Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Onur Akbaş

Dr. Onur Akbaş

HİSBOYU

Mesele "nutuk" değil, hala anlamadın mı?                                                                                                                   

                                                                

                                                                                Bizde infial yaratacak ya da yaratması sağlanacak gerekli lojistiğe sahip olaylar söz konusu olduğunda ilk yaptığımız iş semboller üzerinden gereken tartışmayı hamasi bir üslupla sürdürmektir. Zira aklıyla düşünmenin ağırlığımızca altın değerinde olduğu, bu derece az bulunur cinsten olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Belki de kolektif bilinç/bilinçdışının doğası budur. Bunu psikanalizle profesyonel seviyede uğraşanlar elbette bizden iyi bilirler.

Bir tarafta bir ülkenin kurucu liderine ait hem de "siyasetname" niteliğinde bir eseri yasaklayacak cahil cesaretine mi şaşacaksınız. Öbür tarafta bir öğretmenin öğrenci grubundaki paylaşımını "beyin yıkama" diye tarif etme cesaretini gösterip zihninin ve zekâ seviyesinin müsaade ettiği ölçüde kelime oyunu yaptığını zannetmesine mi şaşacaksınız bilemiyorum. Ama gelin siz her ikisine de şaşmayın. Asıl şaşılacak şeyi söyledikten sonra yukarıdaki başlıkta da ifade ettiğimiz gibi esas meseleyi arz edeyim.

Şaşılacak olan tam olarak şu/şunlar: "Ben çok okuyanı sevmem; ona güvenmem diyen rektörler, intihalle bir yerlere kızara kızara gelenler, bu satırların sahibinin arkasından önünden " cemaatlere ve tarikatlara mesafeli olmaya devam ettikçe bu adam hiçbir üniversitenin kapısından içeri giremez" diyen aracılı iman edenler. Ben kitap okumam diye pis pis sırıta sırıta bunu anlattığı halde pandemide hem de boş vakitte ticaret yapıp artan zaman da akademisyenlik yapanlar. Bunlar ne zaman ülkemin en stratejik yerlerinde bir araya toplandı? Neyin kıyımı için bir aradalar. Ya da rahmetli Ozan Arif'in tabiriyle:

"Bunca beceriksiz, çapsız herifi

Nasıl anlatayım yok ki tarifi"

Haline bu manzara ne zaman geldi?

 Şimdi esas meseleyi arz edeyim. Okuduğu kitap ağabeylerinin ya da şeyhlerinin tezviratından öteye geçemeyen "sallabaş"lar, okurmuş gibi yaptıkları kitaplarla, yaşadıkları fare gediklerinden, apartman bodrumlarından, köprü altlarından, ter kokan zaviyelerinden çıkınca, okuma adına, aydınlanma adına, düşünme adına her edimden ve o edimlerin öznelerinden içlerinde biriktirdikleri ezikliğin, mahcupluğun intikamını alma peşine düştüler. Garibanın çocuğu üç kuruşa kitap parası bulup okumanın derdine düşerken ağzında salyalarla onun bunun sessiz sedasız ırz ve namusuna göz dikenler, ırz ve namus kendilerine emanet edilince, şadırvan başlarında intikam yeminleri ettiler. Atatürk'e, Nutuk'a ve inanmayacaksınız ama içten içe Kur'an'a olan düşmanlıkları da başka yerden gelir. O yüzden "beş yüz tane ayet" getirseniz de inanmaz onlar. Atatürk'ü sevmezler çünkü bütünleşemedikleri okullarda hep onun büstü vardır. Mesele Atatürk'ün şahsı değil onun kurduğu okullarda onun her büstünün aydınlanmayı okumayı, medeniyeti çağrıştırmasıdır. Nutuk ve Kur'anı sevmezler çünkü yapısal manada kitabı andıran her şeye düşmandırlar. Kur'an'ı sevmezler çünkü foyaları meydana çıkar. Kitap medeniyetine ezeli düşmandırlar. Kitap okuyanı sevmezler ondandır fakülteleri ahıra döndürdükleri. Düşünün bir ülkede okulları fakülteleri düşünün orada okumaya ve kitaba dair her şey rahatsız edici bir unsur olarak görülüyor. Bırakın siyaseti Allah aşkına bundan daha büyük beka meselesi mi var? Gerçi iş mesele olmaktan çıkıp çoktan vakıa halini almış.

Yazarın Diğer Yazıları