BUNCA SIKINTI BU MUHABBETEN

Onur Akbaş yazdı...

Muhabbet lügatte: 1- Sevgi 2-Dostça konuşma yarenlik[2] olup Osmanlı Türkçesindeki karşılığı da aynı manaya gelir. Bütün inanışlara ait dini metinlerde, mitlerde, destanlarda, halk hikâyelerinde, koşma ve gazellere karşılık gelen dünyadaki bütün şiir geleneklerinde önemli bir soyut motif olan. Bazen de temayı oluşturan ana unsur şeklinde yerini alan muhabbet: Doğu kültürünün kahir ekseriyetini, daha somut bir ifadeyle Asya kültürünün büyük bir kısmını tesir altına almış İslam kültür ve medeniyetinde hem akli hem nakli cihetlerden bu kelimenin önemli bir yeri vardır. Kur'an'da bu kelime, başta kulun Allah ile olan münasebetlerini anlatan ayetler olmak üzere, tercihi ifade eden, eşler arasındaki ilişkinin tarzını tanzim ve beyan eden, insanlar arası ilişki, insanların seküler aleme bakış açısı ya da dünya ahiret arasında, hayırlı olanla hayırsız olan arasında, helal ve haram arasında önemli tercihlerde insanın durumunu anlatmada pek çok ayetlerde geçer. Ama tasavvufun kainatın yaratılış sırrını açıklarken kullandığı muhabbet kelimesi sadece bir tasavvufi ıstılah olarak kalmamış, tasavvuf edebiyatı, tasavvuf felsefesi, sufizm etrafındaki birtakım felsefi yaklaşımlar, varlık felsefesi, hatta tabiatçı felsefe gibi geniş bir yelpazeyi beslemiştir. Zira bu kelimenin yukarıda bahsini ettiğimiz manada en somut örneği Allah ve H.z. Muhammed (S.A.) arasındaki münasebet, ve bu münasebet etrafında Kur'an'da Allah'ın O'na (A.S.) hitap şeklidir. Pek çok peygambere farklı ve öne çıkan hitap şekilleri arasında Kur'an'da Kendisine (A.S.) “Habibim” şeklinde hitap edilmesidir.[4] kelimesi ile oluşturulan bir tamlamadır. Hubb-i Câh yani makam ve mevki sevgisi. Kişinin liyakatine bakmaksızın makam ve mevki aşkının hizmet düşüncesinin, hak, adalet düşüncesinin önüne geçmesidir. Yine hubb-i dünya sevgisinin kişiyi hak, adalet, helal-haram hassasiyeti gibi değerleri geride bırakacak mal, mülk sevgisidir ki bu onu hak yeme ya da rüşvet almaya kadar iter. Fuzuli bu durumu bir münşeatında: “Selam verdim rüşvet değildür deyü almadılar.” Sözüyle bir mısrada beliğ bir şekilde özetler. Yine aşırı tarafgirlik hissi etrafındaki muhabbet de yukarıda bahsini ettiğimiz gayri meşru muhabbete girer. Irk, soy, aile, parti, vakıf, kulüp, cemiyet etrafındaki aşırı tarafgirane muhabbet neticesinde liyakatsiz kişilere en mühim mevkilerin, ilim yuvalarının, servetin, malın, mülkün emanet edilmesi, bazen “benden olmayan”ın iyisine, sırf taraftarı olduğu için müfsit ve müflis bir şahsın tercih edilmesi istikametinde muhabbet de bu tarafgirane gayri meşru muhabbete girer. Örneğin bütün yasal şartları sağlamış bir kimse yerine sırf belli yakınlık hissinden doğan bir başka kimseye bu şartlara bakılmaksızın ilim yuvalarında vazife vermektir ki bu bir dönem Osmanlı'da “beşik uleması” kurumunu doğurmuştur. Bir diğeri ise kişinin karşısındaki kişiye onda var olan meziyetlerinden dolayı değil de hayalinde ya da kafasında onda var olmasını istediği meziyetleri yüklemesidir. Bu da yine gayri meşru muhabbet şeklinde tarif edilebilir. Bu bazen bir kimsenin karşı cinse olan muhabbeti şeklinde tezahür edebileceği gibi tasavvufi bağlamda bir talebenin hocasına yahut bir müridin şeyhine olan muhabbeti şeklinde de tezahür edebilir. Bu durumda “perd-yi gayb” kalksa bu kişilerde karşı tarafa olan bu muhabbet hayal kırıklığına uğrayabileceği gibi bir ileri adımda nefrete dahi dönüşebilir. Yine Fuzuli bu durumu bir gazelinde şöyle tarif eder:

“Yumulmaz eşk tuğyânında ansuz çeşm-i hun-bârım
Hayâl-i suret-i cânâna hoş hayranlığım vardır.
(…)
Fuzûli câm-i mey terkin kılıp zühd ile takvâdan
Kamu dânâya ruşendir bu kim nâ-danlığım vardır. “(G:92)
Burada sevgilinin daha geniş bir tabirle muhabbet duyulan, akrabanın, eşin, dostun, taraftarın, şeyhin v.s… hayali gözden kanlar akıtacak kadar kimi zaman uykular kaçıracak kadar değerli iken bu hal kimi zaman insanı ulema mabeyninde cahil ve görgüsüz derecelerinde düşürürken mahbupları da “sanem”e(put) indirger.

Yazarlar Haberleri