Atatürk’ün gençlik bunalımları

Atatürk’ün gençlik bunalımları

Burada bu yazıyı okuyan hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün belli bir aşamaya gelene kadar bir eğitim ve öğretim dönemi geçirmiştir. Hatta Atatürk’ün o dönemin Vakit Gazetesi Başyazarına verdiği demeçte; ‘’Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey mektebe gitmek meselesine aittir. Bundan dolayı annem ve babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Rüsumatta memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendinin mektebine devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane surette çözdü. İlk önce bilinen törenle mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin de gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım, Şemsi Efendi mektebine kaydedildim.’’ Şemsi Efendi ilkokulunda okurken Mustafa Kemal’in babası 28 Kasım 1893 yılında vefat edince ekonomi anlamında dara düşen Zübeyde Hanım; Mustafa, Makbule ve o dönemde yaşayan diğer kızı Naciye ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın Langaza’daki evine taşındılar. O süreçte eğitimine mecbur ara vermek zorunda kalan Mustafa uzun bir müddet köy hayatı yaşamak durumunda kaldı. Ancak annesi Zübeyde Hanım oğlu Mustafa’nın daha fazla eğitiminden uzak kalmasını istemediği için Selanik’teki kız kardeşine emanet etti. Böylece Mustafa’da burada Mülkiye Rüşdiyesi’ne kaydoldu. Bu okulda okuyan birçok öğrenci mezun olduğunda ülkenin idari birimlerinde dâhil olmak üzere birçok kuruluşlarda memur olarak çalışmaya başlarlardı. Ancak Mustafa’nın derste iken nedeni belli olmayan bir sebepten bir çocukla kavga etmesi sonucunda Kaymak Hafız tarafından hocası tarafından dayak yemiş. Bu olay sonucunda Mustafa’nın babaannesi tarafından okuldan alındı. Daha sonrasında sırasıyla Askeri Rüşdiye, Manastır Askeri İdadisi, Mektep Harbiye’de okumuştur.

Gelelim konumuzun başlığına. Mustafa Kemal Harp Akademisi’nde parlak bir öğrenci idi. Derslerinde başarılı, siyasi açısında da aktif faaliyet gösterse de iç sıkıntısında bunalımları içerisindeydi. Mustafa Kemal bu bunalımları ne mana verebiliyor ne de bu iç bunalımları için neden-sonuç ilişkisini kurabiliyordu. Geceleri uyuyamıyor, sabahlara kadar yatağında uyku ile boğuşuyordu. Kafası ve vücudu yorgundu. Şimdi bunalımlarını kâğıtlara neler aktardığını inceleyelim.

11 Mart 1904

‘’Cuma saat 7

Selanik’ten geleli 3 ay kadar oldu. Gelişimin ilk günlerinde hayatın düzenine bir çığır buldum zannettim. Manen ve maddeten etkisinde olduğum ıstırabımı atlatılmış bir görüyordum. Lakin heyhat… Bugün bilmem kaç yüzüncü defa olmak üzere yine kalbimin bütün şikâyet iniltilerini işitmekle ağlıyorum. Her vakit ki gibi bu dakika dahi…’’

‘’Salı saat 8, dakika 30, gündüz

Üç gün evvel yarım kalan bütün duygularımın hangi tecellilerle tamamlanması lazım geldiğini düşünüyorum. Bütün mevcudiyetimi yokluyorum. Anlıyorum ki hayatımda uyanıklık doğmasını gerektirecek hiçbir hal yoktur. Lakin yine anlıyorum ki, kalbimin sayfaları her gün, her dakika yeni acının ortaya çıktığı saha oluyor. Bu zıt düşüncelerin tek sebebi, duygularımın belirsizliklere ait olmasıdır. Belirsiz… O kadar belirsiz ki… Sağ iken oldum harap, helak oldum yeter.’’

15 Mart 1904,

‘’Salı saat 1, bu dakika zihnimde hiçbir acının karanlığı olduğunu kabul etmek istemiyorum. Zira işte şen ve keyifli bir haldeyim. Şimdi takdir etmek ki, hayatın saadeti ve sevincin zamanı, anlayış tarzına bağlıdır. Bu teori olmadıkça hayatımın son nefesine kadar bir an sevinç görmek anlamsız olur.’’

‘’16 Mart 1904

Çarşamba saat 3 gündüz. Uzun bir zamandan beri kendisiyle haberleşiyor olmakla teselli bulduğum bir kişinin sessizliğiyle… Haberleşmedeki ilgisizliğini görmekle azap duyuyordum. Bugün o uzun süren sessizliği bozan bir mektubun gelmesi vicdan azabımı dindirdi…’’

21 Mart 1904,

Pazartesi saat 6, bugün bütçenin hesabına baktım. Masrafları gelirin pek ziyade üstünde buldum. Şimdiye kadar para çantama girip çıkan parayı hesap etmek hatırıma bile gelmemişti... Her zaman bu defterin gözden geçirilmesiyle hissedilen pişmanlıklar, ihtimal hareket tarzını düzeltmeye yardım eder. Fakat henüz bunun tesirini idrak etmiyorum. Sebebi, masrafların fazlalığından ziyade gelirin azlığıdır.’’

Mustafa Kemal’in Harp Akademisindeki son yıllında okurken tuttuğu bu özel yaşamına ilişkin notlarında nasıl bir ruhsal portesin olduğu apaçıktır. Notlar da belirtilen yorgunluk, yalnızlık, sıkıntı, keyifsizlik bazen keyif hali, acı gibi depresyonlar yatılı bir askeri okul öğrencisinin, berraklaşmamasından kaynaklanmış gibi görünüyor. Meslekte yükselmenin olağanüstü başarıların dışında, daha çok saraya, padişaha ubudiyete yahut etkili tanıdıklara bağlı olduğu bir ortamda, yeteneklerinin farkında olan Mustafa Kemal’in bu tür ruhsal durumları yaşaması da doğaldı. Bununla birlikte, o hayattan kopmamış, gelecekle ilgili projelerini arkadaşlarıyla konuşmaya devam etmiştir.

Yazarlar Haberleri