BEŞİKTAŞ'I TRANSFER DE KURTARAMADI
Dakika 44...
Bir sevgili meslektaşım mesaj attı:
“Bu nasıl maç böyle yahu?..” diye soruyor.
Cevap yazdım:
“Maç mı? Ne maçı? Ortada maç filan yok ki...”
Abartmıyorum.
İlk yarının bitiş düdüğü ile birlikte, her zamanki gibi not defterimi alıp klavyenin başına geçtim.
Defter bomboş.
Çok nadirdir böyle, “Maçı yazmaya 46’ncı dakikadan itibaren başlamak...”
Ama, gerçek neyse o...
Beşiktaş, 2 gün önce “trajikomik” biçimde sezon arası “transfer şampiyonu” olarak şow yapmış.
Tarihinin en pahalı futbolcusunu getirmiş.
Arnavut oyuncu Ernest Muçi 10 milyon Euro bonservisle, hücum gücüne eklemlenmiş. Bence de doğru bir kararla, ayağının tozuyla sahada.
Aynı anda Trabzonspor maçının yıldızı Semih Kılıçsoy (2 gol attı), Antalyaspor maçının yıldızı Muleka (2 gol attı) ve iyi kötü o gollere “yürüyerek” de olsa katkısı bulunan Cenk Tosun Paşa da “hücum hattı”nda...
İyi de... Ortada hücum filan yok.
Hücumdan vazgeçtim, doğru dürüst top bile çeviremiyor Beşiktaş.
Herkes birbirine bakıyor. Kim kime vereceğini, kimden top gelirse ne yapacağını bilemeyen bir görüntü içinde.
Yeni transfer İngiliz Worrall, adeta maçtan 5 dakika önce Britanya’dan stada gelmiş de, “Burası kim? Ben neresiyim? Ne oluyor burada?” gibilerden etrafı algılamaya çalışıyor.
Necip bile, “Abi, kim bunlar? Ne yapıyoruz şimdi” görüntüsünde.
Sağda Onur, solda Bahtiyar, gelen her topa panik içinde “dan dun dan dun” vurarak durumu idare etmeye çalışıyorlar.
Peki Kayserispor ne yapıyor?
Onlar da, böyle bir günde bile, Beşiktaş’ı “ısırabilme fırsatını” değerlendiremeden ilk yarıyı sonlandırıyor.
Sadece bu kulüplerin marka değeri açısından değil, ligin de marka değeri, Türk futbolunun da marka değeri açısından tam bir utanç tablosu.
Saha zemini zaten Türkiye’nin dört bir yanındaki neredeyse tüm statlar gibi “dökülüyor”...
E neyi yazacaksın bu ortamda?
Bakıyorum da, (üşenmedim saydım) sırf “Zafer Arapkirli gevezeliği” ile yukarıya 45 satır yazmayı becermişim, yine de...
İkinci devre başlıyor.
Aynı 11’ler.
Aynı görüntü.
Saman alevi gibi gelişen ataklar.
61’de Kayseri’nin direkten dönen bir topu.
O kadar...
65’te, inanmayacaksınız ama... Cenk müthiş bir depar attı. Evet, bildiğiniz Cenk. Depar... Tek başına kaleciyle karşı karşıya.
Atamadı ama, zaten bayrak havada.
Cenk kırk yılda bir koştu onda da 2 metre ofsayta düşüverdi.
Kenardan Kayserispor’un hocası Burak Yılmaz “Abi o iş benim uzmanlık alanım” der gibi bakıyor Cenk Tosun’a.
66’da Santos Dayı, aldı Cenk’i oyundan.
Yerine giren yeni transfer Libyalı Al Musrati, sahaya acayip acayip bakıyor. Takım arkadaşları da ona bakıyor.
“Kim bu? Nereden geldi? Hmm... Siyah forma giydiğine göre bizden olmalı. Defansa yardıma gelmiştir inşallah. Kayseri tehlikeli geliyor zaman zaman..” gibilerden bakışlar.
Herkes birbirine bakıyor.
“Ne işimiz var abi, burada bugün?” havası var Beşiktaş’ta.
Bir mucize lazım.
Kim yaratır bunu?
Semih?
Ona da top filan gelmiyor ki.
Ernest Muci?
Ona da kimden gelecek? Kimse bilmiyor.
Kafanız karıştı değil mi?
Vallahi bu satırların yazarının kafası birinci dakikadan beri karışık.
Sonrasında, o ana kadar hiç etkili olamayan Muleka’nın yerine Rebic, Bahtiyar’ın yerine Emrecan girdi oyuna. Biraz hareketlendi Beşiktaş. İleriye daha hızlı gidiyor ama...
Herkes “kime vereceğini, topu alan da ne yapacağını pek bilemiyor.
O yüzden de 83’de Ernest Muci, “bari ben götürüp atayım bu kaos içinde” diye düşünmüy olsa gerek, topu kendi sahasından alıp rakip kaleye kadar güzel bir deparla taşıdı. Ama sonuç yok.
86’da Ramazan’ın sert şutuna Mert Günok’un yaptığı harika kurtarış, 87’de yine Beşiktaş kalesindeki inanılmaz karambol olmasa, ikinci yarı için de “kayda değer” bir not yazamayacaktık belki.
Dakika 90...
Herkes “Bir yerlerden bir mucize” bekliyor.
Hakem bile, aynı bizim gibi, “Bu maçtan mucize bile çıkmaz” diyenlerden biri...
Sadece 3 dakika uzatıyor maçı.
Sonuçta tam bir “Sıfıra sıfır, elde var sıfır” maçı hüviyetindeki karşılaşma sona eriyor.
Beşiktaş’ın 3’ncülük mücadelesi yaptığı rakibi Trabzonspor Hatay’da kazanmış 1 puan öne geçmiş.
Zaten 10 puan öne geçse ne farkediyor Beşiktaş için.
Kayıp sezonun kayıp heyecanları.
Ya da heyecansızlıkları.
Önümüzdeki maçlara değil, “sezonlara” bakıyor artık Beşiktaş.
Boşa geçen bir akşam...