Türkiye''de artan enflasyon, hayat pahalılığı ve maaşların bu artışlar karşısında eriyerek azalmaya devam etmesi vatandaşları içinden çıkılamaz bir hale sürüklemeye devam ediyor. Yoksulluk sınırının 30 bin lirayı geçtiği Türkiye''de, toplumun neredeyse yarısı 8500 liralık asgari ücret ile hayatını idame ettirmeye devam ediyor.
Ekonomi için iktidara muhalif kesimlerin umudu 14 Mayıs''ta yapılacak seçimlerde yeni bir yönetim ve yeni bir ekonomi anlayışına bağlı olmuş olsa da, ekonomist Alaattin Aktaş bu yaklaşımın pek de gerçeğe dayanmadığının altını çizdi. Aktaş, seçimlerde sonuçlar ne olursa olsun Türkiye''yi çok acı bir reçete beklediğini hatırlatarak, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalımdan çıkışın ''acısız'' bir yolunun mümkün olmadığını hatırlattı.
"ÖYLE BİR FIRLAYACAK Kİ OK... ETKİSİNİ ÇOK FAZLA HİSSEDECEĞİZ"
Seçimlere son 2 ay kala herhangi bir radikal kur artışının ve dolarda yaşanan yükselişin olası olmadığını belirten Aktaş, böylelikle ülkede yaklaşık 9 aylık bir süre ile ''sabit kur'' uygulanmış olacağını belirtti. Aktaş, döviz kurunu baskılamak için yapılanların ise seçimden sonra geri döneceğini belirterek, "Hep aynı benzetme oluyor; yay öyle bir geriliyor ve öyle bir fırlayacak ki ok, etkisini çok fazla hissedeceğiz." ifadelerini kullandı.
Alaattin Aktaş''ın ekonomim.com''daki köşesinde yayınlanan "Bugünler, iyi günler!" başlıklı yazısından öne çıkanlar ise şu şekilde...
Kimse bu söylediğimi felaket tellallığı diye okumasın! Bu söylediğimin seçimden kimin galip çıkacağıyla da ilgisi yok. 15 Mayıs sabahı nasıl bir sonuca uyanırsak uyanalım, Türkiye’yi çok sıkıntılı bir dönem bekliyor. Aslında seçime kadarki günler de çok sıkıntılı geçecek de bu dönemde idare edeceğiz artık.
Deprem felaketi yaşamamış olsaydık bile seçimden sonra zor bir dönem geçirecektik. Bir de deprem ve bu çerçevede gelişen sorunlar binince zorluk inanılmaz boyutlara ulaştı.
Ortada bütçe diye bir şey kalmadı. 2022’de bile ek bütçe yapmak gerekmişti. Dolayısıyla 2023 için de ek bütçe kaçınılmaz.
Bu da yetmeyecek; oluşacak açık için çok daha fazla borçlanmaya gitmek durumunda kalınacak.
Çok borç, yüksek faiz demek!
Yüksek faiz, gelecek döneme daha fazla yük demek!
Sorunumuz yalnızca kamuya binen yük olsa yine iyi. Bu konuya daha sonraki günlerde detaylı olarak değineceğiz zaten.
Ama bizim sorunumuz çok daha genel. Her yönden adeta cendereye alınmış bir ekonomik tabloyla karşı karşıyayız.
Türk parası yedi aydır değer yitirmiyor. Bu kendiliğinden olsa çok iyi de, bu koşullarda “Aman ne güzel” diyebilecek durumda mıyız? Öyle görünüyor ki iki ayı da böyle geçireceğiz ve “sabit kur” uygulanan dönem dokuz ayı bulacak.
Peki sonrası? Bunun bir maliyeti olmayacak mı yani? Kim ödeyecek o maliyeti? Ve nasıl ödeyecek?
Hep aynı benzetme oluyor; yay öyle bir geriliyor ve öyle bir fırlayacak ki ok, etkisini çok fazla hissedeceğiz.
BU POLİTİKAYLA GİTMEZ; AMA...
15 Mayıs sonrasının ekonomi politikası farklı olacak. Bunu geçenlerde detaylı olarak yazdım.
Seçimi Millet ittifakı kazandığı takdirde zaten çok şey değişecek.
Sandıktan Cumhur ittifakı galip çıkarsa yine de değişiklikler yaşanacak.
Aslında tabii ki sorun olmaması gereken ama ne yazık ki karşımıza sorun olarak çıkacak olan bir başka gerçek var. Seçimden sonra ayakları yere basan gerçekçi politikalar uygulamayı engelleyecek bir sorun...
2024’te bu kez de yerel seçim var!
Varsayalım 15 Mayıs’ta Cumhur ittifakı kazandı. Cumhur ittifakı bu kez tüm gücüyle yerel seçime yüklenecek, ona göre politikalar uygulayacak. Özellikle İstanbul olmak üzere İstanbul ve Ankara’ya odaklanılacak.
15 Mayıs’tan Millet ittifakı galip çıktığı takdirde bu kez de CHP, zaten elinde olan bu iki büyük kenti kaptırmamak için tüm gücünü ortaya koyacak. Ama bu kez amaç, hem belediye başkanlıklarını korumak, hem de meclis çoğunluğunu ittifak ortaklarıyla birlikte ele geçirmek olacak. Tabii ki ittifakın yerel seçimde güç birliği yaptığını varsayarak söylüyorum bunu.
Ama kesin olan şu: 15 Mayıs’ı kim kazanırsa kazansın, hem bir yandan seçime kadar birikmiş olan sorunlarla boğuşacak, hem de bu sorunların çözümü için adım atarken siyaseten temkinli davranacak ve can acıtacak önlemler almaktan kaçınacak.
15 Mayıs’ta kazanıp 2024 yerel seçiminde sandıkta kalmayı kim ister!
Dolayısıyla Türkiye sorunlarını çözüyormuş gibi yapa yapa ilerleyecek. 2024 seçimi geride kalmadan da hemen hiçbir konuda çok radikal adım atılmayacak.
Hatta radikal adım bir yana, parasal genişlemeye dönük adımlar birbirini izleyecek.
ZATEN YILA KÖTÜ GİRDİK...
■Yedi aydır değer yitirmeyen Türk parası, bağlı olarak unutulan ithal enflasyon; ama iki ayda yüzde 10’u bulan fiyat artışı...
■Türk parasının giderek değerlenmesinin de etkisiyle dış ticarette rekor açıklar verilmesi ve ağırlıkla buna bağlı olarak cari açıkta Cumhuriyet tarihinin rekorunun kırılması...
■Üstelik bu açığın finansmanının çok kalitesiz olması ve kaynak olarak tümüyle rezerv kullanılması...
■İktisat bilimine aykırı bir tutumla 2021’in eylülünde başlatılan ve hala sürdürülen enflasyonu düşürmek için faiz indirme politikası, bunun yol açtığı güvensizlik ve eklenen seçim belirsizliği...
■Bu güvensizlik ve belirsizlik ortamında yabancının elini ayağını Türkiye''den çekmesi, daha önce gelmiş olanların da neredeyse tümüyle gitmesi...
Karşımızdaki tablo çok özet olarak bu. Şimdi seçime kadar da değişen bir şey olmayacak. Olursa da olağanüstü bir gelişme sonucu olumsuz şeyler olacak.
Peki bu olumsuzlukları seçimden sonra öyle sihirli bir el dokunmuşçasına birden değiştirmek mümkün olacak mı?
Nerede!
O sihirli eli bulursanız bize de haber verin!
DEPREMİN ETKİLERİNİ HENÜZ PEK GÖRMEDİK
Depremin yarattığı acı ve yara henüz çok taze ve bunlar öyle kolay kolay dinmeyecek, kapanmayacak. Bu acı yıllarca bizimle birlikte yaşayacak.
Ama şu gerçeği de gözden kaçırmamak gerekir; biz depremin acısını yaşadık yalnızca, depremin ekonomiye olan etkisini henüz pek görmedik.
Üretimin, ihracatın bundan ne ölçüde etkilendiği daha sonra ortaya çıkacak.
Ayrıca depremin tetiklediği yalnızca çevredeki fay hatları da değil.
İş aleminin fay hatları da tetiklendi. İstanbul''dan kaçış çabası var. Bütün bunlar maliyet; bütün bunlar fiyat artışı...
Ama biz şimdi ülke olarak seçimin o tatlı telaşındayız.
Kimilerinin yüreği umutla; kimilerinin yüreği ise ellerindekini kaybedecekleri kaygısıyla pır pır atıyor...
En iyisi mi, seçime kadar olan dönemi bu tatlı telaşla geçirmek!