Fenerbahçe turu ter antrenmanı gibi geçti: Zafer Arapkirli yazdı
Bundan önceki yazılarımızın bazılarında, UEFA'nın kulüpler arası turnuva organizasyonlarını, "tamamen duygusal(!)" amaçlarla biraz abarttığına dikkat çekmiştim.
Haydi, daha açık söyleyelim... Hem kendi kasasına hem de dolaylı olarak kulüplerin kasalarına "3-5 kuruş (milyon tabii ki) fazla girmesi için" atılmış adımlar bunlar.
Bu nedenle, bütün Avrupa ülkelerinin takımları, sezon boyunca eskisine kıyasla çok daha ağır bir maç (mesai) yükü altına girmiş bulunuyor.
Üstelik de, birbiri ardına oynanan pek çok "ön eleme" karşılaşmasının, yazın en sıcak günlerine rast gelmesi, oyuncu sağlığı ve takımların "sezon öncesi sakatlık riski"ni arttırması olası önemli olmsuz faktörler.
Bu risklerden uzak durmanın çaresi, Avrupa'nın daha elit liglerine mensup takımlar gibi, ön eleme oynamadan Şampiyonlar Ligi ve diğerlerine girme şansı elde etmek. Tabii bu da yetmiyor. Ülke puanlarımızı biraz "doğrultmak" gerekiyor. O günleri özlüyoruz.
Ama, biraz da "bardağın dolu tarafına" bakmak gerekirse, yaz sezonunda eskiden "rahat ve "riske girmeden" oynanan hazırlık maçlarının yerini alan, daha "mücadeleci ve kora kor" maçlar anlamına geliyor.
Bu da ikili bir kazanım demektir. Birincisi "turları geçerek grup aşamasına ulaşan" takımların finansal kazanımı söz konusu. İkincisi de, "yeni transferleri de sisteme hızla dahil etme imkanı sağlayan mücadele faktörü yüksek" maçlar oynanıyor.
Geçen hafta ilk maçlar sonrasında da, özellikle Dolmabahçe'de FK. Tiran karşısında çıplak gözle izlediğimiz Beşiktaş maçında bunu iyice gözlemlemiştik.
Fenerbahçe, geçen yazılarımda da altını çizdiğim üzere, Süper Lig'in en iddialı transferlerini yapan takımlarından biri. Hani üç büyükler açısından konuşursak, Fener ve Cimbom, bu sene (özellikle de fena halde transfer ihtiyacı duşan) Beşiktaş'ı bir hayli kıskandıracak transferlere imza attılar.
Dün ilk kez Fenerbahçe forması ile izlediğim Dusan Tadic, her takımın ağzını sulandıracak bir yetenek bence. Fenerbahçe'ye katkısının çok önemli bir düzeyde olacağını söylemek için "futbol uleması/üstadı" olmak bile gerekmiyor. Zaten geçmiş sicili ortada.
Fenerbahçe bu akşam, geçen hafta Kadıköy'de sağladığı 5-0'lık ezici skorun rahatlığı ile çıktı Moldova takımı FC Zimbru'nun karşısına. Zaten klas olarak, hem tek tek oyuncu kaliteleri ile hem de takım olarak "ölçülemeyecek bir sıklet farkı" var aralarında. Bu turların avantajı biraz da bu. Arnavutluk gibi, Moldova gibi, ya da Baltık ülkeleri gibi, futbolda Türkiye ile kolay kolay boy ölçüşemeyecek ülkelerin takımları ile oynamak iyi. Tam bir "sezon öncesi antrenman" niteliğinde geçiyor. Nitekim Zimbru hem kendi defansında, hem orta sahada Fenerbahçe'nin top yaptığı anlarda hem de çok cılız bir iki karşı atağında misafir takımı bırakıınz zorlamayı rahatsız bile edemedi. Seviye farkı bu kadar fazlaydı.
Ama bunun rahatlığı ile çok da "varyete"ye kaçmamak, işi ciddiye almak ve rakibe de saygı duyarak oynamak gerekiyor. Nitekim Fenerbahçe de bu gece bunu yaptı. Arada, TV spikeri kardeşimizin "klas hareketler... resital" gibi biraz abartılı tabirlerle anlattığı pozisyonlar, aslında rakibi küçümseyen değil, doğal olarak aradaki farkı ortaya koyan sahnelerdi.
İsmail Kartal Hoca'nın yapacağı (ve yaptığı) şey, öündeki maçlara dair, "teknik planlarını deneme fırsatı" olarak kullanmaktı bu maçı. Bir yandan da takıma yeni monte edilen oyuncuların uyumu ile gidenlerin (en başta da Arda) yerine boşlukları nasıl dolduracağının hesapları ile bakacaktı sahaya.
Fenerbahçe ilk yarıda, rakibini adeta sahaya hapsetti. Daha doğrusu Zimbru, "bu kez de 10-0 olmasın abi" ürkekliği ile iyice kapanmıştı zaten.
Daha ziyade Ferdi, King ve Tadic'in kullandığı sol kanattan geldi Fenerbahçe. Topu sağ kanada aktardıklarında ise , Osayi ve İrfan Can ile ter döktürdüler Zimbru'ya. İsmail Yüksek çok üstün bir performansla sürekli sahnedeydi.
Ama herşeye rağmen golü bulamadılar. Batshuayi'ye ise hem çok iş düşmedi, hem de top geldiğinde iyi değerlendiremedi.
İsmail Hoca, ilk devre "geçen yılın bakiyesi" takım omurgası ile sahaya dizilerek, yeni transferleri (belki de olması gerektiği gibi) ufak ufak monte etmeyi koymuş kafasına.
Maçın ilk golü 47'nci dakikada, yine Fenerbahçe'nin hiç de zorlanmadan yine baskısını kurduğu bir periyotta geldi. Yine soldan yine King'in getirdiği ve Crespo'nun yerine ilk yarıda sonradan oyuna giren Mert Hakan'ın vurup defanstan seken topu önünde bulan Dusan Tadic, bomboş pozisyonda kaleye yollayıp sarı lacivert forma ile ilk golüne imza atıverdi.
57'de, yine soldan yine Dusan Tadic ve Mert Hakan'ın 'asist" niteliğindeki etkili zorlamasında son vuruşu yapan Batshuayi durumu 2-0 yaptı.
Santra yapıldıktan sonraki ilk atakta, neredeyse elini kolunu sallayarak gelen ve "haydi bu sefer sağdan girelim" diyen Fenerbahçe, Osayi Samuel'in çok rahat araya attığı topa bomboş vuran Batshuayi 3'ncü golü kaydetip moralini yükselttiğinde, dakika 58'di...
5 dakika sonra da yerini Serdar Dursun'a bıraktı.
Aynı dakikada Ferdi'nin yerine Oosterwolde (Parma'dan geldi) , King'in yerine Szymanski (Feyenoord'dan geldi)' yi alan İsmail Kartal, "artık ufaktan ufaktan" yeni kombinasyonları deneme olanağını yakalamış olmanın rahatlığını kullanıyordu.
Dakika 77'de İsmail Yüksek, maç boyunca gösterdiği harika performansı, uzaktan attığı ve "tam 90'a" takılan harika golü ile taçlandırdı. 4-0
Fenerbahçe için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
UEFA'da da, Süper Lig'de de ne olur şimdiden bilemeyiz. Ama hızlı oynayan, ne yaptığını bilen ve bugünden "hazır" gözüken bir kadro yapmış İsmail Kartal.
En azından "ağır aksak, zayıf bir rakibi bile açabilecek temposu, hevesi ve iştahı olmayan" Beşiktaş'a göre 3 gömlek daha üstün bir takım olmuş. Kimse kusura bakmasın.
Denilebilir ki, "Bu kadar erken ve bu kadar zayıf rakiplerle oynanan bir maçta böyle bir hüküm doğru mu?.." Futbolda zayıf rakip yoktur. Etkili oyunla eze eze yenebildiğin ve bu oyunu ileriye dönük iyi bir hazırlık olarak değerlendirdiğin deneyimler vardır.
Fenerbahçe de bunu, iki maçta aynı takıma tam 9 gol yağdırarak iyi kullanmıştır.
Tebrikler Fenerbahçe...