Hakan Fidan: İsrail çok büyük intikam peşinde

Hakan Fidan: İsrail çok büyük intikam peşinde

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, katıldığı canlı yayında İsrail-Filistin gerilimiyle ilgili “Şu anda bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu kriz bir önceki krizlerden farklı. Çünkü İsrail çok büyük bir intikam peşinde” dedi.

İsrail Filistin gerilimiyle ilgili yoğun diplomasi mesaisi veren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, katıldığı canlı yayında konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Fidan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Elimizden gelen her şeyi yaptığımızı bilmelerini istiyorum. İnşallah bu günler geçecek. Türkiye onların yanında olmaya devam edecek. Bu acıyı bu kederi kendimizin acısı ve kederi olarak görüyoruz. Yalnız değiller.

"Türkiye ateşkes için çalışıyor"

Bakan Fidan, İsrail-Filistin gerginliğindeki sistematik yalana dikkat çekerek, “Bu yalanın ifade edilmesi, uluslararası toplumun bu meseleyi sahiplenip iki devletli çözümü mümkün kılması gerekiyor” dedi. Bakan Fidan, Türkiye’nin taraflarla temas halinde olduğunu ve insani yardım ve ateşkes için çalıştığını belirtti.

ABD’nin İsrail’e desteğini eleştirdi

Bakan Fidan, ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail ziyaretine “tarih kayıt ediyor” değerlendirmesinde bulunarak, ABD’nin İsrail’e verdiği desteği eleştirdi. Bakan Fidan, ABD’nin stratejik bir akılla hareket etmediğini ve hegonomik sistemin iflasla sonuçlanacağını söyledi.

"Yaşananlar kimseyi şaşırtmamalı"

Biz Türkiye olarak başından beri özellikle İsrail’in sadece kendi komşularıyla barış yapıp, Filistinlilerle iki devletli çözümü kabul etmemesini stratejik bir hata olarak görüyorduk. Ama gerek Amerikan merkezli konuyu anlatan mecralar gerek Avrupa’nın bunu satın alması, bölgede de bu konuyu destekleyen unsurlarla beraber; hikaye sanki doğrunun kendisiymiş gibi sunulmaya başladı. Ama biz biliyorduk ki bu kriz bir yerden patlak verecek. Çünkü her ne kadar İbrahim anlaşmalarıyla birtakım şeyler ilerliyor gibi gözükse de, esas itibariyle konunun muhatabı olan Filistinlilere yönelik baskının, zulmün daha sistematik, daha yaygın ve daha sık hale geldiğini gördük. Bunun bir yerde patlayacağı aşikardı. Bunun bu şekilde patlaması ve arkasından bu krizin doğması aslında kimse için şaşırtıcı olmamalı.

"Gazze'de insanlık dramı yaşanıyor"

Şu anda esas itibariyle bir insanlık dramı yaşanmakta. Bu insanlık dramı karşısında bir ne yapıyoruz? Devlet olarak, birey olarak, bölge ülkeleri olarak, Birleşmiş Milletler olarak. Bütün ulus devlet sistemi, bütün uluslararası sistem, bütün bölgesel ittifaklar bu konu karşısında ne yapıyorlar buna bakmak gerekiyor. Şimdi bu kriz bir önceki krizden farklı. Çünkü İsrail çok büyük bir intikam peşinde. 7 Ekim’de verdiği kayıplar, şu anda kadar verdiği en büyük kayıplar.

"İnsanlık endişe duymalı"

Bu kaybın telafisini barışta değil, intikamda gördüğü için büyük bir misilleme peşinde şuanda. Fakat bu misillemeyi yaparken sivil nüfusa dikkat etmemesi, onların altyapısının üstyapısının her türlü şekilde bombalanması ve toplu cezalandırma yolunu tercih etmesi insanlık için çok ciddi bir şekilde endişe kaynağı olması gerekiyor. Bizim ülke olarak ortaya koyduğumuz tavır bunun hiçbir şekilde, hiçbir hafifletici sebebe gitmeden bir kriz olarak tanımlanması, bir insanlık suçu olarak nitelendirilmesi. Buna yönelik tavrın alınması ve buna öncelik etmek. Bugün itibariyle Gazze’de elektrik yok, su yok, topyekün kuşatma var.

İsrail şu anda geliştirdiği savaş stratejisiyle özellikle kuzeyden başlayıp, güneye kadar belirli alanları boşaltılması gereken alanlar olarak tasvip etmiş durumda. Buna göre de çok yaygın bombalamaya gitmiş durumda. Şuanda özellikle sivil nüfusun kuzeyde yaşadığı yerlerin büyük bir bölümü bombalanmış durumda. 1 milyondan fazla insan güneye gitmiş durumda. Şimdi insanlar güneyde kalmakla Mısır’a gitmek arasında bir tercihe de zorlanıyorlar. Bu da olayın başka bir kriz boyutu.

Şimdi krizin bütün taraflarıyla mümkün olduğunca temas içerisindeyiz. Birkaç kulvarda bu işi götürüyoruz. Birincisi özellikle Gazze’deki dram nasıl sona erdirilebilir; bir ateşkes, bir insani yardım, mümkünse esir takası gibi kolaylaştırıcı unsurlar nasıl hayata geçirilebilir. Bunlara ilişkin çalışmalar var. Asıl daha kapsamlı çalışmaları da, bölgeye güvenliği ve kalıcı barışı getirecek yapı ne olmalı, bunun öncülüğünü yapmak gerekiyor. Bu noktada atılan adımlar var. Şu anda olayın sıcaklığı nedeni ile taraflar çok ciddi bir çatışma hali içerisindeler. Sıcak savaş vuku bulmakta.

İsrail’in Gazze’deki askeri hedeflerine ulaşması için ortaya koyduğu çabaya Amerikalılar da şu an ortak olmuş durumda. Hem Amerikan başkanının hem milli güvenlik yetkililerinin hem de askeri makamların yaptığı açıklamalara baktığımızda görüyoruz ki; Amerika özellikle Gazze’ye, Hamas’a yönelik operasyonlarda İsrail ile beraber hareket etmek konusunda, onu destekleme konusunda tam bir fikir birliği içerisinde. Tabii burada şunu görmek gerekiyor. Ortada sadece Hamas ve İsrail yok. Filistinli diğer gruplar var. Bölgede Filistin davasına müzahir diğer silahlı gruplar var. Başta Hizbullah olmak üzere. Çok geniş yelpazede bu olayın muhtemel tarafı olmaya hazır gruplar da var.

"Farklı ülke ilişkileri ve sistemli yalan barışı getirmiyor"

Bunları yaparken diğer taraftan ülkelerle biz konuştuğumuzda, Filistin meseli İsrail’i de ilgilendiren bir konu olduğu için Amerikan’ın ve Batı’nın koşulsuz desteğini alan İsrailliler, Filistin meselesinde kendi görüşünü açıklamak isteyen, kendi gerçek sahici tavrını ortaya koymak isteyen bölge ülkelerini bile inanılmaz derecede baskı altına almış durumdalar yıllardır. Bu ülkelerin teker teker baskı altına alınmaları, ufak teşvik edici maddi ve ticari konularla ve siyasi teşviklerle bunların politikalarını İsrail lehine kolaylaştırmaları yıllardır süre gelen bir pratik. Bütün sistemin ortaya çıkardığı ilişkiler ağı şu anda barışı getirmiyor. Ne İsrail’e ne Filistin’e güveni getirmiyor.

Burada sistematik olarak uygulanan büyük bir yalan var ve bu yalanın açıkça ifade edilmesi ve sahici olarak uluslararası toplumun bu meseleyi sahiplenip iki devletli çözümü mümkün kılması gerekiyor. Aksi takdirde bu kriz 2014 krizinden daha büyük. 2014, 2009’dan daha büyüktü. Bundan sonraki kriz de bugünkü krizden büyük olacak. Bu akleden bütün insanlığın göreceği bir gerçek. Bu gerçeği görüp de bunun gereğini yapmamak ancak rasyonalite ile değil aşırı politize olmuş, biraz daha çok yoğun bir kimlik politikası izleyen, daha çok Siyonizm’i ve Siyonist çevreleri destekleyen yapıların ortaya koyduğu bir tavır. Şimdi bu sarmalın içinden çıkmak için neler yapılmalı, bunun arayışı içerisindeyiz. Bunun da açıkçası diplomasi ile ilerletilebilecek çok ciddi alanlarının olduğunu düşünüyoruz. Gerek İslam İşbirliği Teşkilatı, BM Platformu Türkiye’nin bu görüşlerini ilerletmesi için uygun ortamlar diye düşünüyorum.

"Kınama değil, ortak tavır önemli"

İnançlarımızın ve duygularımızın düşüncelerimizi daralttığı bir durumda da değiliz. Biz son derece açık bir zihinle stratejik hesaplarımızı yaparak, bölgedeki aktörlerin, hegemonların ve devlet dışı diğer aktörlerin ne türden etkileşimler içinde olduğunu görerek, bugüne kadar aldıkları tarihsel tavırları da göz önüne alarak bir çıkış içerisindeyiz. Aslında biz bire bir diğer ülkelerle konuştuğumuz zaman, özellikle bölge ülkeleriyle bu konuda bizden ayrı düşündüklerini görmüyoruz. Problem ne düşündüğümüz değil, burada bir ayrılığımız yok çoğu zaman. Temel problem ortak tavır koymakta ya da tek taraflı tavır koymakta. Tavır geliştirilemiyor İslam dünyası. Bugüne kadar çok ciddi kınamalarımız oldu ve bu kınamalar çok fazla bir sonuç getirmedi.

"Barışa gidilmezse kalıcı savaş kaçınılmaz"

Alternatifi, aktörleri, kapasitelerini biliyoruz. Alternatifi çok kötü, buradan kalıcı bir barışı tercih etmezsek. Bölgede kalıcı bir savaş ve istikrarsızlık bizi bekliyor.

İlgili Haberler