İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşuyor.
Aziz Milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Değerli dava arkadaşlarım,
Türkiye’de kadın olmanın, “zor” olduğu günlerden geçiyoruz.
Bugün bir kadının, istediği saatte, istediği yerde bulunması;
Zor.
Bugün bir kadının, istediği işi yapması;
Zor.
Bugün bir kadının, istemediği kişiyle olmaması;
Zor.
Bugün bir kadının, maalesef hayatta kalması bile;
Artık zor…
Ne yazık ki, ülkemizde her gün, başka bir kadın,
bu zorluklarla mücadele ederken, hayatını kaybediyor.
Daha geçtiğimiz hafta, Şebnem kızımızı cinayete kurban verdik.
23 yaşında, hayatının baharında, gencecik bir çiçeğimiz daha soldu.
Hepimizin başı sağ olsun.
Allah kederli ailesine ve sevdiklerine sabırlar versin.
Maalesef her cinayette, benzer gelişmeleri ve sonuçlarını görüyoruz.
Kadın, ayrılmak istediğinde, saldırıya uğruyor.
Kadın, “hayır” dediğinde, cinayete kurban gidiyor.
Çünkü bugün Türkiye’de;
Kadın, “Hayır” dediğinde, onun iradesini koruyacak bir hukuk yok.
Kadın, “Hayır” dediğinde, ona destek olacak bir kurum yok.
Kadın, “Hayır” dediğinde, tek başına bırakılıyor.
Ve en sonunda;
Ya, saldırıya uğruyor;
Ya da artık, “hayır” demeye korkar hâle geliyor.
Üstelik bu şekilde kadınlar,
sadece fiziksel değil, psikolojik şiddetin de mağduru oluyor.
“Onun psikopat olduğunu bilmiyor muydu?” deniyor.
“O saatte orada ne işi vardı?” deniyor.
“Öyle giyinilir mi?” deniyor.
Ve gördüğü şiddetin, hatta cinayetin suçlusu bile, kadın gösteriliyor.
İşte biz, bu yüzden,
bıkmadan usanmadan, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyoruz.
Hayat kurtaracağını bildiğimiz için, yaşatır diyoruz.
Çünkü İstanbul Sözleşmesi;
Adım adım, geliyorum diyen cinayetleri, önleyici bir sözleşmedir.
Şiddet tehdidi altındaki kadınların etrafına, koruma kalkanı oluşturan bir sözleşmedir.
Şiddete meyilli olanları, toplumdan ayıklayıp, kadınları sakınan bir sözleşmedir.
Ve tam olarak uygulanmış olsaydı:
Şimdiye kadar yüzlerce kadını, şiddetten korumuş olacak olan sözleşmedir.
"ZİYARETLERİMİZİ BALTALAMAK İSTİYORLAR"
Malum, Ak Parti ve küçük ortağı, bizim milletimizle temasımızdan çok rahatsız.
Millet Bizi Çağırıyor, onları da doğal olarak kaşıntı tutuyor.
O nedenle, bizim bu ziyaretlerimizi, kendilerince baltalamak için, her yolu deniyorlar.
Gün oluyor, Cengiz İnşaat çalışanlarına para verip, slogan attırıyorlar.
Gün oluyor, esnafa önden insan yerleştirip, propaganda yaptırıyorlar.
Hatta, gün oluyor, bizimle konuşan vatandaşlarımıza bile tebelleş oluyorlar.
Havuz medyası da, bunları çekebilmek için, ortamda hazır bulunuyor.
Yalnız bu sefer, değişik bir şey oldu.
Siirt’te, her zamanki Ak Parti atraksiyonunun dışında,
bu defa da bir HDP çalışanı, ziyaret ettiğimiz bir esnafa gelip, “burası Kürdistan” dedi.
Birden, İçişleri Bakanı ve küçük ortak mensupları,
şoke olmuş bir biçimde, feveran etmeye başladı.
Neymiş?
Nasıl olur da, “burası Kürdistan” dermiş…
Neye şaşırıyorsunuz kardeşim?
Söylesenize, neye şaşırıyorsunuz?
Bu kişi, bir HDP çalışanı.
Biz aylardır ne söylüyoruz?
“HDP, pkk ile arasına mesafe koymalıdır.” diyoruz.
“Kürdistan” söylemi kimin?
Terör örgütünün.
Dolayısıyla, bu durumda bizim açımızdan, şaşırtıcı bir şey yok.
Ama işin asıl acınası tarafı ne, biliyor musunuz?
Cumhur İttifakı mensupları, sırf bize sallayacaklar diye,
pkk’nın ajandasını, Türkiye’nin gündemine taşıdılar.
Cuma’dan beri, Kürdistan aşağı, Kürdistan yukarı…
Siirt’teki Kürt’ün gündemi, yokluk, yoksulluk, işsizlikken;
bunlar, onu konuşacaklarına, gidip, Apo’nun gündemini konuşuyorlar.
Batman’daki vatandaşımız, ekmeğinin derdinde, tablet derdinde, geçim derdindeyken;
bunlar, hamaset peşinde koşuyorlar.
Yazıktır, günahtır.
Sayın Bahçeli’yle, Abdullah Öcalan arasındaki, mektup arkadaşlığını, zaten biliyorduk.
Sayın Soylu’nun da, bu sistemin bir paydaşı olduğunu, bu olayla öğrenmiş olduk.
Bu vesileyle, bu arkadaşları;
terör örgütünün değirmenine, su taşımaktan acilen vazgeçmeye,
ve pkk’nın değil, milletimizin gündemini konuşmaya davet ediyorum.
Değerli dava arkadaşlarım;
Bir de bu arkadaşlar, verdiğim cevabı, yeterince sert bulmamış…
Vah vah…
Çok üzüldüm gerçekten…
Buradan, sizlerin aracılığıyla, bir şeyin açıkça bilinmesini istiyorum.
Onlar, istedikleri dümeni çevirsinler;
biz, milletimizle buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Onlar, istedikleri kadar, olay çıkartsınlar;
biz, Siirtlinin, Batmanlının derdini konuşmaya devam edeceğiz.
Onlar, istedikleri kadar, milletimizi bölmeye çalışsınlar;
biz, birleştirmeyi sürdüreceğiz.
Onlar, istedikleri hamaseti yapsınlar;
biz, bu memlekette, Kürt’le Türk’ün karşı karşıya getirilmesine, paydaş olmayacağız.
Kimse kusura bakmasın…
Mesela;
Batman’da ev yemekleri satan bir esnaf kardeşim diyor ki;
“Meral Hanım, inanın ki, her gelen, ‘’Çorba ne kadar?’’ diye soruyor.
‘’10 lira.’’ diyoruz.
‘’7 lira olur mu? Vallahi param yok.’’ diyor.
İnsanlar, utanarak gelip, “Çorba ısmarlar mısın?” diye soruyorlar.
Kalan ekmekleri veriyoruz, evlerine götürüyorlar.
Yani millet, gerçekten perişan artık.”
Batman’da yanıma gelen, daha 19 yaşına yeni girmiş, genç bir kardeşim diyor ki;
“11 yaşımdan beri çalışıyorum.
Benim boyum yetmiyordu tezgâha.
2 tane tabureyi üst üste koyup, yufka açıyordum.
Benim gençliğim gitti başkanım.
Bu gençliğimi, bana kim verecek?”
Sayın Erdoğan;
Ekip arkadaşların, hamaset peşindeyken;
Batmanlı emekli bir kardeşim de, sana sesleniyor.
Diyor ki;
“1750 lira maaş alıyorum.
Torunum oldu, bir hediye alıp, görmeye gidemedim.
Bunu Cumhurbaşkanıma iletiyorum.
Yazıktır.
Bu insanlara böyle yapmayın.
Yukarıda Allah var.
“Kardeşi açken tok yatan bizden değildir” diyordun.
Bu kelimeni yerine getir.”
Aynen böyle diyor.
Sasonlu kardeşlerim, 20 yıldır her seferinde söz verdiğin,
ama bir türlü yapmadığın, Sason-Muş yolunun da yapılmasını istiyor.
Seçim zamanı gelince, oy korkusuyla verdiğin sözleri, unutma istiyor.
Elini vicdanına koyup, bir kez olsun;
Kendini ve yandaşlarını değil, milleti düşünün istiyor.
Bu sesi duydun, duydun.
Duymadın, yolun sonu gözüküyor.
Benden söylemesi.
Aziz milletim,
Dünyanın en güzel coğrafyasında yer alıyoruz.
Dünyanın en bereketli topraklarında yaşıyoruz.
Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına sahibiz.
Tarım ve hayvancılık, bizim en büyük zenginliğimiz.
Ama maalesef, bu beceriksiz iktidar;
Tarlasında, bağında, bahçesinde, ahırında ve kümesinde,
üretime devam eden çiftçilerimize, pandemi döneminde bile, sahip çıkmadı.
Bir taraftan, dövizle ve yüksek maliyetlerle,
diğer taraftan da, kuraklıkla ve zincir marketlerin tedarikçileri ile,
mücadele etmek zorunda kalan çiftçilerimizi, yalnız;
tarım sektörünü de, sahipsiz bıraktı.
Artık bu durum, öyle bir noktaya geldi ki;
Ak Parti’nin tarım politikası, âdeta bir tutarsızlık politikasına dönüştü.
Mesela, dünyada lider olduğumuz fındığa bakalım.
Fındıkta, hükûmetin açıkladığı, 26 buçuk liralık fiyat,
üreticinin maliyetinin bile, altında kaldı.
Bu da yetmezmiş gibi;
hükûmetin adeta teslim olduğu, yabancı bir firma, çıktı, fiyatı 25 liraya çekti.
Çiftçiyi ve üreticiyi koruması gereken iktidarın, gıkı bile çıkmadı, çıkamadı.
Yani, en önemli tarım ürünlerimizden birinin fiyatında,
yabancı firmalar istedikleri gibi oynama yaparken,
iktidar oturup seyretti, bu vicdansızlığa yol verdi.
"UÇAN KUŞ BİLE SUÇLU, YİNE BİR TEK ONLAR SUÇSUZ"
Peki yalnızca fındıkta mı?
Maalesef hayır.
Buğday, arpa, mercimek ve nohut için de aynı şeyler geçerli.
Her zaman olduğu gibi,
bu ürünlerin, alım fiyatları konusunda da,
uçan kuş bile suçlu, yine bir tek onlar suçsuz.
"ŞEKER FABRİKALARINI DA BATIRMAYA MI ÇALIŞIYORSUNUZ?"
Buradan iktidardakilere seslenmek istiyorum;
En son, devlete ait TÜRKŞEKER’e kesilen ceza var, bilmiyoruz sanmayın.
Girdi maliyetlerindeki artış yüzünden, fiyatlar artmasın diye,
TÜRKŞEKER’in zam yapmasına engel olarak, ne yapmaya çalışıyorsunuz, anlamış değiliz.
Pancar Kooperatifleri’ne ait olan, şeker fabrikalarını da, batırmaya mı çalışıyorsunuz?
TÜRKŞEKER’in, şeker fiyatlarını sübvanse etmesi,
3 milyar liradan fazla zarara neden oldu.
Ne yazık ki, bu zararın dönüp dolaşıp,
milletimize fatura edileceği de, gün gibi ortada.
Zamları bir kere ötelersiniz, iki kere ötelersiniz,
ama sonra, benzinde olduğu gibi,
bir kerede, dünyanın zammını, vatandaşın omuzlarına yüklersiniz.
"YAZIN BAŞINDA SÖYLEDİK"
Bakın, kışlık ekim dönemindeyiz.
Çiftçimizin, üreticimizin desteğe ihtiyacı var.
Rekoltelerin doğru açıklanması, kuraklık etkisinin doğru ölçülmesi gerekiyor diye,
bu kürsüden taa yazın başında, Haziran ayında söyledik.
Ancak gelin görün ki;
parlak zekasıyla göz dolduran Tarım Bakanı,
Temmuz-Ağustos ayında, kuraklığa dayalı mecburi açıkları, hesaplamayı beceremedi.
Bu yüzden de, Temmuz ayında,
260 dolara düşen buğdayı, 353 dolardan,
240 dolara düşen arpayı da, 330 dolardan ithal etmek zorunda kaldık.
Hep söyledim, tekrar söylüyorum;
Eğer bu kafayla giderseniz, bu başarısız politikayla devam ederseniz;
Yakın zamanda ekmeği de, 4 liradan satın almaya başlayacağız.
Keza Siirt’te, Tarım Ürünleri Ofisi işleten bir kardeşim de, aynı şeyi söylüyor.
Diyor ki;
“Bu sene kimse buğday ekemiyor.
Çiftçiler kuraklık ve yüksek maliyetlerden dolayı, hep mercimek ekti.
Allah korusun, gelecek sene biz ekmeği, belki tanesi 6-7 liradan yiyeceğiz.”
Değerli çiftçi kardeşlerim;
Biliyorum, artan girdi maliyetlerine, artık dayanamıyorsunuz.
Biliyorum, borçlarınız nedeniyle,
traktörünüzden, evinizden, hatta tarlanızdan oluyorsunuz.
Biliyorum, ekemiyorsunuz, biçemiyorsunuz.
Biliyorum, dolar 10 liraya, Mazot 8 buçuk liraya, Gübre 4500 liraya dayandı.
DAP ve Üre fiyatları da, 8000 ila 9000 lira arasında geziniyor.
Ama maalesef, siz bunca çileyi çekerken,
iktidardakiler size masal anlatmaya devam ediyor.
Hiç utanmadan, yüzleri zerre kızarmadan,
bugünkü düşük fiyatları, yine kendilerinin sorumlu olduğu, döviz artışına bağlıyorlar.
Ama ben biliyorum ki;
Dolar ve Euro bu kadar tırmanmadan önce de,
elinizdeki ürünler, hep düşük fiyatlardan alınıyordu.
Yani girdiler ve döviz, artsa da, artmasa da;
Türk Lirası, değerli olsa da, olmasa da;
Ak Parti’nin gözünde, çiftçinin, üreticinin hiçbir değeri yok.
Ben biliyorum ki;
Hep sizin ürettiğiniz ürün kaybediyor.
Hep siz kaybediyorsunuz.
Üstelik bütün bunların faturası da hep size kesiliyor,
hep siz suçlanıyorsunuz.
Ve ben biliyorum ki;
bu adaletsiz düzene, artık tahammül edemiyorsunuz…
İşte o nedenle, bu hafta;
İktidarın, tarım politikasındaki beceriksizliklerini kapatmak için, utanmadan hedef gösterdiği,
üreticilerimizin sesini, Milletin Kürsüsü’ne taşıyoruz.
Osmaniye’de çiftçilik yapan, Vedat Çetin Kaya kardeşimiz aramızda.
Buyurun Vedat Bey, söz de, kürsü de sizindir.
"AK PARTİ SİZİ YOKLUK İÇİNDE TUTMAK İSTİYOR"
Çiftçi kardeşlerim,
İktidar neden böyle yapıyor, biliyor musunuz?
Çünkü Ak Parti, sizi yokluk içinde tutmak istiyor.
Çünkü, siz yoksul ve muhtaç kaldıkça;
onlar, sizi suistimal ederek, oylarınızı almayı kendilerine hak görüyor.
Onlar sarayda sefa sürerken, size yokluğu reva görüyor.
Onlar kendi cebini doldururken, sizi yoksulluğa mahkûm ediyor.
İYİ PARTİ İKTİDARINDA ÇİFTÇİ İYİLEŞECEK, TÜRKİYE İYİLEŞECEK
Ama merak etmeyin, çok az kaldı.
Sizler, bizim için önemlisiniz.
Çünkü sizler, Türkiye için önemlisiniz.
İhtiyaçlarınızı biliyoruz.
Biz sizleri, onlar gibi, oy pusulası olarak görenlerden değiliz.
Bizim için tarım, bir millî güvenlik meselesidir.
O yüzden, yetkiyi aldığımızda,
tükettiğinden fazlasını üreten bir Türkiye’yi birlikte inşa edecek,
ve Allah’ın izniyle, yaralarınızı saracağız.
Hiç endişe etmeyin.
İYİ Parti iktidarında, çiftçi iyileşecek, Türkiye iyileşecek!
YÜKSEK ENFLASYONUN SONUÇLARI
Sayın Erdoğan;
Görüyorum ki; okulda bazı branş derslerini, belli ki kopyayla geçmişsin.
O nedenle, sorumlu siyaset anlayışımız gereği,
ekonomideki bazı temel olgularla ilgili, seni aydınlatma ihtiyacı duyuyorum.
Senin sandığının aksine;
Enflasyon, öyle bir kenara konulacak kadar, önemsiz bir problem değildir.
Nedenlerini söyleyeyim:
Yüksek enflasyon, en başta kaynak dağılımını olumsuz etkileyerek,
verimlilik kaybına yol açar.
Fiyatların devamlı arttığı bir ekonomide,
kaynaklarını, en doğru şekilde nerede kullanacağını kestiremezsin.
Nitekim bugün, ülkemizin en önemli problemlerinden biri olan, düşük verimliliğin,
en önemli sebeplerinden biri de, işte o nedenle, yüksek enflasyondur.
Yüksek enflasyon, beraberinde belirsizlik getirir.
İş dünyası, fiyatların devamlı arttığı bir ortamda, uzun dönemli yatırım kararlarını, erteler.
Ertelenen yatırımlar da, uzun dönemli büyümeyi, olumsuz etkiler.
Hatta, birçok akademik çalışma, yüzde 10’un üzerinde bir enflasyonun,
uzun dönemli büyümeyi, çok daha olumsuz etkilediğini gösteriyor.
ENFLASYONLA MÜCADELE
İktidara geldiğimizde,
uygulayacağımız ekonomi programının başlangıcını,
enflasyonla, yani hayat pahalılığıyla mücadele oluşturacak.
Enflasyonu düşürmek için, atılması gereken adımlar geciktikçe,
enflasyonu düşürmek, daha maliyetli oluyor.
İşte bu yüzden;
daha sonrasında, yüksek işsizlik ve millî gelir kaybı gibi maliyetlerle karşılaşmamak için,
ekonomi programımıza, enflasyonu düşürmekle başlayacağız.
İlk sene sonunda, tek haneli enflasyona,
orta ve uzun vadede de, yüzde 4-5 arası değişen bir enflasyona ulaşacağız.
Hem de bunu, verileri çarpıtmayan bir TÜİK ile yapacağız.
Aziz Milletim;
Geçen hafta, Cumhuriyetimizin 98’inci yaşını kutladık.
Türk Milleti’nin, dünyaya, hür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ettiği gün,
aynı zamanda, geri dönülmez bir yolun da, ilk adımıdır.
Bu kutlu yol, aziz ecdadımızdan bize kalan, en kıymetli mirastır.
Bütün mesele, o mirasın mirasyedileri mi olacağız, yoksa daha yukarı mı taşıyacağız?
Bu tercih, İYİ Parti olarak bizim, siyasetimizin de, ahlakımızın da, fıtratımızın da resmidir.
CUMHURİYET NE DEMEKTİR?
Bizim için Cumhuriyet, kalkınmadır.
Cumhuriyet, sanayileşme hamlesidir.
Cumhuriyet, toprağı nakış gibi işleyen bir büyük vizyonun yol haritasıdır.
Ve belki de en önemlisi, Cumhuriyet, fırsat eşitliğidir.
Çünkü;
Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının beğenmediği o Cumhuriyet sayesinde,
çocukluğunda tütün kıran köylü çocuğu Meral Akşener,
bugün bu kürsüde, karşınıza İYİ Parti Genel Başkanı olarak çıkabilmiştir.
O Cumhuriyet sayesinde,
İslamköy’de çobanlık yapan Süleyman Demirel,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığına, hatta Cumhurbaşkanlığına gelebilmiştir.
O Cumhuriyet sayesinde,
Sinop Kadı Vekili’nin oğlu, Necmettin Erbakan,
bu ülkede Başbakanlığa kadar yükselebilmiştir.
O Cumhuriyet sayesinde,
iş hayatına, çevirmen olarak başlayan Bülent Ecevit,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olabilmiştir.
Hatta, o Cumhuriyet sayesinde,
Ahmet Reis’in oğlu, Recep Tayyip Erdoğan,
bu ülkenin, en kıymetli makamlarına oturma imkanı bulabilmiştir.
İşte o nedenle, bizler inanıyoruz ki;
29 Ekim’de, bu ülkenin vatandaşları, devletin tek ve gerçek sahibi olmuştur.
Zaman içinde, milletin bu iradesine karşı duranlar olmuş, ama hepsi de, gereken cevabı almıştır.
Milletimizin kutlu iradesi, daima iyiliğe doğru, gelişime doğru, hürriyete doğru akan, bir nehir gibidir.
Önüne set çekebilirsiniz, ama nehrin akışını tersine çeviremezsiniz.
Değerli dava arkadaşlarım;
29 Ekim 1923’te, Cumhuriyet’in ilanından sonra,
158 mebusun, tamamının oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
kürsüdeki konuşmasının sonunda, der ki;
“Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
Biz de bugün, Cumhuriyetin 98. Yılında, aynı şiarı tekrarlamak için bu kutlu yoldayız.
Buradan milletimize söz veriyoruz:
İYİ Parti iktidarında;
Türkiye Cumhuriyeti, mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır!
Devlet ebed müddet, Çok Yaşa Cumhuriyet!
Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları!
Sayın Erdoğan ve arkadaşları, kendilerini eski Türkiye, yeni Türkiye masallarıyla kandıradursun;
Bizim hedefimizde tek bir Türkiye var.
Bizim hedefimizde güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye var.
Bizim hedefimizde İYİ bir Türkiye var!
Ve bu Türkiye’de;
Sıkışınca geçmişin kavgalarına sığınan hamaset yok.
Milletini değil, eşi dostu ihya eden rantçı zihniyet yok.
Öfkeyi seven, nefretten beslenen siyasi dil yok.
Açlığa mahkûm edilen emekliler yok.
Çaresiz bırakılan asgari ücretliler yok.
Öğrencilerine hasret kalmış, atanamayan öğretmenler yok.
Toprağa küstürülen çiftçiler yok.
Umudunu yitirmiş gençler yok.
Sokakta yürümeye korkan kadınlar yok.
İYİ Parti iktidarındaki Türkiye’de;
Adalet var, bereket var, huzur var.
Mutlu gençler,
Özgür kadınlar,
Gülümseyen çiftçiler, esnaflar, emekliler, çalışanlar var.
Omuz omuza üretip, hakça paylaşan bir millet var.
Kaynaklarını verimli kullanan, bolluk içinde hızla kalkınan, itibarlı bir Türkiye var.
Dava arkadaşlarım;
Çoğu gitti, azı kaldı.
Sandık ufukta göründü.
Hazır olun;
Ülkesine ve milletine sırtını dönen bu iktidar artık gidiyor.
Memleketin dört bir yanında Millet Bizi Çağırıyor!
Allah’ın izni, milletimizin de teveccühüyle, İYİ Parti iktidara yürüyor!
Vizyonuyla, projeleriyle, çözümleriyle, liyakatli kadrolarıyla, İYİ Parti geliyor!
Kutlu olsun.
Milletimizi, hakkettiği Türkiye’ye kavuşturma yolunda,
Yüce Allah, yar ve yardımcımız olsun.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.
Meteorolojiden sağanak yağış uyarısı!
Kredi borcu olanlara müjde! Faiz desteği sağlanacak!