Türkiye’de son dönemlerde birçok kentte sokak köpekleri saldırıları artmaya başladı. Özellikle çocukların buna maruz kalmasının, ciddi travmaların yaşanmasına ve bunun uzun süre bilinçaltında kalmasıyla hayvanlara karşı bir fobinin ortaya çıkmasına neden olduğu belirlendi.
Uzman klinik psikolog Özlem Soysal, bireylerin doğduğunda hayvan korkusuyla dünyaya gelmediğini, bunun zaman ve süreç içerisinde günlük yaşantıda, ailenin ve çevrenin faktörleriyle insanlara aşılanan bir durum olduğuna dikkat çekti. Soysal, bu süreçte en çok da köpek ve kedi fobi kaygısının ortaya çıkacağını kaydetti.
FOBİSİ OLAN BİR EBEVEYN VARSA O ÇOCUK DA HAYVANA KARŞI KORKUYLA BÜYÜYOR
Çocukların hayvanlara olan sevgileriyle bağ kuracağını aktaran Soysal, “Lakin bu durumlar değişebiliyor. Hiçbir çocuk hayvanı tanımaz. Hayvanı tanıma sürecinde farklı durumlar yaşanabiliyor. Özellikle eğer fobisi olan bir ebeveyn varsa o çocuk da hayvana karşı korkuyla büyüyor. Aslında genelde çocuklar çevrelerini taklit ederek hayvan sevgisi aşılanıyor. Çünkü çevresinde gördükleri durumları yaşıyorlar. Bu yüzden genellikle bu tür durumlarda en önemli şey, ailelerin rolüdür. Aileler, çocuklarına sevgiyi nasıl aşılabilirler? İlk etapta çocuklarına hayvanı tanıtmalılar.
Bir hayvana nasıl yaklaşmalı, nasıl sevmeli, nasıl bağ kurmalı. Bunu tanıttıktan sonra çocukla hayvanı baş başa bırakabilmeliler. Çünkü çocuk bunu bilmeden hayvana nasıl davranacağını da bilmez. O durumlarda kedi veya köpek canı acıdığında, çocuk kedini kuyruğundan direkt tutup çekerse canı acıdığında dolayı direkt çocuğu tırmalamaya başlar. Çocuğun canı acımaya başladığında onun hayvanlara karşı olan tutumunu olumsuz yönde farklı bir yöne kaydırabilir” dedi.
Son dönemlerde çok sık duyulan veya haberlerde görülen pitbull saldırısına uğramış çocuğun bu türlerden dolayı travma yaşandığını ifade eden Soysal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Veya aile travma yaşıyor. Çocuk onunla nasıl savaşacağını bilmediği için bu durumda korkmaya başlar. Bu korku ileriki dönemlerde ona benzer bir hayvanla karşı karşıya geldiğinde baş dönmesi, mide bulantısı, vücutta terleme, hatta öyle bir duruma gelir ki, ondan kaçmaya çalışırken tehlikeli bir durumla karşı karşıya gelebiliyor.
Örneğin çocuk yolda yürürken daha önce bir hayvan saldırısına uğradı ve o hayvanla yüz yüze geldi, sokakta karşılaştı. Çocuk o an ona nasıl yaklaşacağını bilmediği için panik haliyle kaçmaya çalışacaktır. Ve o kaçış sırasında aniden bir cadde fırlaması da olabilir, bir yerden düşmesi de olabilir. Yani tehlike arz eden bir durum. Çocuklar böyle bir travma yaşadığında burada en önemli desteği vereceği roller bizler, ebeveynleriz.”
ÇOCUKLARA HAYVANLARIN YIRTICI VE VAHŞİ YÖNLERİNİ DEĞİL, SEVGİ YÖNLERİNİ VURGULAYARAK ANLATMALIYIZ
Günümüzde insanların, hayvanların yaşam alanlarını elinden aldığını kaydeden Soysal, “Yaşam alanlarını elinden aldığımız için bu saldırılara maruz kalıyoruz. Çocuklar, bizler. Bizlerin bir karantina süreci vardı. Hepimiz evde kaldıkça hırçınlaşıyorduk. Aynı şey hayvanlar için de geçerli. Çocuklara hayvanları tanıtırken onların daha çok yırtıcı ve vahşi yönlerini değil de sevgi yönlerini vurgulayarak anlatmalıyız. Çocuklara bunu anlatırken de mümkün mertebe de çocuklara hayvanı tanıtmadan önce onunla ilgili pelüş oyuncaklarla tanıtmalıyız. Yavaştan dokunmasını sağlamalıyız. Sonra onunla ilgili resimler, animasyonlar yaptırarak çocuklara sevgiyi aşıladıktan sonra hayvanlarla yüz yüze getirmeliyiz.
Şu dönemde özelikle bence bütün ebeveynler çocuklarını evcil bir hayvanla büyütmeliler. Bunun en önemli özelliklerinden biri de hem ruhsal hem de duygusal olarak çocuklarının iyileşmesini sağlıyor. Ve çocuk öz güvenli büyüyor. Çocuk paylaşımcı olmayı öğreniyor. Çocuk bu süreçte kendi sorumluluğunu biliyor. Aslında bir hayvanın da sorumluluğunu alıyor farkında olmadan” diye konuştu.