Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, hiçbir evrensel hukuk normuyla izah edilemeyecek bir hukuksuzlukla, gazetecileri, sivil toplum insanlarını yıllarca süren uzun tutuklamalara mahkûm edildiğini belirterek, "Herkesin bildiği ama kimsenin söylemeye cesaret edemediği yolsuzlukları, rüşveti, mala çökmeleri, mafya-çete-siyaset eksenindeki karanlık işleri suç örgütü lideri olarak tanımlanan bir kişiden öğrenme talihsizliğini yaşıyoruz.
Daha da vahim olanı, Sedat Peker’in iddiaları konusunda şu ana kadar hiçbir yargısal sürecin başlatılmamış olmasıdır." diye yazdı.
Türkiye'nin hukuk devleti olma özelliğini kaybettiği için, iktidar ve kurumların denetlenemediğini, hukuksal mağduriyetlerin can yaktığına işaret eden Ocaktan, "Eğer gerçekten bu ülkeyi seviyorsak elimizi vicdanımıza koyalım ve Türkiye’yi nasıl bir zehirli iklime mahkum ettiğimizin muhasebesini yapalım. Artık herkesin gördüğü bir gerçeği gizlemenin anlamı yok, uzun süredir Cumhur İttifakı muhalefeti ve neredeyse toplumun yarısını şeytanlaştıran bir siyaset dili kullanıyor.
Ocaktan'ın yazısı şöyle:
"Herkesin bildiği ama kimsenin söylemeye cesaret edemediği yolsuzlukları, rüşveti, mala çökmeleri, mafya-çete-siyaset eksenindeki karanlık işleri suç örgütü lideri olarak tanımlanan bir kişiden öğrenme talihsizliğini yaşıyoruz.
Daha da vahim olanı, Peker’in iddiaları konusunda şu ana kadar hiçbir yargısal sürecin başlatılmamış olmasıdır. Her ne kadar sorumluluk makamında olanlar “görmedim, duymadım, bilmiyorum” dese de, mesela kara para aklama iddiasıyla aranan ve önceki gün Avusturya’da tutuklanan iş insanı Sezgin Baran Korkmaz’dan gazeteci Veyis Ateş’in istediği iddia edilen 10 milyon Euro’nun rengine sevdalanan “lobiler, klikler” kimlerdir, iddia edildiği gibi Korkmaz’dan para alan gazeteciler gerçekten var mıdır?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Sedat Peker’den her ay 10 bin dolar para alan siyasetçi var” iddiasında bulundu ama şimdi o da meselenin bir an önce unutulmasını bekliyor. Soylu Meclis başkanıyla bir buçuk saat görüşüyor, bilgi veriyor ama ne hikmetse bakanın ne tür bilgiler verdiğini meclis başkanı bilmiyor.
Bir başka iddia; Yalıkavak marinanın kahyalığını yapan Mehmet Ağar “Ben burada devlet adına bulunuyorum, ben olmasam buraya mafya çöker” şeklinde açıklamalarda bulunuyor, bir tek savcı çıkıp “Seni hangi makam atadı, atama kararnamen ya da belgen var mı” diye sorma gereği bile duymuyor.
Maalesef hukuk devleti olma özelliğimizi kaybettiğimiz için iktidar ve kurumlar denetlenemiyor, hukuksal mağduriyetler can yakmaya devam ediyor ve ülkenin katma değeri her gün biraz daha azalıyor.
Çok doğal olarak içeride insanların mutsuzluklarının arttığı, güvenliklerinin sağlanamadığı, çete-mafya-siyaset akrabalığının 1990’ları aratmayacak bir kirliliği görünür kılması, Türkiye’nin dünyadaki algısını da negatif bir resme mahkum etmiş bulunuyor. Bunca milyon Eurolar, dolarlar hiçbir hukuki takibata uğramaksızın ortalarda dolaşırken Türkiye’nin bir “kara para cenneti” olarak algılanmasını kim önleyebilir ki…
Kuşkusuz ülkedeki bu görüntüyü daha da dramatik hale getiren kirli bir siyaset dili var ki, bu hal vicdanları daha da yaralıyor. İzmir’de HDP binasına hiçbir güvenliğe takılmadan elini kolunu sallayarak giren eli silahlı katilin gencecik kızımızı katletmesi toplumsal barışımız adına hepimizi yeniden korkulu rüyalara sevketti. İktidar ortakları dahil bütün siyasi partiler cinayeti kınadı, lanetledi.
İyi güzel de peki sonuç? Barışa sıkılan her kurşundan sonra hep birlikte lanetleyip köşemize mi çekileceğiz?
Eline silah alıp “Vatan-millet, bayrak” sloganları atarak gözünü kırpmadan insanları katleden bu hastalıklı zihinlerin beslendiği iklimi hiç sorgulamayacak mıyız?
Eğer gerçekten bu ülkeyi seviyorsak elimizi vicdanımıza koyalım ve Türkiye’yi nasıl bir zehirli iklime mahkum ettiğimizin muhasebesini yapalım. Artık herkesin gördüğü bir gerçeği gizlemenin anlamı yok, uzun süredir Cumhur İttifakı muhalefeti ve neredeyse toplumun yarısını şeytanlaştıran bir siyaset dili kullanıyor. Fazla söze gerek yok, iktidar cenahının muhalefete ve onlara gönül verenlere ilişkin kullandığı şu ifadelerin vicdanları nasıl yaraladığını görelim yeter.
Ne yazık ki memleketteki manzara bu… Kim ne derse desin, hukukun olmadığı gariban bir İslam ülkesi burası…"