Pfizer/BioNTech aşısının bugünlere gelmesinin hikayesi!

Pfizer/BioNTech aşısının bugünlere gelmesinin hikayesi!

Tüm dünya korona virüs salgını ile mücadele etmeye çalışırken, Pfizer/BioNTech aşısının bugünlere gelmesinde, öncü olan iki ismin ilham verici bir hikayesi bulunuyor. Tıp Şefi olan Dr. Özlem Türeci, BioNTech CEO'su Uğur Şahin'in çalışmalar için ekibi ikna ettiğini ifade etti.

Milyonlarca kişinin Kovid-19'a karşı umudu olan Pfizer/BioNTech aşısının bugünlere gelmesinde, BioNTech CEO'su Uğur Şahin'in kararlılığı ve ikna kabiliyetinin yeri çok büyük. İşte ilham verici bir hikayeye...

"Uğur hepimizi bunun vazifemiz olduğuna ve bu misyonun peşinde koşmamız gerektiğine ikna etti."

Bu sözler BioNTech'in kurucularından biri ve Tıp Şefi olan Dr. Özlem Türeci'ye ait. Türeci'nin kastettiği kişi de eşi ve BioNTech CEO'su Prof. Dr. Uğur Şahin'den başkası değil elbette...

Bugün milyonlarca kişinin Covid-19'a karşı en büyük umudu olan aşılardan birinin doğuş hikayesi böyle başlıyor. Bir kişinin inanması ve çevresindekileri ikna etmesiyle…

Our World in Data'nın verilerine göre, dünyada uygulanan Covid-19 aşılarının toplam sayısı 919 milyonu geçti. Bunların önemli bir kısmını da BioNTech'in Pfizer ortaklığında ürettiği aşılar oluşturuyor. Pfizer CEO'su Albert Bourla, Mart ayında pandeminin birinci yıldönümünde yaptığı açıklamada, bu yıl en az 2,3 milyar doz aşı üreteceklerini, yıl sonunda da kapasiteyi 3 milyar doza çıkaracaklarını söylemişti.

Bu rakamlar Türkiye'de ve dünyada milyonlarca hatta milyarlarca insanın Covid-19'a karşı BioNTech aşısıyla korunacağı anlamına geliyor. Peki ya Uğur Şahin, BioNTech ekibini ikna edemeseydi?

1111111111111111111.jpg

YIL 1965, YER İSKENDERUN

Dilerseniz en baştan başlayalım...

Şahin-Türeci çiftinin hikayesine aslında hepimiz az çok hakimiz.

1965'te İskenderun'da doğan Uğur Şahin'in, babası Köln'de bir otomobil fabrikasında çalışıyordu. Uğur 4 yaşındayken annesiyle birlikte Almanya'ya babasının yanına göç etti. Çocukluğundan beri hayali belliydi: Doktor olmak. Özlem Türeci ise 1967'de, Almanya'nın Lastrup şehrinde doğdu. Babası da bir Katolik hastanesinde cerrah olan Türeci'nin çocukluğu bu nedenle hastanelerde geçmişti.

Uğur ve Özlem, 90'lı yıllarda gencecik birer doktor adayıyken Saarland Üniversite'sinde tanıştılar ve 2002 yılında evlendiler. Tıp araştırmalarına dair tutkuları ortak olan bu iki genç, düğün günlerinin bile bir kısmını laboratuvarda çalışarak geçirecek kadar işlerine bağlıydı.

Uğur'un uzmanlığı hematoloji ve onkoloji, Özlem'inki ise immünolojiydi. İkisi de immünoterapi konularıyla ilgileniyordu. Özellikle bağışıklık sistemine kanser hücrelerini ortadan kaldırmayı öğretecek kişiselleştirilmiş aşılarla ilgili çalışmalar yürütüyorlar ve sık sık çalışmalarında işbirliği yapıyorlardı.

Türeci ve Şahin, araştırmacı oldukları kadar girişimci insanlardı. 2001 yılında Ganymed isimli bir ilaç şirketi kurdular. Amaçları kansere karşı monokolonal antikor ilaçları geliştirmekti. Kısa süre içinde başarı kazanan şirketi 2016 yılında, 1,4 milyar euro karşılığında bir Japon şirkete sattılar. Ganymed, Almanya'da o tarihe kadarki en büyük tıp şirketi satışı olarak kayda geçti.

2008'DE KURULDU

Çift, 2008'de de BioNTech'i kurdu. Thomas ve Andreas Strungmann'ın mali desteğiyle Mainz Üniversitesi kampüsünde kurulan minik bir start-up olan BioNTech'in ilk yıllarında bir internet sitesi bile yoktu ama çok parlak bir geleceği vardı.

BioNTech çatısı altında 10 yılı aşkın süre boyunca ağırlıklı olarak kanser aşısı araştırmaları yapıldı. Şirket bünyesine 2013'te katılan ve mRNA teknolojisinin mucitlerinden olan Katalin Kariko'nun da desteğiyle üretilen aşılar için önemli adımlar atıldı. Hatta geliştirilen aşının 400 kişiye uygulandığı bir klinik deney oldukça ümit verici sonuçlar elde edildi. Diğer yandan Ekim 2019'da ABD'de Nasdaq endeksinde halka açılan şirket, son 10 yılın en yüksek değere sahip üçüncü biyoteknoloji şirketi oldu.

Kısacası mRNA teknolojisi alanında dünyanın sayılı şirketlerinden biri haline gelen BioNTech'te işler iyi gidiyordu.

22222222222222222222.jpg

BİR KAHVALTI SOFRASI

Ancak Ocak 2020'de her şeyi değiştiren bir gelişme oldu. BioNTech'in Almanya'nın Marburg şehrindeki tesislerinin kapılarını Mart ayında TIME dergisine açan Şahin, BioNTech'in kaderinin değiştiği anı da dergiye anlattı.

Ocak ayının sonlarına doğru, Şahin'in bilim dergisi Lancet'te karşısına çıkan bir bilimsel makalede Çin'in Vuhan eyaletinde ortaya çıkan ilk Covid-19 vakalarından bahsediliyordu. Aslında o dönemde Covid-19'la ilgili haberler yayılmaya başlamıştı ancak özellikle Batı'da virüsün etkilerinin fazla geniş olabileceği ya da işlerin bugünkü boyuta gelebileceği pek kimsenin aklından geçmiyordu. Uğur Şahin hariç.

Konuyu kahvaltıda eşi Türeci'ye açan Şahin, BioNTech yönetim kurulunun diğer üyelerine de bir e-posta göndererek virüsün MERS ya da SARS gibi gelip geçici olacağını düşünmenin yanlış olduğunu yazdı. Şahin e-postasında "Bu sefer iş farklı" diyordu.

"Benim için bunun yerel bir salgın olmaktan çıktığı çok netti. Ve çok büyük ihtimalle virüs çoktan dünya geneline yayılmıştı" diyen Şahin, kaybedecek zamanı olmadığının da farkındaydı.

HERKESİ İKNA ETTİ 

Yukarıda da dediğimiz gibi BioNTech o güne kadar kanser aşıları üzerine çalışmıştı. Grip gibi bulaşıcı hastalıklara karşı mRNA aşıları geliştirilebilmesi olasılığını da düşünmeye ise yeni yeni başlıyorlardı.

Ancak Şahin bunu yapabileceklerine inanmış, çevresindekileri de inandırmayı başarmıştı. Eşi Özlem Türeci'nin deyişiyle, "Uğur hepimizi ikna etti. Yönetim kurulumuz, çalışanlarımız ve bilim ekiplerimiz dahil hepimizi bunun vazifemiz olduğuna ve bu misyonun peşinden gitmemiz gerektiğine ikna etti."

Gerçekleştirilen acil durum toplantısında Şahin, 40 kişilik bir ekibin "ışık hızıyla hareket ederek" şirketin yeni hedefi olan Covid-19 aşısı geliştirilmesine odaklanmasını istedi. Işıkhızı Projesi adı verilen çalışma kapsamında 40 kişilik ekip kısa süre içinde 200 kişiye çıktı. Gece gündüz demeden, tatil günlerinde bile çalışan ekip birkaç hafta içinde 20 aşı formülü geliştirmeyi başardı. Bunlardan dört tanesi virüsü etkisiz hale getirme konusunda gelecek vadediyordu.

BioNTech'in RNA biyokimyası ve üretiminden sorumlu başkan yardımcısı Andreas Kuhn, ekibin motivasyonunu TIME'a "Bunun bir öncelik olması gerektiği yönünde net bir mesaj vardı: 'Şu an neyle meşgul olursanız olun unutun, çünkü şu an en önemli şey bu'" sözleriyle anlattı.

3333333333333333.jpg

MART AYINDA ANLAŞMA İMZALANDI

Yeni virüs hakkında çok fazla şey bilinmediği için BioNTech ekibi akraba korona virüsler olan SARS ve MERS'i incelemekle işe başlamıştı. Kısa süre içinde SARS-CoV-2 için bir mRNA aşısı inşa edecek 50000 aşamalı süreci oluşturmayı başardılar.

Pfizer ise devreye Mart ayında girdi. Şahin, 2018 yılında bir grip aşısı için birlikte çalışmış oldukları Pfizer'in aşı araştırma ve geliştirmeden sorumlu yöneticisi Kathrin Jansen'i aradı ve bulgularını onunla paylaştı. Şahin'in yine böyle bir işbirliği yapmak isteyip istemeyeceklerini sorması üzerine Jansen'den cevap geldi: "Ben de tam sizi arayıp aynı şeyi teklif edecektim." İki şirket arasında anlaşma Mart ayında imzalandı.

BIONTECH AŞISI NASIL ÜRETİLİYOR?

TIME'ın aktardığına göre aşının üretim süreci 50 litrelik bir paslanmaz çelik tankta başlıyor. Bir biyoreaktörden çok fıçıyı andıran bu tankın içinde "virüsün Aşil tendonu" olarak tarif edilen spike proteini için CCUCGGCGGGCA… diye giden mRNA kodunun parçacıkları bulunuyor. Bütün süreç tankın ağzı sıkıca kapatılmış ve mühürlenmiş halde gerçekleşiyor. Ürünler aşamalar arasında şeffaf plastik tüplerin içinde el değmeden bir yerden diğerine aktarılıyor.

Buna rağmen teknisyenler herhangi bir dış bakteri ya da patojen ihtimaline karşı üretim odalarının havasını düzenli olarak test ediyor. kendi parmaklarını da sık sık agar dolu petri kaplarına batırıyorlar. Bu sayede tesise girmiş olabilecek herhangi bir dış mikrop derhal tespit edilebiliyor.

BEŞ BIONTECH ÇALIŞANI VE BÜYÜKANNE MARGARET

mRNA pek istikrarlı bir madde olmadığından, insan vücudu içinde saf halde uzun süre hayatta kalması mümkün değil. Bu nedenle mRNA tanecikleri basınçlı etanol kullanılarak yağlı baloncukların içine dolduruluyor. Bu işlem de her biri ayrı ayrı odalarda kilit altında tutulan 6 adet 50 litrelik tankın içinde gerçekleşiyor. Odalara girmesine izin verilen az sayıda kişinin özel statik elektriğe yol açmayan ayakkabılar giymesi gerekiyor. Aksi takdirde en ufak bir sürtünme bir patlamaya yol açabiliyor.

Bu tankların her birinin bir ismi var. Beş tanesine sürecin geliştirilmesinde kritik rol oynayan BioNTech çalışanlarının adları verilmiş, bir tanesi ise ilk BioNTech aşısını olan İngiltere'deki büyükanneye ithafen Margaret olarak adlandırılıyor.

Etanolle mRNA'ların dışı yağlı maddeyle kaplandıktan sonra, karışım süzülüyor. Bu süzme işlemi birkaç kez üst üste gerçekleştirildikten sonra geriye süt gibi bir çözelti kalıyor. Bu çözelti 10 litrelik plastik poşetlere dolduruluyor. Ardından doldur-bitir olarak da bilinen şişeleme aşamasına geçiliyor. Poşetlerdeki sıvı yeniden tanklara aktarılıyor. Burada saflaştırıldıktan sonra her biri 6 doz olacak şekilde flakonlara dolduruluyor ve dünyanın dört bir yanındaki hastanelere gönderilmek üzere yola çıkıyor.

444444444444444444-001.jpg

BioNTech'in geçtiğimiz yıl sonbaharda Novartis'ten satın aldığı Marburg tesisinde şu an her 3 ila 7 günde 8 milyon doz aşı üretiliyor. (TIME'ın aktardığına göre, yeni önlüklerin siparişi için henüz vakit bulunamadığından, Novartis'ten BioNTech'e transfer olan çalışanlar hala eski şirketlerinin logosunu taşıyan önlükler giyiyor.)

Yıl sonunda sadece bu tesisten çıkacak aşı miktarının 1 milyar doz olması hedefleniyor. Pfizer ile BioNTech'in toplam yıl sonu hedefi ise yukarıda da dediğimiz gibi 2,5 milyar dozu buluyor.

Ancak iş ne yazık ki henüz bitmiş değil. Uğur Şahin ve ekibi bir yandan üretimi sürdürürken bir yandan da dünya genelinde yayılmakta olan mutasyon geçirmiş varyant virüsleri takip ediyor. Virüsün bu versiyonları üzerinde de etkili olacak bir aşıyı geliştiren BioNTech ekibi, yakın zamanda testlere de başlamayı planlıyor.

Şahin ve Türeci'ye göre, mRNA aşılarının Covid-19 karşısındaki başarısı, mRNA teknolojisinin diğer hastalıkların tedavisinde de baskın bir konuma gelmesinde etkili olacak. Bu nedenle BioNTech pandemi nedeniyle yarım kalan grip ve kanser aşısı çalışmalarına yakın zamanda yeniden başlamaya hazırlanıyor. Şu an için ise bir yıl içinde başardıklarının haklı gururunu yaşıyorlar.

Aşının geliştirilmesinin ilk aşamalarında önemli rol oynayan BioNTech İmmünomodülatörler Direktörü Alexander Muik'in söyledikleri ise hislerini anlatmak için yeterli: "Bu insanın ömründe bir kez parçası olabileceği bir proje. Kaç kişi bir pandemiye karşı üretilen çözümün bir parçası olduğunu söyleyebilir ki? Sadece birkaç kişi."