Leyla'ya inanmıyorum ondandır Jülyet'e düşkünlüğüm
Her şeyden önce bu bir metin karşılaştırma yazısı değildir. Bu yüzden meselenin kronolojik, anakronik yahut analojik tarafına hiç girmeyeceğim. Bir vesile ile bir zaman ulusal bir gazetede kullandığım bir ifadesi vardır, Cemil Meriç'in Jurnal'den muktebes: "Burası Doğu. Ahırdan boşanan her azgın eşeğin vaktinizi, eserinizi, gururunuzu ciğnemek için palansız geldiği ülke." Oysa coğrafya ve kader analojisine giden ilk kişi "Yaşadığım Gibi"nin yazarı üstat Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Meselenin tafsilatına dair o güzel üslubu ile Nurdan Gürbilek'in yorumları "İkinci Hayat" kitabında mevcuttur. Doğu doğrudan kitaba temas etmeden kitabı sigaya çekmenin, öğrenilecek bir şey varsa kitaba temas etmiş hem de onu tahrif etme pahasına temas etmişlere müracaat edecek eski kitapların sahibi ehli kitaba müracaat eden bedeviliği bağrında yetiştirmiş bir coğrafyadır. Yetiştirmek de ne? Tarihte muktedir kılmış ve muktedirler eliyle hakkı ve hakikati gizli putçuluğun ve paganizmin önüne atmıştır. Akif'in tabiriyle bu "his yoksulu" halini his pazarında pazarlamış, akla suikastı aklınca ar namus davası haline getirmiş akla diz çöktürmeye azmetmiş vahye olan kininin ebedi bekçisi bu zihniyetin anlatılarını da açıkçası oldum olası his itibariyle beğensem de bir yanımla hep şüpheli daha da ileri götüreyim şaibeli buldum.
Bu yüzden Leyla bu kara kuru görünümü ile değil, ama can öğüten, bencil, ölçüden yoksun haliyle peşine "mecnun" lafzıyla alegorize ettiği akılsızlığı takıp yücelterek akla zulmetmesi ve bu akıl kemirici muhakeme vampiri duruşuyla hiçbir zaman his ve düşünce ufkumda arzu ettiği tahta oturmadı oturamadı. Kapalılığı (burada bir giyim tarzını kast etmiyorum anlamca kapalılık alegorize edilmiştir.) iffet(!) perdesi altında saklayan içten pazarlıklı kaypak bir mananın adıdır Leyla. O yüzden kime ne yapacağını bilemezsiniz. Size sofuluk perdesi altında vaaz verirken çadırın öbür tarafındaki haline kefil olamazsınız. Bu yüzden Jülyet ya da Olimpos'un kızları hep daha güvenilir gelmiştir bana. Leyl'e nispeten Olimpos'un aydınlığını tercih ederim. Bu onlara her yanıyla bir masumiyet atfettiğimden değil dedim ya karanlığı değil bütün kusurlarıyla aydınlığı severim. Bu sebeple onlar iyi ve kötü yanlarıyla daha samimi gelir bana. Peki, böyle bir ayrım ve tercih yazısına gerek var mıydı? Rica ederim bu ikilemi eline kalem alan herkese sunan bir coğrafyada doğmuşsak bu ikilem bizim ağzımızın duasıdır. Bu sebeple Leyla olmakla Jülyet olmak arasında kalmış bir coğrafyada yaşar bizim ideallerimiz.
Önümüzdeki hafta meseleyi bireysel tespitler üzerinden somutlaştırarak sürdüreceğim.