Elektrik sadece elektrik değil, bir saadet zinciri imiş?
Elektrik malum insanı çarpar ama siz nasıl çarpıldığınızı göremezsiniz. Bu yüzden suya değmiş bir kablo insanları öldürebilir, ölen insan çarpıldığı ana kadar bunu fark etmez. Bunun böyle olduğunu biliyoruz da Türkiye’deki elektrik üretim-iletim-dağıtım ağının da bizi, hiç fark ettirmeden çarptığını bilmiyorduk.
Bakın Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Özdağ, “Yüksek elektrik faturalarından elde edilen gelir kimin cebine giriyor?” sorusunu yanıtlarken Yol TV’ye elektriğin bizi nasıl çarptığını şöyle anlatıyor:
“Eğer elektrik faturalarına 1 kuruşluk zam yaparsanız, o zammın bütün tüketimdeki toplam değeri 2,5 milyar lirayı buluyor. O nedenle dönen paranın büyüklüğü korkunç. Elektrik enerjisi 3 temel sektörde değerlendirilir. Ürettim, iletim ve dağıtım. Şu anda Türkiye’de 2021 yılı itibariyle üretilen elektriğin yüzde 83’ten fazlasını özel sektör üretiyor. İletim ise şu anda yüzde 100 kamunun elinde. Dağıtımın yüzde 100’ü de özelin elinde. Bu şirketler üretirken kazanıyor, bu şirketler bizim dağıtım şebekesini işletirken yaptıkları bütün yatırımların bütün şirket giderlerini bize fatura ederek karşılığını alıyorlar. Artı size elektriği perakende satarken de devletin belirlediği kârlarını elde ediyorlar. Ortada bir saadet zinciri gibi yapı var ve bu zincirin, iletim hariç her halkası özel sektörde hizmet amacıyla oluşturulmuş.”
Zinciri bu kadar açıklığı ile anlattığı için Özdağ’a teşekkür edelim. İletimin yüzde 100’ünün devlette olmasının nedeni de gayet açık, çünkü kar etme imkânı yok, safi masraf. O yüzden onu devlete bırakmışlar, tıpkı balığın iskeleti gibi.
Kısaca elektrik şirketleri üretirken kazanıyorlar, bunun iletimine hiç karışmıyorlar, satarken yine kazanıyorlar. Ve 1 kuruş zam yaptıklarında halkın cebinden 2,5 milyar lira çıkmış oluyor.
Peki bu şirketlere bu kadar büyük kazanç sağlamanın mantığı nedir?
Yani niye Türkiye Cumhuriyeti, elektriği üreten ve satan ve sayıları 20, bilemediniz 30 olan bu şirketlerin bu kadar para kazanmasının yolunu açar. Bir tarafta 80 milyonu aşkın vatandaş dururken, her fırsatta kapağı yurtdışına atma derdinde olan, gizli gizli servetlerini yurtdışına kaçırıp, yabancı pasaportlar edinen 30 aileye bu kadar para transferinin nedeni nedir?
Sonuçta elektrik, vatandaşa devletin vermesi gereken bir hizmet.
Nasıl ki belediyeler, vatandaşa ulaşım hizmeti verirken kâr amacı gütmeyip, gerekirse zarar edip, bunu başka yerlerden karşılıyorlarsa, elektrik şirketlerinin de vatandaşa bu hizmeti verirken önceliğinin para kazanmak değil, hizmet üretmek olması gerekmez mi? En azından fahiş kâr peşinde koşmamalarını istemek hakkımız değil mi?
Ancak maalesef bu çarpık yapı sadece elektrikte değil, Türkiye’nin birçok sektöründe karşımıza çıkıyor.
Bunun en çarpıcı örneğini de Türk Telekom’da yaşadık. Türk Telekom’u satın alan Arap şirketi, şirketin içini boşalttı, borcunu ödemeden çekti gitti, Telekom’a bankalar el koydu şimdi devlet bankalara para ödeyip Telekom’u geri alıyor.
Kazanan kim? Borcunu ödemeyen Arap şirketi ve ona bu yolu açanlar?
Kaybeden kim? Türkiye yani bütün vergi veren vatandaşlar.
Şimdi İstanbul’un Anadolu Yakası’nın elektriğini satan Sabancı Holding Başkanı Güler Sabancı’nın niye enerji politikası ve politikacılarını gevrek gevrek övdüğü daha iyi anlaşılıyor.
Bir bildiği varmış da kimse bilmiyormuş.