Beşiktaş ile Galatasaray arasındaki büyük farkın sebebi ne? Zafer Arapkirli açıkladı...

Ziraat Türkiye Kupası Yarı Final rövanş maçında MKE Ankaragücü'nü 1-0 mağlup eden Beşiktaş, adını finale yazdırdı. Zafer Arapkirli karşılaşmayı değerlendirdi.

BEŞİKTAŞ İLE GALATASARAY ARASINDAKİ BÜYÜK FARKIN SEBEBİ NE?

Türkiye Kupası yarı finali ikinci maçında "su tadında" geçen bir ilk yarıdan sonra oyuna yüklenen Beşiktaş, Ankaragücü'nü 1-0 yenerek finale uzandı.

Haftalardır, daha doğrusu Beşiktaş'ın bu ligden koptuğu, kupaya tutunduğu ve "tepedeki iki takımlı yarışın" netleştiği, sonrasında da o iki takımın Kupa'dan elendiği andan itibaren şöyle bir muhabbet var futbol izleyenler arasında:

"Şimdi bu Fener ve Cimbom'dan biri, bunca çabaya rağmen ligi kupasız bitirecek. Bu sene bu kadar dökülen Beşiktaş, ister misin Türkiye Kupası'nı alsın ve neticede müzesine bir fazla kupa götürmüş olsun?.."

Olur mu? Neden olmasın?

Bugün İnönü Stadı'nı neredeyse hıncahınç dolduran taraftar, tam da bu duygular içinde ve bu umutla gelmişti Dolmabahçe'ye.

Serin ama fazla rahatsız etmeyen bir Mayıs akşamında, Boğaz havası koklamak ve bu umudun gerçekleşmesine tanık olmaktı herkesin amacı. Coşkulu tribün, avazı çıktığı kadar yüksek desibel'den tezahüratla bu inancı ve "gazı" sahaya yansıtmaya çalıştı ilk devre boyunca.

Peki ya saha?

Yukarıda anlattığım duygulardan zerre kadar etkilenmek bir yana dursun, adeta "Ne kupası ya? Bitse de gitsek?" diye tarif edilecek bir havada oynuyordu Beşiktaş.

Peki ya Ankaragücü?

Onlarda da bugünkü maçın "Yarı final" olduğuna dair bir izlenim yoktu.

İki tarafın da sergilediği oyuna bakınca, sanki "ortada gerçek bir iddia yokmuş" duygusuna kapılabilirdi insan.

Hele Beşiktaş'ın o her zamanki 1'nci vitesten bir türlü yukarı çıkamayan oyununu gören, puan tablosuna bakıp lider ve artık "Şampiyonluğun tek adayı" diyebileceğimiz Galatasaray'la arasındaki muazzam farkın nedenini daha iyi anlayabiliyor.

Kağıt üzerinde kadrosuna bakıldığında, fena bir 11 çıkarmamış Serdar Topraktepe.

Masuaku, Colley, Necip, Swensson ile geri dörtlü. Salih, Musrati ile 2'li orta saha. Ghezzal Muçi ve Rashica ile hücum hattı. İleride tek Semih.

Akıllı bir diziliş.

Her ne kadar Salih'in yerinde Fernandes'i aradıysa da gözler, fazla hata yapmadı o da.

Ama geriden bir türlü cesur ve yaratıcı atakla çıkamayan Beşiktaş'ın ilk şutu 20 ya da 21'nci dakikada geldi. Sonrasında kalecinin ellerinde eriyen ya da yandan dışarı çıkan birkaç cılız girişim.

O kadar.

Tam burada hakeme de bir parantez açmam lazım.

Sahada öyle "kıran kırana" bir oyun bile yokken, bu kadar hatalı ve Beşiktaş karşıtı (düşmanı diyeceğim de o sözcüğü sevmiyorum pek) kararlarla oyunu neden geriyorsun?

Zorbay Küçük neden böyle yapıyor?

Biz izahı vardır ama, siciline pek iyi işlenmeyecek bir geceydi bu hakemin kariyerinde.

O kadar diyeyim.

Ankaragücü de, Beşiktaş'ın etkisiz oyunu karşısında aynı "uyuşukluğa kapılmış" gibi göründü açıkçası.

Beşiktaş tribününün havası ise o kadar değişik ve takımın "5-10 kat" üzerindeydi ki, devre bitince soyunma odasına giden futbolcuları geri çağırıp, "Vur kır parçala bu maçı kazan" diye alkışladı taraftar.

Daha ne yapsın bu binlerce cefakar insan?..

Ben olsam o formayı ve kramyonları giymiş oyunculardan biri, en azından buna hürmet eder, ikinci yarıya çıktığımda, "Evet ya. Biz buradan galip ayrıldığımızda kupanın bir kulbuna uzanıyoruz. Birşeyler yapmalı" derdim.

46'ncı dakikada sahaya bakıyoruz. Semih'in yerine Muleka'yı, Musrati'nin yerine Fernandes'i alıyor Serdar Hoca.

Bu hamleye "onay verebilmemiz" için Muleka'nın ne yapması gerektiği ortada. Çerçeveyi bulmaktan başka çaresi yok. Yani, Semih'in ilk yarıda yapamadığını.

Gedson'un ise yapabileceği daha fazla şey var. Geçmiş sicilini hatırlayınca, yapması da gerek. Onun da başka çaresi yok. Bu takımda son maçlarından biri belki.

Dakika 62'ye geldiğinde, henüz mala ilgili şöyle kayda değer bir pozisyonu buraya yazamamış olmamış ne kadar acı değil mi?

Futbol denen güzelim oyun adına.

Bırakın Beşiktaş'ı, Ankaragücü'nü filan.

Yarı final maçı izliyoruz ve dişe dokunur pozisyon yok...

Golden vazgeçtik, bizi yerimizden ayağa kaldırıp, "Aman dur bakalım ne oluyor orada?" diye baktıracak" bir pozisyon yok.

Bu dakikada Ghezzal sakatlanıp (bir adale rahatsızlığı) oyundan alınırken yerine giren Alex Chamberlain'e bağlandı umutlar.

Umudumuz "tecrübe" dedik.

Haydi hayırlısı.

Ve beklenen aksiyon 70'nci dakikada geldi.

Ankaragücü defansının, biraz da Beşiktaş ileri üçlüsünün baskısı ile topu çıkarmaya çalışırken yaptığı inanılmaz hatayı "okuyan" Ernest Muçi, topu çalıp şutunu çakıverdi.

Durum 1-0 olduğunda, tribünün de coşkusu bir kat daha artınca, bir kupa maçına geldiğimizi hatırladık.

Zaten, "atan alır" durumunda bir maç izliyoruz.

Yani "1-0 olsun bizim olsun" hesabı.

Ama, kim bilir kaç kez yazmışızdır. Bu Beşiktaş'ı 1-0 değil, 3-0 iken bile izlemek zordur.

Bu statta tecrübe ile sabittir.

Ama golün sihri, maçı bambaşka bir atmosfere büründürdü.

Salih'in yerine Cenk Tosun girdi o ara.

Beşiktaş o dakikadan sonra inanılmaz bir ablukaya aldı Ankaragücü kalesini.

İsabetli paslarla, akıllı üçgenlerle, adeta dakikalarca top göstermediler konuk takıma.

82'de güzel bir pas trafiği sonucu soldan neredeyse sıfır açıya yakın bir yerden vuran Cenk Tosun'un topu üst direkte patladı.

Son 5 dakika "skandal" görünümdeki hakemin de katkısıyla iyice gerildi maç.

Sahaya "yabancı maddelerin" bolca atıldığı dakikalara tanık olduk.

Zorbay Küçük iyice zorlamaya başladı şansını bu bölümde.

Ankaragücülü oyunculara kartlarını bir türlü göstermeye yanaşmıyor, bu da sahayı gerdikçe geriyordu.

Hiç gereksiz yere.

Ama gerginliğin ecele faydası olmadı.

Beşiktaş, ikinci yarıdaki diri ve akıllı oyunu ile kupa finaline uzanmayı becerdi.

Tebrik etmenin ötesinde bir şey yazılmaz bu maça.

Allah tamamına erdirsin...

İlgili Haberler

Yılmaz Vural'ın çaresi kalmadı
Acun Ilıcalı faturayı kesti!
Sinan Engin yıldız gibi kaydı Ahmet Çakar’ın dili tutuldu

Spor Haberleri