sonrası ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
On yıllar boyunca eşi Kraliçe Süreyya ve 8 çocuğuyla birlikte İtalya’da sürgün hayatı yaşadıktan sonra Kral Amanullah, 1960 yılında Zürih’te vefat etti.
Amanullah Han’ın hayattaki iki kızından biri olan Prenses India ise Roma’da yaşamını sürdürüyor. Prenses, DW Türkçe'den Esma Çakır'a yaptığı röportajda şunları söyledi;
"Ben Şah Amanullah Han Gazi ve Afganistan Kraliçesi Süreyya'nın kızıyım. Sekiz çocuğun en küçüğünden bir öncekiyim. Sadece iki kardeş kaldık. Biri İstanbul'da yaşayan Naciye ve Roma ile Kabil arasında yaşayan ben. Hindistan'da doğdum, bu nedenle adım India. Ebeveynlerim ne yazık ki erken yaşta öldüler. Burada, İtalya'da tüm bu yıllar boyunca sürgünde kaldık. Ben şu an Ayvalık'ta olan, İstanbul'da yaşayan kız kardeşim Naciye'ye çok bağlıyım.
İki yıl önce birlikte Kabil'deydik. Afganistan'ın bağımsızlığının 100. yıldönümü için. Beraber Afgan bayrağını yükselttik. Şimdi onu indirdiler ve muhtemelen Taliban'ınkini koydular. Kuzenim Zeynep Osmanlı sultanlarının mirasçılarından biriyle evlendi. Üçüncü ablam Meliha Sultan, ki onun heykelini yapmalılar İstanbul'da. Çünkü doktordu ve hayat kurtardı. Türk bir beyefendi ile evlendi, Celal Bayar'ın yeğeniydi sanırım.”
“TÜRKİYE BENİM İÇİN BİR RÜYA ÜLKESİ”
“Bana garip gelir dünyada Türkiye'yi sevmeyen birisi olduğunu bilmek. Benim için bir rüya ülkesi. Türkiye'yi çok seviyorum. Herkes öylesine bir eğitime ve nezakete sahip ki. Sokaklarda yürüdüğümde, o zamanlar çok da yaşlı değildim, hemen birileri gelip "Teyze sana yardım edebilir miyim?" diyordu. Böyle bir nezaket burada görülmüyor, dünyanın hiçbir yerinde."
"BABAM AFGANLAR BİRBİRLERİNİ ÖLDÜRMESİN DİYE ÜLKEYİ TERK ETTİ"
"Babam sivil savaş olmasını, Afganların birbirlerini öldürmesini istemedi. Kanlı bir tahtın üzerinde oturmak istemedi ve Afganistan'ı terk etti. Biz sürgünde kaldık ve Afganistan'a gidemezdik. Ancak 2001'de ABD bombardımanlarıyla Taliban'ın kovulmasıyla ben ilk kez ülkeme girmeye başladım.
Şah Amanullah Gazi, sadece bağımsızlığı elde etmedi. Kadınlar ve erkekler arasında eşitliği sağlayan yasayı yaptı. Anayasayı ilan etti ki, o dönemde hiçbir komşu ülkenin anayasası yoktu. Bir başka çok önemli yasayı da ilan etti. Tüm Afgan topraklarında olan kadın ve erkekler için fırsat eşitliği yasası. Bu yasa Avrupa'da 30 yıl sonra yapıldı. Bizimse zaten vardı, 100 yıl önce.
Geleceği gören bir adamı düşünün. Modern bir adam. Kesinlikle bugün onun çok erken adımlar attığını, çok modern olduğunu söylüyorlar. Ben de onlarla aynı fikirde olmadığımı söylüyorum. Ama öyleyse bugün de hala erken mi? Tüm bu yasalar uygulanmıyor.
Anayasayı 1923'te Türkiye'den aldı. Türkiye ise İsvçre'den almıştı. Biri diğerinden almış, siz daha iyi biliyorsunuz. Türk ve İsviçre anayasasıyla küçük bir İslami etkiyle anayasa ilan edildi. Yeni yasalarla kız okulları, kadın hastaneleriyle mümkün olanı yapmaya çalıştılar. Ama ülkeyi modernleştirmeyi başaramadılar. Çünkü gerici düşmanlar çoktu, komşu ülkelerin çıkarları açıktı. Bir ülkenin modernleşmesini ve bağımsızlığını istemiyorlardı.
Britanya İmparatorluğu, Şah Amanullah Gazi'nin ilk ve tek düşmanıydı. Bu Kral'a karşı propagandayla halkın Kral yerine mollalara daha fazla inanması sağlandı.
Anayasanın ne olduğunu bile bilmiyorlardı. "Bu Amanullah'ın kitabı, bu da Allah'ın Kuran'ı. Hangisini seçiyorsunuz?" Tabii ki Allah'ın Kuran'ını seçiyorlardı. Çok fazla okuma yazma bilmeyen vardı. Benim babam her şehirde her köyde bir okul açtı. Ancak okullar çoğunlukla eli kalem tutanlarca yönetiliyordu. Kimdi onlar? Mollalar. Bu Afgan halkının utanç verici hikayesidir."
"ANNEM VE BABAMIN TEK BAŞINA MODERNLİĞİ GETİRMESİ ÇOK ZORDU"
"Annem çok fazla modernlikten yanaydı. Bu nedenle ilk kadın okulunu kurdu. Sadece iki kişinin, yani annem ve babamın 10 milyonu modernliğe sürüklemesi çok zordu. Babam Afganistan'ı düşündüğünde pişmanlık duyuyordu ve aynı zamanda ağlıyordu. Çünkü ondan sonra hiçbir ilerleme olmadı."
"ATATÜRK BABAMA ÇOK İYİ BİR TAVSİYEDE BULUNMUŞ"
Babam ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk arasında büyük bir dostluk varmış. Yani sizin babanız ve benim babam. Atatürk babama çok iyi bir tavsiyede bulunmuş. Babam belki de onu dinlemedi. Güçlü bir orduya sahip olmasıydı bu tavsiye. Babam da "Güçlü bir orduya neden gerek duyayım. Halk beni seviyor" demiş. Buna inanıyordu. Kendisi halkını çok seviyordu ve bunun karşılıklı olacağına inanıyordu. Ordu tabi vardı ama Türk ordusu gibi değildi.
Babam Atatürk'ü bir kardeş olarak görüyordu. Gerçekten de Atatürk öldüğünde babam Türkiye'ye gönderdiği telgrafta "Bana başsağlığı dileyin. Çünkü ben bir kardeşi kaybettim" demiş. Sonra da cenazeye katılmış. Bu aynı zamanda bir problemdi ancak akıllı Türkler bunu çok iyi çözdüler. İstanbul'da cenaze töreni yaptılar. Tabutun arkasındaki ilk kişi benim babamdı. Sonra devlet törenini Ankara'da yaptılar. Babam orada yoktu. Bu akıllıcaydı çünkü bu kralı o cenazeye nasıl alırlardı.
Atatürk'ün "Kadınların başörtüsüne dokunma" dediği iddiası doğru değil. Bu babamın fikriydi. Bilmiyorum belki de demiştir ama bu cümleyi hiç duymadım Atatürk'ün tavsiyesi olduğuna dair. Babam belki de kendi bildiğini okuyordu. Babam başörtüsünü yasaklamadı, seçme hakkı verdi. Kim istiyorsa takar kim istemiyorsa takmaz. Benim şu an giyindiğim gibi giyinilmeliydi. Uzun kollu, boyun kısmı kapalı bir örtü ve bir etek. Büyük bir toplantıda babam Afgan kadınlarının Kuran yasalarına göre yüzlerinin açık olması hakkına sahip olduğunu duyurduğunda "Eşim bunu çıkaran ilk kişi olacak" diyor ve annem peçeyi çıkarıyor. Elbette ki çok büyük itirazlar olmuş. Mollalar buna katılmıyordu.
"BÖYLE BİR BAKIŞ HAYATIMDA HİÇ GÖRMEDİM' DERDİ"
"Annemin Atatürk hakkında söylediği bir şey vardı. Onun çok özel bir bakışı olduğuydu. İçine işleyen bir bakış olduğunu söylerdi, büyüleyici. Bunu çok sakin, kendi halinde bir kadın söylüyorsa... "Böyle bir bakış hayatımda hiç görmedim" derdi. Hepimiz bu adama hayranız. Cesurdu.
Atatürk'ün sürgünü geçirmesi için davet etmemesi babamı biraz üzdü. Ancak bu doğaldı. Çünkü Atatürk gibi Osmanlıları kovmuş bir cumhurbaşkanı sonra bir kralı mı davet edecekti? Bu mümkün değildi. Bunu ben diyorum. Belki de bu yüzdendi bilinmiyor. Ama Türkiye'ye gitmeyi orada kalmayı isterdi."
“KISA SÜRE SONRA AFGANİSTAN UNUTULACAK"
"Ben ve çok kişi Afganistan'ın daha fazlasını hak ettiğini söylüyoruz. Afgan halkı Türk halkı gibi olmayı hak ediyordu. Ben artık uyuyamıyorum. O kadar acılıyım. Kalbim paramparça. Amerikalılar 2001'de Taliban'ı bombaladıktan sonra gitmelilerdi. Afganlıları bırakmalılardı. Kendi aralarında birbirlerini öldürüyorlarsa öldürürlerdi. Ama bunu onlar yapardı.
Bir Taliban lideriyle konuşmak isterdim. "Siz bu savaşı kime karşı yapıyorsunuz? Sadece kadınlar karşı mı?" derdim. Savaşı kadınlara karşı yapıyorlar erkelere karşı değil. Yolda yürüyen bir adam görseler ona "Günaydın" diyorlar. Kadın gördüklerinde de dövüyorlar. Gerçekten olağandışı ve utanç verici. Kadın cinsine karşı bir savaş olamaz. Şimdi burada kötü sözler söyleyemem ama söyleyebilsem neler derim. Siz kalaşnikoflu adamlar. Sadece kadınlardan mı korkuyorsunuz? Utanın!
Afganistan kesinlikle geriye gitti. Önceden de söylediğim gibi. 100 yıl önce çok erken idiyse, halen çok erkense modernleşmek için. sadece normal bir hayat yaşamak için diğer müslüman ülkeler gibi... Üzücü olan, kısa süre sonra Afganistan unutulacak. Şimdi moda, şimdi herkes bundan kazanıyor. Güzel bir televizyon programı falan yaparak. Kısa süre sonra kimse farkında olmayacak, Suriye gibi. Bu bana çok acı veriyor..."