MHP lideri Devlet Bahçeli'nin danışmanı ve Türkgün gazetesi yazarı Yıldıray Çiçek, 13 Ağustos 2020 tarihli yazısında, Ahmet Taşgetiren'in Ülkücülere hakaret ettiğini iddia ederek, "Sakalını teker teker yolarlar bizden söylemesi… Biz seni Google ihtiyacı olmadan tanıyoruz, biliyoruz Ahmet Taşgetiren… Hadi “Karar” kıldığınız ihanetlerinizde debelenmeye devam edin..." ifadelerini kullanmıştı.
Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, bugünkü yazısında MHP'li Çiçek'e yanıt verdi.
Taşgetiren şunları yazdı:
Sakalını teker teker yolarlar bizden söylemesi…” Kim? “Ülkücüler…”
Bu tehdit bana. Devlet Bahçeli’nin danışmanı, Türkgün gazetesi yazarı Yıldıray Çiçek’ten…
Anlaşılan emrinde “Ülkücüler” diye bir grup var, o buyurunca harekete geçecekler, hedef gösterilen kişiye belirlenen işkence biçimlerini uygulayacaklar. Niye tek tek sakal yolunması gibi bir Çin işkencesi peki? Son zamanlarda Çincilerle aynı safta buluşmanın etkisi olmasın?
Ben Yıldıray Çiçek’in kendisinin gelmesini daha mertçe bulurdum sakal yolmak üzere. Öyle 12 Eylül öncesindeki gibi “Devleti kurtaracaksınız” gerekçesiyle “ülkücü gençleri” ateşin içine atıp sonra da cezaevlerinde çürümelerini seyretmek yerine kendin çıksaydın Çin işkencesi uygulamaya...
Bu sakal yolma tehdidine Devlet Bahçeli ne der, İçişleri Bakanı ne der bilmem, ama yazı hayatımız böyle gerilimler içinde seyrediyor.
Bir yazı yazıyorsunuz, bu defa Bahçeli’nin öteki yanındaki adam kaleme sarılıyor, başlıyor en ağır hakaret cümlelerini peş peşe sıralamaya.. Anlıyorum, sayın Bahçeli’ye saygınız sonsuz, onu savunmak gibi bir göreviniz var, ama benim yazım zaten bir hakaret yazısı değil ki…
Hakareti hiçbir zaman bir yazı dili olarak benimsemedim ki. Bir değerlendirme yapıyorum, şunlar şunlar problemli diyorum, siz de kalkıp “Hayır problemli değil, şu sebeple” dersiniz. Ama “Taş kafalı” bilmem ne gibi hakaretlere yönelmek bir, insani bir dil değil, iki, size yönelik eleştiriyi ortadan kaldırmıyor.
Diyorlar ki “Kafaları karıştırıyorsun.” Ne yapmışız da kafalar karışmış? “Dün şunları söylediniz, onlarca kişi de sizi ayakta alkışladı, bugün neredesiniz?” Siz de demişsiniz ki “O gün öyleydi, bugün şartlar değişti, böyle.” Konu Devlet Bahçeli olunca “Dün öyle bugün böyle konuşuyor olmak” büyük sorun oluyor. Aslında bunu söyleseler yeter. Taban “Tamam Ahmet Taşgetiren’e cevap verildi, meğerse o gün öyleymiş bugün böyle” der, sorun biterdi.
Anlaşılıyor ki bitmiyor. Taban “Neden?” diye sormaya devam ediyor. Belki de birileri “Neden o gün grup toplantısında öyle avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışladık” diye soruyor.
Sormamak mümkün mü? İnsan zihni durmaz ki…
Yazar tam da bunu yapar.
Yazar siyasete dair, memleket meselelerine dair düşüncelerini yazar. Siyaset ülke yönetiminin şekillendiği alandır. Doğru kararlar alınır, yanlış kararlar alınır. Yazar, bazen siyasetçinin çizgisini değerlendirir, onun önüne farklı açılar sunar, bazen halkı bilgilendirir, halkın kararlarının şekillenmesini etkiler.
Sövmek, hakaret etmek hatta tehdit etmek yazarın işi değildir. Yazar, tehdide başlamışsa artık başka bir şeydir. O kalemi bırakıp deynekçiliğe soyunmalıdır. Hele kendisi değil de kimi güçleri tehdit unsuru olarak kullanmaya başlamışsa, mafyatik bir işin parçası haline gelmiştir.
Benim işim zihinleri açmak. Buna şu veya bu partinin sıkı bağlıları “Kafaları karıştırmak” diyor. Sanırsınız ki kafalar karıştı, insanlar darmadağın oldu. İnsandan bahsediyoruz. Aklı, düşüncesi olan insandan. Memleket hakkında doğru karar vermesini, bunun için doğru kadroları iş başına getirmesini istediğimiz insandan… Bırakın her düşünceyi dinlesin, kararını ona göre versin. Yanlış yapmaktan sakınsın, yanlışın hem kendisi hem ülke için büyük bedel getireceğini bilsin, yanlıştan döndürülmeyi bir lütuf gibi değerlendirsin.
Bırakın Ahmet Taşgetiren sorsun. Bırakın Taha Akyol sorsun. Karar sorsun bırakın. Siz de cevap verin.
“Sakallarınızı yoldururuz!” muş. “Ülkücüler orada bir yerde bekliyormuş!”
Breh, breh, breh…
Korkmalı mıyız?
Böyle bir sözü, tehdit diye yazan, söyleyen ve bundan “korku” üretmeye çalışanlar aslında kendileri korkaklığın içinde debelenenlerdir. En kötü korkaklık da siyaset meydanında dolaşıp farklı düşüncelerden korkmaktır.
Meydana çıkan herkes eleştirilir. Devlet Bahçeli de eleştirilir, başkaları da… Dokunulmaza dokunmuyoruz. Her faniye dokunulur. Siyaset alanı böyle bir alandır.
“Koruma isteyelim mi?” diye sordu arkadaşlar. “Hayır, gerek yok” diye cevap verdim. “Bunlardan her şey beklenir” dediler. “Dert değil” dedim. Ne yapalım yani, gölge gibi polisle mi dolaşalım? Ülkeyi kim yönetiyorsa onlar neler olduğunu görsünler yeter!
Bunları yazdım, olan bitenler bilinsin, birilerinin zihinleri açılsın diye… Kafalar karışacaksa biraz da karışsın ne yapalım!