AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da gerçekleştirilen Uluslararası Deniz Hukuku ve Doğu Akdeniz Sempozyumu’nda konuştu.
Erdoğan, burada "İkincisi ise Kıbrıs Türklerinin adanın eşit ortağı olarak, hidrokarbon kaynakları üzerindeki hak ve çıkarlarının garanti altına alınmasıdır. Kimsenin hakkında gözümüz olmadığı gibi kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz" ifadesini kullanınca akıllara İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun seçim gecesi yaptığı "Kimsenin hakkını yemem, kimseye de hakkımı yedirmem" açıklaması geldi.
Erdoğan'ın konuşmasında satırbaşları şöyle:
Sözlerimin hemen başında dün Azerbaycan topraklarına saldıran Ermenistan'ı bir kez daha kınıyorum.
Ermenistan işgal ettiği yerlerden çekilmeli.
Bölgede Dağlık Karabağ'ın işgaliyle başlayan krize artık bir son verilmelidir.
Türkiye Azerbaycan'ın yanında olmayı sürdürecektir.
"Minsk Üçlisü" denilen, ABD-Rusya-Fransa bu güne kadar yaklaşık 30 yıldır bu sorunu çözmemişlerdir. Adeta bu sorunu çözmemek için de ellerinden geleni yapmışlardır. Şimdi ise akıl veriyorlar. Zaman zaman ise tehdit ediyorlar. Nedir bu tehdit? Türkiye burada mı? Türk askeri burada var mı? Bunu söyleyenler güneyimizde özellikle Suriye'nin kuzeyinde binlerce TIR silahı oraya taşıyanlardır. Bunu söyleyenler Suriye kuzeyini parselleyen, orada üstleri kuranlardır. Bunu söyleyenler Koalisyon Güçleri ile Suriye'de cirit atanlardır. Şu mantığa, şu akla bakın!
İşgal edilen topraklar Azerbaycan'ın toprakları. 1 milyona yakın insan topraklarından uzak yaşıyor.
'Artık hesap vakti geldi' diyen Azerbaycan, ister istemez kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda kalmıştır.
DOĞU AKDENİZ'DEKİ GELİŞMELER
Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz jeopolitiğinin merkezine oturmuştur.
Bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor. Türkiye'nin bölgeye yönelik ilgisini sadece enerji kaynaklarıyla sınırlamak sığ bir değerlendirme olacaktır. Türkiye her şeyden önce bir Akdeniz ülkesidir. Tarih öncesi olduğu gibi biz burada misafir değil ev sahibiyiz.
Preveze Deniz Zaferi Akdeniz'deki köklü varlığımızın en görkemli sembollerindendir.
İnsanlık tarihi boyunca pek çok medeniyete beşiklik eden bu coğrafya asırlarca sürecek barış, huzur ve istikrar iklimine kavuşmuştur.
Literatüre Osmanlı Barışı olarak geçen bu dönem, aynı zamanda Akdeniz'in ticari-siyasi bakımdan altın çağıdır.
Akdeniz maalesef istikrarsızlık, çatışmalar ve son yıllarda sahile vuran mülteci cesetleriyle anılmaya başlandı.
Akdeniz'i gerilimi tırmandıranlar yine aynı zihniyetin temsilcileridir.
Doğu Akdeniz'de emperyalist yayılmacılığa nasıl karşıysak, tek taraflı emrivakilere de aynı şekilde karşıyız.
Akdeniz bizi birleştiren, işbirliğini güçlendiren denizdir. Öyle olmalı ve öyle kalmalıdır.
Tüm ülkeleri ve halklarıyla Akdeniz büyük ailemizin çatısı, yuvasıdır.
Sorunları birbirimizi dışlayarak değil, bölgedeki tüm aktörleri aynı masada buluşturarak çözebiliriz.
Türkiye'nin ve KKTC'nin içinde adil şekilde yer almadığı hiçbir denklemden Akdeniz barışı çıkmaz.
19. yüzyılın sömürge paylaşım masalarını andıran suni projelerle, saçma haritalarla Akdeniz'e barış gelmeyeceğini artık herkes görüp kabul etmelidir. Neymiş? Sevilla haritası... Kim nerede, nasıl bu haritanın çizgilerini çekti? Bunlar zor iş değil ki... Biz de İstanbul ve Marmara Üniversiteleriyle "Harita çalışması yapın' ricasında bulunsak, hemen bu haritayı hazırlar ve dünyaya sunarız. Zor işler değil bunlar.
Öncelikle bakış açısının değişmesi gerekiyor.
Ülkemizin ve Libya'nın Doğu Akdeniz'deki menfaatlarını koruduk.
Ülkemizin elini daha da güçlendirdik.
Doğu Akdeniz politikamız şu 2 temel üzerinde yükseliyor. İlki, deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak hakça ve adil şekilde sınırlandırılarak kıta sahanlığımızdaki egemenliğimizin korunmasıdır.
'KİMSEYE HAKKIMIZI YEDİRTMEYİZ'
İkincisi ise Kıbrıs Türklerinin adanın eşit ortağı olarak, hidrokarbon kaynakları üzerindeki hak ve çıkarlarının garanti altına alınmasıdır.
Kimsenin hakkında gözümüz olmadığı gibi kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz.
Yunanistan'la özellikle ön şartsız olarak diyaloğa hazır olduğumuzu vurguladık. İçinde Kıbrıs Türklerinin de yer aldığı bir konferans düzenlenmesini teklif ettik.,
Kıbrıs Türkleri dahil tüm tarafları bir araya getirecek bir enerji işbirliği forumunun da kurulmasının yararlı olacağını düşünüyoruz.
Gelin hep beraber Akdeniz'i bir barış havzasına çevirelim.
Gelin yeni husumetlerle Akdeniz'in ak sularını kirletmeyelim.
Gelin enerjiyi çatışmanın değil iş birliğinin vesilesi kılalım.
Bize uzatılan barış elini şimdiye kadar asla havada bırakmadık.
Bugün de Merkel'in yürüttüğü diplomatik çabalara gereken her türlü desteği verdik veriyoruz.
Sağduyu, samimiyet ve aklı selimle hareket edildiğinde, herkesin hakkını koruyan, 'Kazan-kazan' temelli bir formül bulacağımıza özellikle inanıyorum."