Malum serde emeklilik var.
Bu “emeklilik” konusuna öyle bir girdim ki neresine dokunsam elimde kalıyor. İçinden bir türlü çıkamıyorum.
Hatırlarsınız, Emekli Öğretmen de bu konuda dert doluydu.
Dershanecilik yapmış, oradan emekli olmuştu bu can dostum. İşverenlik yaptığı 18 yıl boyunca emekliliğe yönelik sigorta primlerini en üst limitten yatırmıştı. Bu prim de asgari ücretlinin yatırdığı primin tam yedi katıydı. İlk emekli olduğunda asgari ücretle emekli olanın yedi katını almıyordu ama verilen maaş fena da değildi hani. Mesela 1. derece 3. kademeden emekli öğretmenden çok alıyordu. “İyi ki fazla yatırmışız, emekliliğimizde rahat ederiz.” diye düşünüyordu.
Yıllar geçmiş, Emekli Öğretmen geçim standardındaki gerilemenin pek farkına varamamıştı. Tıpkı deney kabındaki soğuk suya konan kurbağanın, yavaş yavaş ısıtılan suda haşlanıncaya kadar hiçbir şeyin farkına varamaması gibi bir şey yaşamıştı. Ta ki 14 Mayıs Genel Seçim’inden günümüze kadar geçen sürede yaşadıkları onda soğuk sudan kaynar suya atılmış etkisi yapana kadar…
Yaşadıklarını yazmış, ben de sizinle paylaşmıştım ama şurayı yazmamıştı, bana telefonda anlatmıştı: Meğer garibim, şok etkisini pazara çıktığı bir gün yaşamış. İki kilo soğan, iki kilo patates, altı limon, bir kavun, iki kilo domates, bir kilo salatalık, yarım kilo taze fasulye almış. Alışveriş yaptığı son tezgâhta parası yetmeyince pazarcının “Önemli değil Hoca’m!” cümlesi onu çok etkilemiş.
Aldıklarından bir kısmını geri bırakmak istemiş. Pazarcı, tüm iyi niyetiyle “Afiyet olsun Hocam!” diyerek almamış ama bu şekilde mahcup olmak dostumun çok ağırına gitmiş.
Emekli Öğretmen bunları anlatınca ben de eşimin ve kendimin beş yıl öncesine kadar giderek maaşlarımızı öğrenmiştim internetteki banka uygulamalarından.
Ve acı gerçek benim suratıma da bu araştırmayla tokat gibi çarpmıştı.
2018’de Sayın Cumhurbaşkanı’mızın son seçildiği yıl Temmuz 2018’de eşimden 538 TL 63 Kr. fazla aldığımı, 2023 Temmuz’undaysa eşimden 1464 TL 32 Kr. az aldığımı görmüştüm.
Benim de içim acımıştı. Bu acıyla, konuyu didiklemeye devam ettim. Amacım, bu konuda bir farkındalık oluşturulmasına katkıda bulunmak, benimle aynı durumda olanları uyarmaktı. Bu arada birbirlerine düşmüş, toplumun sorunlarını unutmuş -hadi unutmuş demeyelim de ikinci plana atmış- muhalefetin bu konuyu sahiplenmesini sağlamak gibi bir hedefim de vardı.
O arada 5625 TL dul maaşıyla kiralık ev arayan eski bir öğrencimi, 7500 TL maaşla geçinmeye çalışan milyonları da yazdım.
Sonuç mu? Neredeyse koskoca bir hiç!
Üst düzey televizyonculara ulaştırdığım yazdıklarımdan… Ve politikacılardan…
Hiç ses çıkmadı.
En çok da benimle aynı konumda olan en yakınlarıma bile ulaşamadığımı görünce hayal kırıklığı yaşadım.
Herkes derin bir umutsuzluk sarmalında debelenip duruyor. Tepkisiz bir toplumun ta dibi olmuşuz, yani ölmüşüz de ağlayanımız yok.
Şimdi bu topluma ben, her şeyin 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla değiştiğini anlatsam…(1) (BU DİPNOTTA LİNKİNİ VERDİĞİM YAZIYI OKUMANIZI ÖNERİRİM.)
Sonuç olarak bugün emeklilere maaş adı altında aslında eski yıllara göre yarım maaş verildiğini yazsam…
Ve bu erimenin her defasında “emekliye müjde” haberleri eşliğinde servis edildiğini söylesem bir şey değişir mi sizce?
Bence değişmez.
Ben en iyisi Sayın Cumhurbaşkanı’mızın başbakanlığı döneminde söylediği, "Eğer 8 yıl öncesi asgari ücretle aldığın yumurtadan, aldığın sütten, aldığın peynirden, aldığın ekmekten bugün daha az alıyorsan bize oy verme."(2) sözleri emeklilere uyarlansa ne anlama gelir, onu düşünüp durayım.
Belki benim gibi düşünenler olur.
----------------
https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/emeklilere-mujde-diye-diye-1597625
https://www.youtube.com/shorts/fqIRr4k7BfY