Kadın şefkati değmiş; Kadın eli değmiş hayatı, baş tacı ederken; yeteneklerini vizyonla resmeden gençlere, yarınlarımızı emanet ederken; tecrübelerini bize liman kılmış büyüklerimize vefa gösterirken; İstanbul mevsimlerinde “Biz” olduk.
Bir de mahyalarda biz olduk. İftar sofralarında; sahur telaşlarında; bayramlaşmalarda biz olmayı yaşattık!… Hepsi İstanbul’la oldu!…
İstanbul için yazılmış şiirlerde; hikayelerde; dillerde çiçeklenmiş İstanbul şarkılarında; Biz olmayı dillendirdik.
Evet, merhamet ve biz şehri: İstanbul!
İstanbul’a, İstanbul yollarında “aday” olmaya mecburdum. Çünkü İstanbul öğretti bana; Yoldaş olmayı! Yolda kimseyi bırakmamayı. Yolu sevmeyi, yolda karşılaştıklarına hizmet etmeyi.
Fakat aday olmama bir sebep de İstanbul’dan gönderilmiş bir son Mektup oldu.
“Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı!…” sözünün sırrından başlamış mektubuna İstanbul!… Yalnız kalmadığını, İstanbul sevdalılarının sessiz çığlık olduğunu hatırlatmış.
Depremin de, Çılgın projelerin de İstanbul gündemleri olduğunu; Finans merkezinden Turizm harikası özelliklerine kadar bir dizi vizyonun İstanbul’un mücevherleri olduğunu belirtmiş ve duyduğu memnuniyeti dillendirmiş.”