Meral Akşener: "Bu aziz millet demokrasisine el sürdürmez. İradesine müdahale ettirmez"

Meral Akşener: "Bu aziz millet demokrasisine  el sürdürmez. İradesine müdahale  ettirmez"

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Açıklamalarından satır başları:

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları; Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Sözlerimin başında, önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, tütün üreticilerini zora sokan bir düzenlemeyle ilgili, görüşlerimi paylaşmış, iktidarı da uyarmıştım. “Tütün üreticilerimizi, açta, açıkta bırakacak bu düzenlemeyi erteleyin, Onlara hazırlıklarını yapacak zaman verin.” demiştim. Nitekim sağduyu galip geldi, ve yasanın yürürlüğü 6 ay ertelendi. Ama maalesef atılan bu doğru adıma rağmen, yasağı protesto eden üreticilerimizden, 16’sı evlerinden gözaltına alındı. Aralarında, 66 yaşındaki bir üreticimiz de var. Bu vatandaşlarımızdan 10’u ise, tutuklanarak cezaevine gönderildi. İşe bakar mısınız? İktidar yanlışı görüyor, yasağı erteliyor. Bu durumda, o üretici kardeşlerimiz ne yapmış oluyor?

Bir yanlışı protesto etmiş oluyor. Buna rağmen, evlerinden alınıp, cezaevine gönderiliyorlar. Allah aşkına, devletin yönetmenin bir ciddiyeti olur. Bir ucu erteleyip, diğer ucu içeri atar mı? Böyle şirazesinden çıkmış bir yönetim anlayışı olabilir mi? Bu kafayla devlet yönetilir mi? Buradan Sayın Erdoğan’a çağrıda bulunmak istiyorum.

"BU YANLIŞI DERHAL DÜZELTİN"

Bu yanlışı derhal düzeltin. Yazıktır, günahtır. Böyle haksızlık, böyle adaletsizlik olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Değerli dava arkadaşlarım; Yarın, 15 Temmuz hain FETÖ kalkışmasının 5’inci yıldönümü.

Aziz milletimizin, devletini sokaktan topladığı, o kara günün yıldönümü. Milletimiz, meşrutiyetten bu yana, tercihini, hep demokrasiden ve milli iradenin üstünlüğünden yana kullanmıştır. Her darbe, her muhtıra ve her vesayet girişimi sonrasında, darbecilere en ağır siyasi bedelleri ödetmiştir. Nitekim bu büyük millet, 15 Temmuz’da gösterdiği destansı duruşla, Demokrasi yoluna nasıl baş koyduğunu, bir kez daha dünyaya ilan etmiştir. Bu vesileyle, 15 Temmuz şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.

Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Hal böyleyken, Bizler önce, iktidarın 15 Temmuz felaketinden ders alacağını umduk. Maalesef bu umudumuz boşa çıktı. “Kandırıldık. Milletimiz affetsin” deyip, ellerini yıkayıp çekildiler, olanlardan hiçbir ders almadılar.

Ders almadıkları gibi, “FETÖnün siyasi ayağını araştıralım.” diye verdiğimiz önergelere, her defasında hayır dediler, üstüne bir de utanmadan, bize çamur atmaya kalktılar. Ama milletimizin yüksek feraseti sayesinde, o çamur ellerinde kaldı. Hukukun üstünlüğünü, liyakati, demokrasinin gereklerini, kavrayacaklar diye umduk.

Tam aksine, geçen her sene, Türkiye’yi, demokrasiden, adaletten ve devlet aklından, daha da uzaklaştırdılar. Üstüne bir de ucube bir sistem uydurup, milli birlik ve beraberliğimizi, koltuk siyasetinin zehirli diliyle kirlettiler. Aradan beş sene geçmiş. Yetki var, ama sorumluluk yok.

Suç var, ama üstüne alan yok. Beraber yol yürünmüş, kurumlar paylaşılmış, zengin olunmuş, günahın tövbesi dışında, siyasi bedeli yok. Buradan iktidara seslenmek istiyorum; Milletimiz bunu görmüyor mu sanıyorsunuz? Türk Milleti gerçeği, tüm çıplaklığıyla görüyor. Gördüğü için de, ilk sandıkta sizi uğurlamaya hazırlanıyor. Siz istediğiniz kadar duymazdan gelin. İsteseniz de, istemeseniz de, o gerçek artık, Türkiye’nin dört bir yanında konuşuluyor.

Türkiye’nin dört bir yanında, artık Millet Bizi Çağırıyor! Aziz milletim; Çaktırmamaya çalışsa da, aslında bu gerçeği, Sayın Erdoğan da görüyor. İşte tam da bu gerçeğin telaşıyla, her hafta, yeni bir gafın altına imza atıyor. Bu haftanın gafı, 2 gün önceydi. Kendisi yine, çıktığı bir kürsüde dedi ki;

“Memleketi bunlara teslim edemeyiz.” Aynen böyle dedi. Arkadaş devleti teslim aldığını sanıyor ya, seçim kaybedince de, teslim edeceğini düşünüyor. Şu zihniyete bakar mısınız? Şu gaflete bakar mısınız?

Bak Sayın Erdoğan;

İktidar olmak, milletin verdiği bir yetkidir, ve bu yönüyle bir bayrak yarışıdır. O nedenle, iktidar teslim edilmez, devredilir. Millet, sandıkta kararını ortaya koyar, ve iktidar da, o karara göre devredilir. Millet işareti verdiğinde, bu iş biter.Hiçbir güç, o yüce kararın üzerinde değildir. Yani, sen ve küçük ortağın, beğenseniz de, beğenmeseniz de, demokrasilerde esas olan, milletin iradesi ve milletin kararıdır. Ama eğer, millet iradesiyle probleminiz varsa, eğer aklınızdan, başka bir şeyler geçiyorsa,  benden sana tavsiye, çok uzaklara gitme, yakın tarihimize bak. Millet iradesinin, nasıl bir sel olduğunu, nasıl önünde hiçbir engelin tutunamadığını, açıkça görürsün.

Sayın Erdoğan; Ez cümle; Günü geldiğinde, Türkiye’yi kimin yöneteceğine, sen değil, milletimiz karar verecek. Ve o karar verildiğinde, sen de, aynı senden öncekiler gibi, yapılması gerekeni yapacak, ve elinde çiçeklerle iktidarı devredip, senden sonra gelene, görevinde başarılar dileyeceksin. Bu kadar basit. Bunu böyle bil, aklını başına al!

Aziz milletim; Vatanımız bizim en kutsal hazinemiz. Bu, öyle hamasetle geçiştirilecek bir şey değil. “Irmağının akışına ölürüm.” derken, aynı zamanda, o ırmağın akmaya devam etmesini de sağlamak zorundayız. “Vatan sana canım feda.” derken, aynı zamanda, sahip olduklarımızı da, yaşatmak zorundayız. Doğamıza, topraklarımıza, değerlerimize, kültürümüze, çocuklarımıza, sahip çıkmak zorundayız. Ama maalesef, bu gerçeğin bilincinden çok uzak olan bu iktidar, son zamanlarda, bir kültür mirasımızı daha, yok etmekle meşgul. Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Torosların tepesinde, bir Yörük çadırı görebiliyorsanız, dumanı da tütüyorsa, hala umut var demektir.”

İşte o Yörük çadırları, bu günlerde maalesef ağır bir tehdit altında. Yörüklük, göçebelik veya konar-göçerlik, bizim kadim kültürümüzdür. Tarihimizdir. Anadolu coğrafyasında yerleşmemizi, ve bu coğrafyada, kendimize yer edinmemizi sağlayan, üretim biçimimizdir. Yani bu yönüyle Yörüklük, aslında bir üretim kültürüdür. Yazın dikine yaylalara doğru, kışın tersine platoya doğru bir yolculuktur. Bir yaşam biçimidir. Ama ne yazık ki, Yörüklüğü de, Yörükleri de, ve onların üretim biçimi olan, konar-göçer yaşamı da yok ediyorlar. Yörüklerin, sürüleriyle birlikte yaptıkları, o geleneksel yolculuğa bile, tahammül edemiyorlar. Karşılarına, jandarmayı, zabıtayı çıkarıyorlar. Mera parası, orman parası, toprak bastı parası derken, karşılarına her tülü engeli çıkarıyorlar. Bırakın sahip çıkmayı, yollarını kesiyorlar. Daha 20-25 yıl önce, yüzlerce aile, o yolları, 30-40 bin hayvanlık sürüleriyle gidip geliyordu.

Bugün ise, 20-30 aile, az sayıda hayvanıyla baş başa kalmış durumda, ama buna rağmen, bir de yolları kesiliyor. Afyon’da dinleme imkanı bulduğum, Sarıkeçililerin durumu buna çok açık bir örnek. Maalesef, 20 göçebe ailenin yolculuğunu bile düzenlemekten aciz, bir çapsız yönetim anlayışıyla, karşı karşıyayız. İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz? Yörüklüğün, yani “Konar-göçer hayvancılık ve yaylacılık kültürünün”, egemen yurdu Anadolu’yken, İtalya, Yunanistan ve Avusturya, kendi ülkelerindeki konar-göçerlik kültürünü, UNESCO’nun “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine eklediler.

Biz ne yaptık? Biz maalesef, 2008’den beri olan biteni ancak seyrediyoruz. Türkiye, 2008 yılında müracaat etmesine rağmen, Yörüklerimiz bu listeye hala girebilmiş değil. Yani; El oğlu, kendi kültürünü yaşatmaya çalışırken, biz, binlerce yıl önce, atalarımızın gördüğü gerçeği bile göremiyoruz. Böylesine köklü bir kültürel mirasımızı, ısrarla yok ediyoruz. Oysa, doğusundan batısına, bu coğrafya, küçükbaş hayvancılık coğrafyasıdır. Anadolu’nun otlakları, yaylaları, yaylakları, mera hayvancılığı için çok uygundur. Anadolu, Palandöken’den, Çaldıran’a, Bulanık ve Iğdır Platosundan, Yüksekova’ya; Banaz’dan Ermenek’e, Antalya’dan Muğla’ya, küçükbaş hayvan sürülerinin dolaştığı, yaylacılığın kadim üretim biçimi olduğu, muazzam bir coğrafyadır. Ama görüyoruz ki, Sayın Erdoğan hala meselenin farkında değil. O nedenle, buradan Yörük kardeşlerime seslenmek istiyorum: İlk sandıkta milletimizden yetkiyi alıp, size hak ettiğiniz değeri göstereceğiz. Bundan şüpheniz olmasın.

"TÜRKİYE KASAPTAN 5 LİRALIK KIYMA ALINAN BİR ÜLKE OLDU"

Biliyorsunuz, mübarek Kurban Bayramı yaklaşıyor. Her yıl, kurban ibadetimiz dolayısıyla ülkemizde, yaklaşık 900 bin büyükbaş, 3 milyona yakın da, küçükbaş hayvan kesiliyor. Yani aslında, ülkemizde bir yıl içinde kesilen, toplam küçükbaş hayvanın yarısı, büyükbaş hayvanın da dörtte biri, kurban için kesiliyor. Böylece, yaklaşık 325 bin ton karkas et, tüketime sunulmuş oluyor. 
Bu ne demek biliyor musunuz? Toplam yıllık et tüketimimizin, yaklaşık dörtte biri, kurban ibadetimiz üzerinden sağlanıyor demek. Yani, yaklaşık 25 milyon vatandaşımız, kurban eti dışında, et tüketemiyor demek. Nitekim, ilçe ziyaretlerimizde vatandaşlarımızla dertleşirken,  “Ayda kaç kilo et alıyorsunuz?” diye sorduğumda, sıklıkla aldığım cevap, “kurbandan kurbana” oluyor.Türkiye artık maalesef, kasaptan, 5 liralık kıyma, yarım kilo çorbalık tavuk kırpıntısı alınan bir ülke haline geldi.İşte size, Ak Parti iktidarının, dahiyane politikaları ve üstün liyakatli bakanları ile,milletimize ve besicilerimize reva gördüğü tablo.

Tablonun vahametine bakar mısınız? Ayıptır, günahtır. İşte o nedenle;Tam da bu hazin tablodan yola çıkarak, Kurban Bayramı’na özel bazı önerilerimiz var: Bu bağlamda, ilk olarak, Et ve Süt Kurumu’na seslenmek istiyorum; Hem büyükbaş, hem de küçükbaşlar için, Kurban Bayramı dönemine özel, “karkas kesim referans fiyatı” ilan edin.Bu fiyattan, üreticinin elinde kalan hayvanları, satın alacağınızı taahhüt edin. Yapabilirseniz peşin ödeyin, yok yapamazsanız, yüzde 25 avans ödeyin. 
Kalanı için de, aylık bazda bir ödeme planı oluşturun. Türkiye artık maalesef, kasaptan, 5 liralık kıyma alınan bir ülke haline geldi .İkinci çağrım ise, başta Millet İttifakı belediyeleri olmak üzere, tüm Büyükşehir ve İl Belediyelerine: Şehrinizde misafir ettiğiniz besicilere, ve hayvanlara gereken konforu sağlayın. Kaba ve karma yem yardımı yapın. Besicilerden alınan ücretleri ve sağlanan gelirleri, asgari seviyede tutun. Et ve Süt Kurumu devreye girmezse, siz devreye girin,ve elde kalan hayvanları satın alın. İhtiyaç sahiplerine ve gıda yardımı yaptığınız vatandaşlarımıza, buradan üretilecek etleri, taze ya da işlenmiş olarak dağıtın.

Sayın Erdoğan; Rizelilik, kürsülerden üfürmekle olmaz. Rizelilik, Karadenizli fındık üreticisini, yabancı şirketlere ezdirmeyerek olur. Eğer, her fırsatta söylediğin gibi, gerçekten Karadeniz’in oğluysan,
o zaman, bu sefer yabancı lobilerin elemanlarını bu işten uzak tut, ve fındık üreticilerimize sahip çık.
Eğer sen sahip çıkmazsan, ilk sandıkta biz gelip gerekeni yapacağız. Bunu da böyle bil.

"FINDIK ÜRETİCİLERİMİZE SAHİP ÇIKIN"

İYİ Parti iktidarında; ilk iş, Milli Fındık Politikamızı oluşturacağız. Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından yapılan müdahale alımların süresini,  ilgili hasat döneminden başlayarak, bir sonraki yılın, 1 Temmuz tarihine kadar, devam ettireceğiz. Yaşlı fındık bahçelerinin yenilenmesi projemizi, hızla hayata geçirip,  fındıktaki verim ve kaliteyi arttıracağız. Fındık, aynı zamanda bir sanayi ürünümüz.  O nedenle, Ar-Ge çalışmalarının yapılabilmesi,  işlenmesi ve mamul haline getirilerek ihraç edilebilmesi için,  yani katma değerli ihracat için, Karadeniz Bölgemizde, Fındık Organize Sanayi Bölgesi kuracağız. Fındıkta alan bazlı gelir desteği,  yaklaşık 7 yıldır, 170 lira olarak ödeniyor.  Tüm maliyetler hızla artarken, bu durumu kabul edemeyiz. O nedenle, bütün destekleri,  mazot, gübre ve ilaç gibi, gider kalemlerinin maliyetlerini dikkate alarak, arttıracağız.  Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçilerimize,  hibe destekli, makine, alet ve ekipman desteği sağlayacağız. Buradan fındık üreticilerimize seslenmek istiyorum: Fındığa ve sizlere de hak ettiğiniz değeri göstereceğiz. Biz gelince, Türk fındığı, dünyada hak ettiği yeri alacak. 
Türk çiftçisi de, bir daha asla yabancı şirketlerin oyuncağı olmayacak. İYİ Parti iktidarında, çiftçimiz kazanacak, milletimiz kazanacak, Türkiye kazanacak. Bundan emin olun.

Aziz milletim; Sayın Erdoğan bu sıralar,  Çin Komünist Partisi’ne şirin görünmeye çalışmakla meşgul. Kendisi, ÇKP’nin, 100’üncü kuruluş yıldönümü için, yeni kankası, Şi Cinping’i arayıp, pamuk gibi, yumuşacık mesajlar vermiş.  Yalnız yanlış olmasın, Türkiye’dekini değil, orijinalini aramış. Peki görüşmede neler var? Mesela, ilişkileri ilerletme arzusu var. Mesela, Çin politikalarına tam destek var. Bol miktarda takdir var, teşekkür var, övgü var. Peki Uygur’lara yapılan soykırıma dair bir şey var mı?
Yok. Zihniyete bakar mısınız? Uygur kardeşlerimize, her türlü alçaklık yapılırken, Sayın Erdoğan, yapanların kuruluş yıldönümünü kutlama peşinde. Dünya Uygur’lara sahip çıkarken,  Sayın Erdoğan, Çin’le ilişki geliştirme peşinde. Vicdanı olan herkes, Çin’in yaptığı soykırımı kınarken, Sayın Erdoğan paracıkların peşinde…Yazıklar olsun.

"KONUMUZ YİNE AKILLI YANGINLAR"

Son yıllarda, atık sektöründeki, plastik ve geri dönüşüm fabrikalarında, nasıl ortaya çıktığı meçhul, yüzlerce yangından bahsediyorum. Interpol bile, bu konu hakkında bir rapor yayımlayıp, çöp ticaretinin, artık bir suç faaliyetine dönüşmüş olduğunu, uluslararası dolaşıma giren plastik atıkların, yasa dışı şekilde bertaraf edildiğini söylüyor. Plastik çöplerin, yasa dışı şekilde bertaraf edilmesi demek, çöplerin, geri dönüşüm kurallarına uyulmadan yok edilmesi demek. Yani, geri dönüşüm tesisi olması gereken yerlerde depolanan, milyonlarca ton plastik çöpün, nasıl olduğu “belli olmayan” sebeplerle, bir anda yanmaya başlaması demek. Yani, konumuz yine akıllı yangınlar.

Ak Parti iktidarı sayesinde, güzel ülkemiz, dev bir plastik çöp ithalatçısı haline gelmiş durumda. Son 16 yılda, plastik çöp ithalatımız 196 kat artmış. Yanlış duymadınız, tam 196 kat. Yani deyim yerindeyse, Avrupa’nın plastik çöplüğü olmuşuz. Türkiye, 2016 yılında, 3 bin 600 ton, plastik çöp ithal etmiş. Çok değil, dört yıl sonra, 2020 yılında, Türkiye, ne kadar plastik çöp ithal etmiş biliyor musunuz? Sıkı durun, tam 756 bin ton.