Kadınlarda en sık görülen 15 hastalık ve rahim ağzı kanseri

Kadınlarda en sık görülen 15 hastalık ve rahim ağzı kanseri

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Esra Nur Özgür, "Bazı ciddi hastalık belirtileri kadınlar tarafından göz ardı edilebilir. Hangi hastalık olursa olsun erken tedavi çok önemlidir" dedi.

Büyük Anadolu Hastaneleri Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Esra Nur Özgür, kadınlarda sıkça görülen 15 kadın hastalığı ve rahim ağzı kanseri ile ilgili bilgi verdi. Her kadın hayatının bir döneminde kadın hastalıkları ile karşılaşabileceğini ifade eden Opr. Dr. Esra Nur Özgür, "Her kadın hayatının bir döneminde kadın hastalıkları ile karşılaşabilir. Bu hastalıklar kadının cinsel hayatını, üreme kapasitesini olumsuz etkileyebileceği gibi hayatını tehdit edecek durumlar oluşturabilir. Ancak kadın hastalıklarında erken teşhis yaşam kalitesi ve süresi açısından büyük önem taşır. Buna rağmen bazı ciddi hastalık belirtileri kadınlar tarafından göz ardı edilebilir. Oysa düzensiz adet kanamaları, karında şişlik, ağrılı adet dönemi gibi belirtiler çeşitli jinekolojik kanserlerin sinyalini verebilir. Özellikle üreme dönemindeki kadınlarda daha sık görülen kadın hastalıkları bazı ciddi hastalıkların belirtisi olmasına rağmen çoğu kadın tarafından göz ardı edilebilir. Bazı hastalıklar ise diğer hastalıklara göre daha sık görülebilir. Kadın hastalıkları dendiğinde rahim, yumurtalık, tüpleri ve dış genital organları içeren kadın üreme sisteminin hastalıkları anlaşılmaktadır. Sık karşılaştığımız kadın hastalıkları ya da jinekolojik hastalıklar olduğu gibi, bunlardan bazıları tehlikeli kadın hastalıkları grubuna girer" diye konuştu.

En sık görülen kadın hastalıkları
Bir kadının hayatı boyunca en sık karşılaştığı hastalıkları sıralayan Opr. Dr. Esra Nur Özgür, "En çok karşılaşılan kadın hastalıkları ise ağrılı adet görme, vajinal akıntı, adet görememe, polikistik over hastalığı, miyomlar, çikolata kisti, idrar kaçırma, kasık ve bel bölgesi ağrıları, cinsel fonksiyon bozuklukları, kısırlık, vajinal mantar, yumurtalık kisti, pelvik enfeksiyon ve rahim iltihabı, rahim duvarı kalınlaşması ve de rahim ağzı kanseri hastalıklarıdır diyebiliriz. Hangi hastalık olursa olsun erken tedavi çok önemlidir. Aradan çok bir süre geçmeden doktorunuza başvurmanız gerekmektedir" şeklinde konuştu.

Rahim ağzı kanseri
Rahim ağzı kanseri, dünyada kadınlarda meme kanseri ve kalın bağırsak kanserinden sonra üçüncü sıklıkta görülen kadın hastalığı olduğunu ifade eden Dr. Esra Nur Özgür, "Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde onuncu sıradadır. Rahim ağzı kanseri nedeni tamamen aydınlatılmış ve önlenebilen tek kanserdir. Rahim ağzının yüzeyini oluşturan hücre tabakasının anormal hücrelere dönüşmesiyle ‘kanser öncülleri’ denilebilecek hücreler ortaya çıkıyor. Kanser öncülleri erken saptanıp tedavi edilmediklerinde rahim ağzı kanserine dönüşebiliyorlar. Yapılacak olan jinekolojik muayene esnasında alınacak papsmear tarama testi bu kanser öncülü hücreleri ve kanser varlığında da kanser hücrelerini erken tespit edebilmesi bakımından çok önemlidir ve çok kolay bir tarama yöntemidir. Rahim ağzında gelişen hücre değişikliklerinin en sık sebebi HPV enfeksiyonlarıdır. Ulusal ve uluslararası sağlık kuruluşları HPV kaynaklı kanserlerden korunmak için 11-12 yaş arasındaki tüm erkek ve kızlara iki veya üç doz HPV aşısı yaptırmalarını öneriyor. Eğer daha önce aşı yapılmadıysa, erkekler için 21 yaşına kadar, kadınlar için ise her yaşta HPV aşısı yapılabiliyor. 21-65 yaş arası kadınlara yapılan smear ve HPV gibi rutin tarama testleriyle rahim ağzı kanseri erken teşhis edilebilir. Erken evrelerde cerrahi tedavi ön planda iken ileri evrelerde radyoterapi öncelikli tedavi seçeneğidir" ifadeleri kullandı.

Tarama testleri ihmal edilmemeli
'Pap smear' testinin çok önemli bir test olduğunun altını çizen Dr. Esra Nur Özgür, "Rahim ağzı kanserinin taranması için kullanılan bu test, kullanım kolaylığı, sonuçlarının doğruluğu ve bu sonuçlar sayesinde hastalık ilerlemeden tedaviye ulaşma imkânı vermesi nedeniyle kadınların yaptırabileceği ‘en değerli tarama testi’ olarak kabul ediliyor. Rahim ağzı kanserinin oluşumu insan siğil virüsü olan HPV ile yüzde 99.7 oranında ilişkili olduğu için bu taramanın yapılması büyük önem taşıyor. HPV virüsünün bulaşmasından kanserin ortaya çıkmasına kadar geçen süre 10-15 yıl kadar sürebildiği için, bu aralıkta testin düzenli yaptırılması gerekiyor. Pap smear sayesinde yıllar içinde kadınlarda rahim ağzı kanserine yakalanma oranı hızla düşüyor. Cinsel ilişki başladıktan sonra üç yıl içinde ve en geç 21 yaşında pap smear testi yaptırmaya başlamak gerekiyor. Örneğin cinsel hayatı 20 yaşında başlamış olan bir kadının üç yıl beklememesi, 21 yaşından itibaren bu testi yaptırması ve taramaların her yıl düzenli olarak tekrar edilmesi öneriliyor" açıklamasında bulundu.

Testin yapılması ve riskler
Testin nasıl yapıldığı, risk saptanırsa neler olabileceği hakkında bilgilendirmelerde bulunan Dr. Özgür, "Jinekolojik muayene sırasında, hastanın fark etmeyeceği kadar hızlı ve kolay bir şekilde rahim ağzından fırça ya da çubuk yardımı ile sürüntü alınıyor ve cam üzerine sürülerek, sıvı bazlı testlerde ise özel taşıyıcılar içinde patoloji laboratuvarına gönderiliyor. Burada mikroskop altında özel tekniklerle incelenerek hücreler değerlendiriliyor. Rahim ağzındaki hücrelerde görülen değişiklikler, öncü lezyonlar olarak adlandırılıyor ve değişikliğin oranına göre bunlar sınıflandırılıyor. Bu öncü lezyonların tedavisinin kansere göre çok daha kolay olması pap smearın önemini ortaya koyuyor. Bu tarama testinin bir başka avantajı ise hastanın radyolojik ışın almaması oluyor. Pap smear testi sonucunda riskli gruba giren öncü lezyon saptanırsa rahim ağzının büyütülerek incelendiği kolposkopi yöntemine başvuruluyor. Burada anormal görülen alanlardan biyopsi alınarak smear sonucu ile karşılaştırılabiliyor. Müdahale edilmesi gereken bir lezyon varsa leep denilen yöntemle bölgeden parça çıkartılabiliyor. Yakma ve dondurma yoluyla tedavi yöntemleri günümüzde daha az tercih ediliyor. Pap smear sonucunun kanseri göstermesi durumunda ise cerrahi tedavi planlanıyor" bilgilerini verdi.

Yumurtalık kanseri
Dr. Özgür, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ultrasonografi yöntemiyle yapılacak yıllık rutin jinekolojik muayenelerin yumurtalık bölgesinde oluşan kitlesel lezyonları tanımlayabilmek ve gerektiğinde başka testlerle bulguları desteklemek açısından önem taşıyor. Pap Smear testi de bu muayeneler sırasında yapılabiliyor. Cinsel açıdan aktif her kadının, normal koşullarda yılda bir kez kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından muayene edilmesi öneriliyor. Rahim kanseri riski açısından özellikle menopoz döneminde rahim iç duvar kalınlığının ölçülmesi de önem taşıyor. Transvajinal ultrason denilen yöntemde, ultrason cihazı vajinal yolla uygulanıyor ve rahim iç duvarı bu şekilde inceleniyor. Rahim iç duvarı (endometrium) her ay hormonal etki ile kalınlaşıyor ve adet ile atılıyor. Muayene sırasında burada sürekli bir kalınlaşma görülmesi uyarıcı oluyor. Bu muayene sırasında yumurtalıklardaki kistik oluşumlar da değerlendiriliyor. Gerekli vakalarda rahim içinde biyopsi ile örnek alınarak patoloji laboratuvarına gönderiliyor ve gelen sonuca göre tedavinin yönü belirleniyor. Yumurtalık kanserinde kandaki tümör belirteçlerinin artması nedeniyle, riskli gruplarda bunların taranması teşhis açısından yol gösterici olabiliyor. Ancak bu belirteçlerin yüksek olması her zaman yumurtalık kanserini işaret etmiyor. Risk faktörü yüksek olan kadınlarda, yıllık jinekoloji muayenede tümör belirteçlerine bakılıyor. Muayeneye gelen hastadan kan örneği alınarak bakılıyor. Yumurtalık kanserinde en sık yükselen tümör belirteçi olan CA125, adet dönemine yaklaşılan dönemde, çikolata kisti olan kadınlarda, miyomların varlığında, sigara içen kadınlarda ve yüzde 2 oranında hiçbir sorunu olmayan kadınlarda da kanser vakalarındaki kadar olamasa da yüksek çıkabiliyor. Bu nedenle bu testin sonuçları sadece uyarıcı oluyor. Ailesinde yumurtalık kanseri var olan kadınlarda, belirteçlerin yüksekliği halinde nedenlerini değerlendirmek önem taşıyor. Elle muayene herkesin hemen ulaşabileceği bir tarama yöntemi. Her kadının adet bitiminde kendi memesine dokunması, daha önce var olmadığını düşündüğü bir kitle varsa bununla ilgili hemen kadın hastalıkları ve doğum uzmanına ya da genel cerrahi uzmanına başvurması gerekiyor. Bu kitlenin iyi huylu olma ihtimali de var. Ancak muayene edilmesi şart. Birçok kanser türünde olduğu gibi, erken teşhis hayat kurtarıyor. Doğru bir elle muayenenin ayna karşısında ayakta ve yatarak yapılması gerekiyor. İki meme arasında simetri bozukluğu meydana gelip gelmediğini ve deri üstündeki değişiklikleri görmek önem taşıyor. Muayeneyi meme başından başlayarak, yuvarlak hatlarla tüm meme dokusunu ve koltuk altını kapsayacak şekilde, parmak uçlarıyla ciltten göğüs kafesi kemiklerine doğru bastırarak yapmak gerekiyor. Bu sırada ele gelen ağrılı veya ağrısız kitlenin ve daha önce olmadığı düşünülen en küçük lezyonun dahi dikkate alınması ve doktora başvurulması hayat kurtarıyor."

Meme muayenesi
Meme muayenesinde de pap smear testi önemli olduğunu altını çizen Özgür, "Her sekiz kadından birinde meme kanseri görüldüğü gerçeği göz önüne alındığında, bu test büyük önem taşıyor. Birinci dereceden kadın akrabalarında meme kanseri öyküsü olanların, adet düzeni erken başlayanlar ile menopoza geç girenlerin risk faktörleri daha yüksek oluyor. Bu kişilerin düzenli kontrolleri daha erken olabilmekle birlikte günümüzde her kadının 35 yaşında ilk mamografiyi çektirmesi, bunu ultrasonografi taraması ile desteklemesi, sonuçları 40 yaşına kadar saklaması, beş yıllık süreçte problem çıkmadığı sürece 40 yaşından itibaren mamografi çekimini yılda bir tekrarlaması öneriliyor. 35 yaş öncesinde hormonlara bağlı olarak meme dokusunun dolgun olması mamografinin görüntüleme yeteneğini düşürüyor. Her iki meme de mamografi cihazında plakalar arasına sıkıştırılarak görüntü alınıyor ve el muayenesiyle saptanamayacak kadar küçük anomaliler tespit edilebiliyor. Kitle tespit edilirse Kitlenin türü çeşitli yöntemlerle tespit ediliyor. Kitle kötü huylu ise bulunduğu evreye göre tedavi planlanıyor" diyerek sözlerine son verdi.