TÜRKİYE DEĞİŞTİ BEŞİKTAŞ AYNI
Türkiye'nin genel siyasi - sosyal iklimi 13 gün önce "Kara iklimi"nden "Akdeniz İklimi"ne dönüşmüş gibi.
Düşünsenize, CHP'nin birinci parti olduğunu en son görenlerin 50 yaşı geçkin olduğu bir ülkede, yeniden bu olgu yaşanmış. İstanbul'da da en azından 10 gündür bir hayli serin seyreden hava hafif ılınmış. Biraz olsun baharı andırıyor.
Bayramın yarattığı bir gevşeme hissi devam ediyor. Ama, Beşiktaş'ın mabedi İnönü Stadyumu bildiğiniz gibi. Kırgın, dargın, durgun. Ama sadık. Bu sadakat önemli.
O duygu tutuyor zaten bu stadı ve bu camiayı ayakta. Büyük bir hayal kırıklığına sahne olan sezonun bitmesine az kala "üçüncülük bile" neredeyse hayal. Kupa tek umut. Puan kaybede kaybede giden Trabzon bile 5 puan önünde.
Ancak taraftar hâlâ umudunu kesmemiş takımından. Tribünlerde yine hatırı sayılır boşluklar var ama. O kadar da olacak.
Maç önünde kadrolar anons edilirken tek yuhalanan ismin "Santos Dayı" olmasından da anlaşılacağı gibi, oyuncuların günlük performansı haricinde genel hissiyat "Yok abi. Bu hoca ile olmayacak.
"Sezon sonunda yollayın bu adamı" şeklinde. Artık orası belli. Bir patlama lazım bu takıma... Ama o patlama hocadan mocadan değil, tek tek futbolculardan gelecek. Başka çare yok.
Nitekim tutuk başlayıp, Samsunspor kalesine giderek daha fazla yüklenen Kara Kartal , golü 19'ncu dakikada böyle bir "mini patlama" anında buldu. Sol kanatta Muçi'nin getirip içeri çıkardığı topu, Fernandes kaleye yüklenerek götürdü ve biraz da sekmelerin yardımı ile Semih Kılıçsoy, kısa mesafede önünde bulduğu topu "Yaradana sığınıp" ağlara yolladı.
Kara Kartal'ın gelecek umudu Semih'e bu gol çok iyi gelmiştir. Takımın en çok çalışıp didineni (Necip Ağabeyi'ni ayrı tutarsak) o değil mi? Daha önce de birkaç başarısız şut denemesi ve kaçırılan bir frikik ile zaten golün ayak sesleri duyulmuştu.
Durum 1-0 Biraz olsun nefes aldı tribün. Haftalardır böyle sevindiği anları ender yaşamıştı. CHP'nin bile makus talihini değiştirdiği bir dönemde, Beşiktaş'a da bir dokunuş gerekiyor artık.
Her ne kadar bu sezon CHP gibi "Birinci Parti (takım) olma" umudu yoksa da, bir yerden başlamalı "ohh" çektirmeye. Bu taraftarın artık tahammülü kalmadı çünkü.
Ancak sahaya baktığımızda futbol açısından yeni bir şey yok. Kadro tek tek baktığınızda fena adamlardan kurulu değil. Santos Dayı "Cenk Tosun'la başlama inadından" artık vazgeçti en azından.
Rashica, Muçi, Ghezzal, Gedson'lu bir orta saha, hücum gücü açısından güven veriyor. Ama, yine takımda kim kime oynayacağından, topu aldığında kime vereceğinden, kaçaırdığında yardıma kimin gelecğeinden habersiz gibi. Yine ileri hızlı çıkamama hastalığı devam ediyor. Çünkü futbolun şöyle bir kuralı var.
Hızlı çıkabılen futbolcu değil, "birlikte hızlı çıkabilen takım" işe yarıyor. Mahalle maçı değil ki bu... "En iyi oynayan en hızlı koşan arkadaş, götürüp topu gol atsın..." Hızlı çıkamadın mı da, rakibin hızlı kapanmasına fırsat veriyorsun.
Bunun alternatifi ne? Bir zamanların Barça'sı gibi tiki taka mükemmel paslarla topu rakip kaleye taşıyacaksın. Rakibin aklını alacaksın. Onu da bu takımdan bekleyemeyeceğine göre?..
Yine bu güzelim ve basit oyunun bir değişmez kuralı daha var. O da, "Sen topla hızlı hücum edemezsen, ayağında top olmayan rakip senden daha hızlı geriyi topanlayabiliyor..." Diyeceksiniz ki, "Santos Dayı gibi dünya çapında tecrübeli bir hoca bunları bilmez mi?" Unutmuş olsa gerek.
Ya da... ne bileyim? Belki de sadece Portekizce anlatıyor. Çocuklar anlamıyor. Bakın, dikkat ederseniz şu satıra kadar hiçbir oyuncunun performansından şahsi olarak söz etmedim.
Önce "Ne oynayacağına" karar vereceksin ki, "Oyuncuların" uygulayıp uygulayamadığına ona göre biz hüküm verebilelim.
İkinci yarıya çıkarken, evden mesaj atan sevgili dost Mustafa Sönmez, "İkinci gol lazım. Yoksa sıkıntılı geçer bu maç" deyince, cevabım aynen şu oldu: "İki de yetmez üç olmalı. Ben Beşiktaş'ın, en çok 2-0'ından korkarım..."
Yalan da değil. Futbolun "1-0'ı oynayabilmek" gibi bir temel dersi vardır... Beşiktaş 2-0'ı bile oynayamıyor senelerdir. Neler gördük bu statta.
Şu an Beşiktaş'ın içinde bulunduğu hissiyattaki takımlar da "1-0'ı oynayabilmeyi" sadece geriye yaslanıp, "yemeyelim de, gerisi Allah kerim" diye algılar.
O yüzden de her an kazaya müsait bir oyun sergiler. İkinci yarının ilk 10 dakikasında da durum buydu. İleri çıkabilme şansında bile, bırakın defansı, orta sahanın bile ayaklarının kilitlendiğini görür gibiydi.
Tam bir "Neme lazım abi.. Sakata gelmeyelim..." durumu. Çünkü herkes, "Geride boşluk oluşur ve gol yenirse benden bilirler" korkusu içinde. Bunun da nedeni kendine güvensizlik.
Arkadaşlarına güvensizlik. Beşiktaş'ın da bu yılki özeti bu zaten. Bu sezon hep yazıyor, söylüyorum. Kadronun yetersizliğinden daha çok budur sebep.
65'te Rashica'nın harika bir duvar pası ile ve olağanüstü bireysel çabayla getirip vurduğu topa, uzak direğin dibinde Muçi dokunabilse, biraz rahatlayabilirdi Beşiktaş.
Bu top, Rashica'nın oyundan alınma sinyali oldu. Ve uzun bir süredir ilk kez İnönü'ye ayak basan Alex Chamberlain, büyük bir alkışla oyuna girdi. O anda başlayan Samsunspor atağı, kaşla göz arasında beraberlilk golünü getirirken Beşiktaş defansının nasıl "ağır" yakalandığının da tipik bir örneğini gördük.
Sağ kanattan boşluğu değerlendirerek ortalayan Schindler'in topunu, Emre Kılınç direk dibinden Beşiktaş kalesine atıverdi. Dakika 68, Durum 1-1 Az önce uzun uzun teorisini yazdık ya, "1-0 oynamak ya da oynayamamak" meselesinin.
Buyrunuz. Tahteravallinin dengelendiği andır bu. Yine "evden" bizim Mustafa'nın "Demedim mi sana?" mesajı yolladığı andır. Ve tabii, Beşiktaş'ın bir kez daha "Yine mi aynı şey? Yine mi abi?" demeye başladığı dakikalardır.
79'da Ghezzal'ın yerine Aboubakar'ı oyuna alan Santos Dayı, "Du bakalım neye yarayacak?" dedirtti tribüne. Ama aylardır, hangi maça girdi de ne değiştirdi ki, bu adam?
85'te Muçi'nin yerine "The Yürüyen Forvet" Cenk Tosun, Bahtiyar'ın yerine "The Soru İşareti" Umut Meraş girdi oyuna. Neye yarayacaklarsa?
Sahaya bakıyorsun. Cenk, Aboubakar, Muleka, Semih... Gol umudu?.. Sıfır. İşin özeti budur.
Beşiktaş'ta Daha da yazmaya gerek yoktur. Yolla yazıyı, topla bilgisayarı... Bayramı da taraftarına zehir eden bir takım bu.
Son dakikalarda Samsunspor taraftarı türkü söylüyor: "Ararım, sorarım seni her yerde. Issız gecelerde Beşiktaş nerde?"
Bence Beşiktaş tribünü de katılabilirdi türküye.
Yalan mı?