CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV Özel Yayınında, Türkiye'nin gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, "Cumhurbaşkanı ile bir tartışma ortamımız olursa, zoom üzerinden de, stüdyoda da olur. Ben Trump kadar cesur olacağını düşünmüyorum. Ama Trump yapacaksın derse, Erdoğan mecburen yapar" dedi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun açıklamalası şöyle:
Ben, bir milletvekili arkadaşımı Sağlık Bakanı ile konuşması için görevlendirdim. Sayın Bakan, cenazelerin İstanbul’dan taşraya gönderilmediğini ve bu nedenle hasta sayılarının yüksek olduğunu açıkladı.
Bütün doktorlar Türk Tabipleri’nin üyesi, onlar verileri aldılar ve açıklamalara başladılar. Hastanede çalışan bir doktor, her şeyi görüyor. Vaka sayısı, hasta sayısı derken doğruların söylenmediği ortaya çıktı. Hiç sayı açıklamazsanız eleştiri gelir, vak sayılarını açıklama toplumda moral bozukluğuna neden olabilir bunu anlarım ancak doğru açıklamalısınız.
CHP’de bazı arkadaşlarımızın testlerinin pozitif çıkmasının ardından kendilerini karantinaya aldılar.
'Türkiye'nin menfaati için yalan söylüyoruz' derseniz, ülkenin saygınlığına gölge düşürmüş olursunuz. Devlet dediğiniz aygıtın doğruları söylemesi lazım. Bilim Kurulu gerçekleri biliyor ama sözcü konumundaki sayın Bakan, Erdoğan'ın talimatı gereği yanlış bilgi aktarıyor. Eğer bir Bakan, sağlıkla ilgili bilgileri açıklıyor ve lafa da 'Erdoğan'ın talimatları doğrultusunda' diye başlıyorsa, balık baştan kokmuş demektir. Türkiye'nin saygınlığını korumak zorundayız, devletin toplumu doğru bilgilendirmesi lazım.
"KORONAYA YAKALANAN ARKADAŞLARIMIZ OLDU"
Başlangıçta zaten çalışıyorduk fakat bir süre sonra sokağa çıkma yasağı ile birlikte bizde de personel evindeydi, görüşme oluyorsa telefonma görüşme sağlıyorduk. MYK toplantılarımızı, Parti Meclisi toplantılarımızı online gerçekleştirdik. Bazı arkadaşlarımızda virüs çıkınca onlar kendilerini karantinaya aldılar. Faik Öztrak, İzmir'de bir toplantıdan sonra pozitif çıktı, orada kaldı. İstanbul'daki arkadaşlar İstanbul'da kaldılar. Bir iki personelimizde de çıktı, onların da tedavileri yapıldı. Şu anda herhangi bir sorun yok.
Belli aralıklarla test yaptırıyoruz. Bana bulaşırsa, benim de başkasına virüsü bulaştırmama sorumluluğum var, dikkat ediyoruz. Kent dışına çıktığımızda uçağı tercih etmiyoruz, karayolunu tercih ediyoruz.
"CUMHURBAŞKANI İLE TARTIŞMAYA HAZIRIM"
Cumhurbaşkanı ile bir tartışma ortamımız olursa, zoom üzerinden de, stüdyoda da olur. Ben Trump kadar cesur olacağını düşünmüyorum. Ama Trump yapacaksın derse, Erdoğan mecburen yapar.
Hocalardan düzenli olarak bilgi alıyorum. Makineye bağlı, akciğerde sorun var. Umarız iyileşir. Durumunun kritik olduğu ifade ediliyor, doktorlar her türlü çabayı gösteriyorlar. Özel hastanedeydi, üniversite hastanesine geçti.
Fotoğrafı görmüyorlar mı, Emir nerede, o nerede? Göz varsa, objektif olarak bakarlar ve görürler.
İki taraf da oturup selamlama yapabilir. Öbür tarafta hiç böyle bir şey yok, sadece Erdoğan'da var. Kendine özgü selamı olabilir. Ama siz devleti temsil ediyorsunuz. Saygı gösterilebilir, önünüzü iliklersiniz. Diplomasinin kuralları vardır. Katar'a para aramaya gidiyorsunuz zaten.
Mektubu beraber götüreceğim diyor. Sen sıradan bir memur musun, o sana hangi yolla geri göndermen gerekiyor. Çıkışta da mektubu Trump'a takdim ettim diyor, takdim etmek bir üst makama arz etmektir. Alt makama rica edersiniz, eşitine ise gerektiğinde arz ve rica edersiniz. Sen gidiyorsun oraya, mektubu Trump'a takdim ettim diyorsunuz.
AK Parti'yi Türkiye, kendileri dışındaki partileri de Türkiye dışında gibi görüyorlar. Aklın ve mantığın alamayacağı, biz ne yapıyorsak Türkiye için diyorlar. İçeride 10, 50 tane adam mı öldü, Türkiye için. Türkiye ayrı bir şey, Türkiye herkesin ortak çatısıdır. Yanlış yaparsa, ben o yanlışı söylerim. Benim her söylediğim Türkiye'nin çıkarları içindir. Bu ülkenin huzura ve birlikte yaşamaya ihtiyacı var. Bu ülkede hiç kimse kendisini Türkiye yerine koyamaz.
Her leyi dolarla alıyoruz ama devleti yönetenin haberi yok. Bebek maması bile dolarla geliyor. Saray bekçiliği yapan kişi de dolar üzerinden borçlanın diyor. Yakında bunlar doları milli para ilan ederlerse şaşırmayın. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Türk lirasına güvenmediği için yatırımını dolar olarak tutuyor.
İçimizde dolar lobilerinin ötesinde, iktidar destekçileri gibi bir grup var.
VATANDAŞTA PARA YOK, PARA ONLARDA"
Şu anda Türkiye bankalarındaki tasarruf mevduatının yarısından fazlası dolar. TL'ye güvenmiyor insanlar. 120 milyar dolar para sattılar, dolar 7 lirayı aşmasın diye. Kim aldı bu 120 milyar doları? Manav, kasap, simitçi almadı. Kim aldı?
İktidar destekçileri yapıyorlar bunu. Vatandaşta para yok, para onlarda. Dolar lobileri diyebiliriz. Bunların yurtdışı uzantıları da var. Londra'da da bir avuç tefeciye dünyanın parasını veriyorsunuz.
Reel sektörün şu anda borcu, üretim yapan, istihdam sağlayan sanayicinin borcu 162 milyar dolar. Son iki ayda dolar 66 kuruş arttı. 66 kuruşluk artışın reel sektöre maliyeti 107 milyar lira.
Şöyle bir sorunumuz var; sanayimizin büyük kısmı ithalata bağlı. Dışarıdan gelmeden içeride üretemiyoruz. Dolayısıyla dolar arttıkça fiyatlar artıyor. Olayın tanığı olduktan sonra gerceği görüyor ekonomiyi yönetenler. Kararı veriyor ama sonucunun ne olacağını bilmiyor. Deneme - sınama yöntemiyle ekonomiyi yönetiyorlar. Bilen insanlar uyarıyorlar, 'hayır, deneyeceğiz, faizi indirdik' diyorlar. Bir bakıyorlar olmadı. 'Yanlış yaptık, faizi yükseltiyoruz' diyorlar. Devlet yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Geldiler emeklilik yaşını 65'e çıkardılar. SGK'daki açık duyurulmuyor. SGK'de Cumhuriyet tarihinin en büyük kara deliği oldu.
"18 MADDELİK BUHRANDAN ÇIKIŞ LİSTESİ HAZIRLADIK"
Bir buhran yaşıyoruz, buhranı nasıl aşarız diye 18 maddelik öneriler açıkladım. Bu maddelere hiçbir eleştiri gelmedi, demek ki dinliyorlar. Ama söylediklerimizin hiçbiri yapılmadı.
Birinci madde olarak dedim ki, ekonomik buhranı kim yaşıyor, esnaf, sanayici, tüccar, çiftçi, emekçi, emekli... Siz bir çözüm arayacaksınız, önce buhranı yaşayanların temsilcilerini çağırın ve dinleyin. Ekonomik ve Sosyal Konseyi çağırın, oturun, konuşun. Bir dönem kanunda yazardı, 3 ayda bir toplanır diye. En son 5 şubat 2009'da toplandı.
Çünkü Saray diyor ki, "Ben bilirim" kardeşim. O kadar sorunlardan uzaklar ki, birileri öneri getiriyor, o öneriyi kendi aralarında bile tartışmıyorlar.
"MUHALEFET ÖNERDİ DİYE TERSİNİ YAPIYORLAR"
Pandemi sürecinde dediler ki, uçaktaki vergiyi düşürüyorum, arkasından uçakla seyahat yasaklandı. Devlet yönetmek bu kadar sıradan bir şey midir? Devleti yönetenlerin etrafında bir sürü adam var, ilkokul çocuğunun sağduyusundan uzaklar.
Muhalefet önerdi diye tersini yapacaksanız, söyleyin biz öneriyi resmi açıklamak yerine yazılı gönderelim.
Okmeydanı hastanesi o çekimler yapıldığında onarımdaydı.
Benim Genel Müdürlük yaptığım dönemim iğneden ipliğe onlarca denetim elemanı tarafından denetlendi. Hiçbir şey bulamadılar. Toplu iğne ucu kadar bir şey bulamadılar, bulamazlar da zaten.
Ben bir bürokratım. Kişinin emeklilik yaşı kaç? Ben 'sana emekli aylığı veremem' diyebilir miyim? Erken yaşta emeklilik doğru değildi, bunu dönemin bakanına söyledim. Ne oldu? Geldiler ve emeklilik yaşını 65'e çıkardılar.
Prim ödeme gün sayısı 9 bin güne çıktı. Onlarca karar alındı ama açık giderek büyüdü. Neden? Genel Müdürdüm; Başbakan değilim, Bakan değilim, çıkan yasaya uygun uygulama yaptım. Her kuruşun hesabını verdim. Ama bunlar SGK'nın açığını açıklamıyorlar. Zorundalar ama açıklamıyorlar. Soru önergesi veriyorsunuz, ona da cevap vermiyorlar. Onun da yaptırımı yok.
Ahıska Türkleri Derneği Başkanı kaza yaptı, devlet hastanesine kaldırıldı, malzeme olmadığı için tedavi edilemedi, ben arandım, oradan aldık özel hastaneye kaldırdık, tedavi edildi. İki günlük olay bu.
Benim dönemimde böyle bir şey olmadı, bunu söyleyeyim.
Herkes şunu gayet iyi biliyor ki, boğazımdan aşağıya haram lokma inmez. Beş kuruşun hesabını veririm. Ama bunlar milyarların hesabını veremezler. Aramızdaki ahlaki fark budur.
TUİK mucizeler yaratıyor. Eğer yalan söylemeye başladıysanız, bunu her alanda sürdürürsünüz. Pandemide başladı da, TUİK doğruyu mu söylüyor? Vatandaş alışverişe giderken görüyor. Hatta diyorlar ki, "TUİK bu rakamları nereden alıyorsa, biz de gidip oradan alışveriş yapalım"...
Eşim alışveriş yapıyor, bir yazar kasa fişi veriliyor, aynı mağazadan aldığımız ürünleri bir önceki ayla kıyaslıyor ve görüyoruz.
"HER YOLU MÜBAH GÖRMEYE BAŞLADILAR"
İktidarda kalmak için her türlü yolu mübah olarak görmeye başladılar. O zaman Türkiye'de demokrasimizde sorun var. Belki bizde de kabahat var, iyi anlatamamış olabiliriz. Ama bunların hepsini söyledik, söylemeye devam ettik.
Kişi başına gelirin az da olsa yükseldiği bir ortamda, siz ne kadar doğruları söyleseniz de halka anlatmakta zorluk çekersiniz. Ne zaman vatandaş sorgulamaya başlıyor? Geliri düştüğü zaman ne oluyor diyor. Bizim insanımıza özgü değil, dünyanın her yerinde böyle. Demokrasi hava gibidir. Teneffüs ederiz ama görmeyiz. Herkes düşüncesini özgür söylerken kimsenin sorunu olmaz. Ama 'bir dakika şunu yapmayacaksın' dendiği anda 'Nerede demokrasi' diye sormaya başlıyor insanlar.
ESNAFA BÜYÜK ZULÜM YAPILDI
Bu süreçte Genel Merkezde çok farklı gruptan esnaflarla görüştüm. Kahveciler, apartman görevlileri, ayda 1178 lira alan işçiler vardı, işten çıkarılanlar vardı. Kahvecilerle yaptığımız toplantıda dediler ki, kağıt ve taş oynamayı yasakladılar. 'Böyle olur mu' dediler. Kağıdı yasaklıyorsun ama para serbest. Ben de bunu ifade ettim. Vay efendim, sen nasıl her elde dersin... 4 kişi oturur, bir kağıt verirsin, akşama kadar oynarlar.
Kahve kültürüne gelince; gittim pişti de oynadım. TBMM'ye gelinceye kadar her Cumartesi briç oynardık arkadaşlarla. Bir zeka oyunu zaten. Rakipler konuşur, ellerini anlatırlar, olayı kavradıysanız son kişinin elinde ne var tahminde oynarsınız.
Öneri kahvecilerden geldi, ben de dillendirdim. Kahveciler günlük yaşarlar; alayım buradan servet yapayım diye bir dertleri olmaz. Berberlerle de konuştuk, onların da sorunları var. Dükkanı kapattırdın, kirasını öde bari. O kadar büyük zulüm yapıldı ki esnafa, perişan vaziyetteler.
Saraya çekilmiş, bir eliniz yağda bir eliniz baldaysa, esnafın halinden anlamazsınız. Bir de dönüp 'Mümin sabreder' diyorsunuz. Sen mümin değil misin? Sen sabret biraz.