeki - ekran başındaki Galatasaraylılar, en az onun kadar derin bir nefes aldılar.

29'uncu dakikada sağdan beklenmedik anda Yunus Akgün'ün kale önüne yolladığı uzun topa gelişine mükemmel bir tek vuruşla, Mauro Icardi durumu 1-2 yapıverdi. Hafta sonu lig maçında Trabzonspor'a 2 kez fatura kesen Icardi, Kuzey Avrupa seyahatinde de "huyundan" vazgeçmiyordu.

İyi bir huy bu. Hele ki, Galetesaraylılar bayılıyor adamın bu huyuna.

Adam tam bir "Natural born striker" (Doğuştan golcü). Asla affetmiyor.

Bizim ligimizde de, geçen yıldan beri 3 büyük rakibine tam 8 gol atmış. Kalite ortada.

39'da İcardi'nin, 41'de ev sahibi takımdan Brynhildsen'in müsait durumda kaçırdıkları pozisyonlar gol olsa, maçın ilk devresi beklenmedik bol gollü bir skorla bitebilirdi.

Yunus Akgün 43'te sağ taraftan kendi getirdiği topu, büyük bir beceri ile golle tamamladı. Galatasaray, tam da "durumu 1-3 yaptık" diye sevinirken, öncesinde Mertens'in yaptığı faulü VAR incelemesi sonucu tespit eden İngiliz hakem Anthony Taylor, golü iptal etti. VAR'ın ve hakemin kararları doğruydu.

45+3'te Breivik'in tehlikeli şutunu Muslera yine çok başarılı çıkardı ve devre 1-2 sona erdi.

İkinci yarının hemen başında bir Galatasaray atağında Molde ceza sahası içinde elle (kolla) oynama itirazı VAR'a kadar gitti. VAR'a gidip inceleme yapan hakem Anthony Taylor, penaltı olmadığına hükmetti.

Galatasaray'ın bir 5 dakikalık rakip alan baskısının ardından Molde yeniden maçın başlangıç dakikalarını hatırlatan bir baskı kurdu konuğunun kalesinde. En sağdan gelen uzun pasa Christopher Haugen'in bomboş durumda isabetli volesi, durumu yeniden eşitledi: 2-2

Bu seviyedeki bir maçta Molde'nin ilk golündeki kafaya, ikinci golündeki voleye, Galatasaray ayarındaki bir takıımn böyle seyirci kalması, ciddi bir zaaftır. Top onca mesafeden (ilk golde kornerden, ikinci golde yine sağdan uzun mesafeden) "geliyorum" diye bağırıyor. Fatih Terim'in kulakları çınlasın, Milli Takım'da pek çok kez "kolay goller" yememizi buna bağlardı hep. "Top onca yoldan, onca vakitte gelirken, topa odaklandığınız kadar, adama da odaklanacaksınız" derdi.

2-2'den sonra da, Molde'nin, Galatasaray'ı kendi sahasına mahkum oynattığına, başka bir tabirle, hapsettiğine tanık olduk. Bu baskıya cevap veremedi İstanbul ekibi. Belki de, bu denli "terletici" bir baskıyı beklemiyordu Okan Hoca. Etkili uzun toplarla çıkıp avlayabilmeyi bile denemedi. Aslında fazla deneyemedi demeliyiz. Çünkü rakip takım, tartışmasız daha hızlı.

Futbolda da bu "hız" çok önemli.

Zaten Galatasaray'ın, sezon bayından beri hem bizim ligimizde hem de Avrupa'da rakiplerine üstün olduğu en önemli "konu başlığı" bu.

Evet, "Icardi faktörü" de tayin edici. Ama "hızlı hücum ve yıpratıcı-toplu-hızlı hücum" futbolda tartışılmaz bir gereklilik. Hele, günümüz futbolunda ve Şampiyonlar Ligi seviyesinde.

81'de Yunus ve Berkan'ın yerine Tete ve Midtsio girdiler Galatasaray'da...

Galatasaray'a, artık bariz biçimde "daha taze ve az yorgun" ayaklar gerekiyordu. Rakip çok koşuyor ve koşturuyordu.

Saha kenarındaki reklam panolarında sık sık zuhur eden bir ünlü "Oyun Makinesi" reklamı vardı. Slogan şu:

"Play Has No Limits" (Oyunda Sınırı Yoktur)

En başta söylediğimiz gibi "Level"da da sınır yoktur.

Galatasaray bu maçta, Şampiyonlar Ligi seviyesini fena halde hissetmiş oldu.

Ama son sözü yine Sarı Kırmızılılar söyledi.

90'da Icardi'ye atılan çok müsait topu, golcü yıldız vuramadı ama. geriden gelen, oyuna az önce girmiş Midstio'ye uzattı, "al da at" tadında bir pozisyonda 3'ncü golü atıverdi.

İstanbul'a, 3-2'lik skorla ile mutlu ve tur için umutlu dönüyor Cimbom.

Seyrantepe'de işi bitirir mi bilemeyiz.

Ama rakibin, Galatasaray'a burada da çok ter döktüreceği kesin.

Artık "çantada keklik" yok.

Bunu, bu gece Bükreş'te Beşiktaş'ın yaşayacağına kesin gözüyle bakabilirsiniz.

Dediydin dersiniz...

Yazarın Diğer Yazıları