Barış Pehlivan'la birlikte kaleme aldığı 'Sızıntı' kitabında tarikatların devlete nasıl sızdıklarını ve kirli ilişkileri anlatan ve casusluk suçlaması ile tutuklanan Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu, müridinin 12 yaşındaki kızına cinsel istismardan tutuklanan Uşşaki Şeyhi Fatih Nurullah'ın geçmişini hatırlattı ve devlet içindeki kadrolaşmasını sordu.
Terkoğlu'nun yazısı şöyle:
Sanırım hatırlamıyorsunuz. Benim ise hep gözümün önünde.
Umre’den dönen beyaz sakallı adamı karşılarken binlerce insanın havaalanında çektiği zikir...
“Elimi öpen cennete gidecek” dediği konuşma...
İnsanların o eli öpmek için birbirini ezmesi...
“Türkiye Cumhuriyeti son buldu, Osmanlı kuruluyor, Tayyip Bey birinci padişahımız olarak gözüküyor” sözleriyle meydan okuması...
AKP’nin tepesindekilerin onunla fotoğraf çektirmek için yarışması... “Hele İslami devlet olsun; en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cüppeleri biz giyeceğiz. Vakti saati var her şeyin. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım” sözleri...
Uşşaki tarikatı şeyhi Fatih Nurullah’tan (Şağban) söz ediyorum. İstanbul Kasımpaşa’da meşhur bir dergâhı var. Anadolu’nun farklı bölgelerinde de sayısız tekkesi. Biri de Sakarya Akyazı’daki 3 katlı bina.
Öğrendiğimize göre geçen perşembe günü jandarma, Akyazı’daki dergâha bir baskın düzenlemiş, Fatih Nurullah’ı gözaltına almıştı. Jandarmanın yanında kızının dergâhta cinsel istismara uğradığını söyleyen baba F.A. da vardı. Olaylar büyüdü, müritleri jandarmanın gözleri önünde kızın babasını kemikleri kırılana kadar öldüresiye dövdü.
Yaşananlara tanıklık edenler bunları anlatıyordu.
Tarikat kurumlarını telefonla aradık. Açan yoktu. Aylardır faal olan Akyazı’daki dergâh ise ertesi gün bir anda “koronavirüs nedeniyle kapalıyız” diyerek kepenkleri indirmişti.
Her sabah istismar
PEKİ FATİH NURULLAH NE İLE SUÇLANIYOR?
28 Ağustos Cuma günü, Akyazı Cumhuriyet Savcısı İ.S’ye sosyal hizmet görevlisi eşliğinde ifade veren 12 yaşındaki Y.A’nın anlattıkları her şeyi açıklıyor.
Y.A’nın annesi de babası da hatta dedesi ve ninesi de Uşşaki dergâhının müridiydi. Y.A. da kardeşleri gibi doğduğundan beri ailesiyle dergâha gidip geliyordu.
İstanbul’da bir imam hatip okulunda 7. sınıftaydı. Yazın ailece Akyazı’daki dergâha gelmişlerdi. Baba F.A. tesisat işlerini yapıyor, anne E.A. mutfakta çalışıyor, mağdur Y.A. ise ziyaretçilere yemek ve çay servisi yapıyordu.
Üç katlı dergâhın en altında zikir yapılıyordu. Orta katta ziyaretçiler kalıyordu. En üst kat ise Fatih Nurullah’a özeldi. Fatih Nurullah’a çay servisi yapan mağdur Y.A. o gün yaşananları ifadesinde şöyle anlattı:
“Üst katta ben ve Fatih’ten başka kimse yoktu. Bana bir şey demeden dudağımdan öptü. Ona bir tepki vermedim. Çünkü korkmuştum. Üst kata çıktığım zaman her fırsatta beni öperdi ve anneme babama söylememem konusunda bana telkinde bulunurdu.”
12 yaşındaki çocuğun savcıya anlattığına göre, öpmekle başlayan süreç istismarın en iğrenç noktalarına varmıştı. Y.A. “Her sabah, sabah namazına giderken beni omzumdan öpüp, pantolonumu indirip, ön bölgemi okşardı” sözleriyle karşı koyamadıklarını anlatıyordu.
En acısı ilk olmadığını anlattığı ifadelerdeydi: “Dergâhta 10 yaşlarında bir kız daha vardı. O bana Fatih’in onu kucağına oturttuğunu anlatmıştı.”
Savcılık ifadesine giren uzman adli görüşmeci Y.A. tutanağa “ifadenin bu haliyle güvenilir olduğu düşünülmüştür” notunu düşmüştü.
Her şeyi açığa çıkaran ses kaydı
Bir saat 25 dakika süren ifade bitti. Odadaki herkes küçük kızın anlattıklarıyla dehşet içindeydi.
Dergâhtaki müritlerin ise kafası karışıktı. Kimi bir anda kapanan dergâhta olanları lanetliyor, kimi ise “acaba hocamıza iftira mı atılıyor” diye düşünüyordu.
Ta ki o ses kaydına kadar...
Baba F.A. ile Fatih Nurullah arasındaki konuşma kaydedilmişti. Kaydın içeriğinde çocuğa yaptığı istismarı itiraf eden Fatih Nurullah, müridine ifşa olmamak için adeta yalvarıyordu.
“Mehdiyle evlilik” rüyalarından yola çıkarak çocuğun kendisine verildiği zannına kapıldığını söyleyen Fatih Nurullah, babayı “ileri giden bir şey yok”, “insan nefis taşıyor, aramızda nikâh konuşmaları geçti, hata etmiş olabilirim”, “bekaretinde sorun yok”, “bana yakışmayacak şekilde öpmüş oldum”, “sevişme diye bir şey yok, öptüm”, “bu da Allah’ın bir takdiri” sözleriyle sakinleştirmeye çalışıyordu.
Fatih Nurullah’ı çocuğun babasını arayıp yalvartan neden ise belliydi. Mağdur çocuk yaşadıklarını akrabalarına aktarmıştı. Devamını Fatih Nurullah şöyle anlatıyordu: “Deniyor ki bana Y.A. psikolojik sorunlar çekiyor, pedagoga götüreceğiz, seni hapse atacaklar”.
Fatih Nurullah, ifşa korkusunu yaşıyordu: “Böyle bir şey olursa daha duramam buralarda, millete rezil oluruz, ben insan içine çıkamam, ya intihar edeceğim ya da gideceğim, havayolları açık olsaydı şimdiye oradaydım.”
Peygamberi de alet etti
Bir babayı arayıp kızını istismar ettiğini anlatan tarikat şeyhi ne bekliyordu: “Bu işin raconunu sen kes, beni hanımlarla muhatap etme, canını alayım diyorsan gel canımı al, başka bir şey diyorsan ona da razıyım, ben çıkmaz bir şeyin içine girdim”.
Peki, başka bir şey dediği neydi?
Fatih Nurullah, “bu senin, sana işaretli diyorsan başımın üstüne, üstünü örtelim diyorsan o da senin alicenaplığın” dedikten sonra ihtimalleri sıralıyordu:
“Al diyorsan alayım ama çocuğun yaşı ufak, ilerde olur mu olur, muratlar var mı var, ama şu anda böyle bir durum yok”.
Çocuğun annesinin kendisine “babası çok sinirli seni öldürür” dediğini söyleyen Fatih Nurullah, konuşmada Baba F.A.’ya “öldürürse F. öldürsün, benim yerime mehdi olur” diyordu. Kendisi için “mehdi” tanımı yapmaktan çekinmiyordu. Öyle ki Fatih Nurullah istismarına peygamberi alet etmekten bile çekinmiyordu:
“Efendimizin sünnetinde var diyeceğim bunu sen anlarsın dışarıdaki adam anlamaz”.
Allah’tan değil, gazetecilerden korkuyor
Konuşmada bir ayrıntı daha var. Belki de muhafazakâr camianın üzerine düşünmesi, “iyi ki OdaTV, Cumhuriyet, Sözcü gibileri var” demesi gerekiyor. Zira Fatih Nurullah, Allah’tan değil bakın kimden korkuyor:
“Büyütüp de kâfirlerin diline laf sürme, OdaTV’ler şunlar bunlar hepsi bizim üzerimize saldırıyor, başımızda binlerce dert var, ben gittim mi zaten tarikat biter, ocağına düştük. (...) Bu OdaTV’si, Sözcü gazetesi saldıracak, ‘tarikatçılar böyle’ lafları olacak.”
21 yıldır müriti olduğu şeyhinin kızına musallat olduğunu duymanın şokunu yaşayan baba, her şeye rağmen şeyhine saygıda kusur etmiyordu. “Sizin de kızınız var” diyerek şeyhinin vicdanına seslenen baba; kızının şeyhini ateşe ittiği, yakasına yapıştığı rüyalar görerek uyandığını anlatıyordu.
Erdoğan ile Mansur Yavaş görüşmüştü... İşte görüşmede konuşulanlar
KİM BU DEVLET İÇİNDEKİ MÜRİTLER?
Nihayetinde baba, kızının uğradığı istismarın boyutunu öğrenince şikâyetçi olmuştu. Tam da şeyhin dediği gibi istismarın peşine baskı altındaki gazeteciler düşmüştü. Elbette karşısındaki tarikatın gücüne bakmadan istismar şikâyetinin gereğini yapan, hatta babanın yediği dayağı jandarmaların ifadeleriyle kayıt altına alan Savcı İ.S. de devletin yapması gerekeni yapmıştı.
Fatih Nurullah tutuklandı. Benim şimdi merak ettiğim şu: Yıllardır Fatih Nurullah’a yüz süren halihazırdaki devlet yöneticileri, bu “hatırlı” istismarcıya sahip mi çıkacak? Yoksa 12 yaşındaki bir çocuğun karartılmış geleceğine umut ışığı mı yakacak?
Bir de...
Fatih Nurullah’ın “devletin kontrol mekanizmalarında olalım” dedikleri kim acaba? Sakın şimdiden onu kurtarmak için kolları sıvayanlar olmasın!
Yılmaz Özdil böyle dalga geçti... Bilim Kurulu'na yeni isim buldu
Erdoğan ile Mansur Yavaş görüşmüştü... İşte görüşmede konuşulanlar