HIV (İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü) virüsünün, cinsel ilişki yoluyla kolaylıkla bulaşabilen bir enfeksiyon olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Gümüş, “Korunmasız cinsel birliktelik, yani prezervatif kullanılmadan gerçekleştirilen cinsel temas, HIV virüsünün bulaşma riskini artırır. Bu nedenle, korunmasız cinsel birliktelik sonrası HIV taraması yapılması son derece önemlidir. HIV virüsü, enfekte bir kişinin kanı, sperm, vajinal sıvılar veya anal salgıları yoluyla başka bir kişiye bulaşabilir. Cinsel ilişki sırasında, enfekte bir partnerle temas halinde olmak, HIV enfeksiyonu için bir risk faktörüdür. Prezervatif kullanımı, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, dahil olmak üzere HIV'in yayılmasını önlemek için etkili bir korunma yöntemidir. Prezervatif kullanımı sağlanamadığı veya kullanımının başarısız olduğu durumlarda HIV virüsü ile enfekte olma riski artar. Enfekte olmuş bir partnerle ilişki yaşadıktan sonra HIV taraması, olabilecek bir enfeksiyonun erken teşhisini sağlar. HIV virüsünün inkübasyon dönemi (virüsün vücutta belirtiler göstermeden kalma süresi) değişebilir ve bazı durumlarda aylar veya yıllar sürebilir. Bu nedenle, bir kişi enfekte olduğunu bilmeden başkalarına HIV virüsünü bulaştırabilir. Erken teşhis, HIV enfeksiyonunu tanımlamak ve tedavi sürecini başlatmak için hayati bir adımdır. Cinsel sağlık konularında şuurlu olmak, düzenli taramalar yaptırmak ve korunma yöntemlerini kullanmak, bireysel ve toplumsal sağlığın korunmasına yardımcı olur. Unutmayın, HIV taraması yaptırarak kendinizi ve sevdiklerinizi koruyabilirsiniz” dedi.
Erken tanı ve gelişen tedavi şartları ile HIV pozitif kişilerin AIDS dönemine geçmeden uzun yıllar yaşayabildiğini anlatan Uzm. Dr. Gümüş hastalığın bulaşma yollarını da şöyle açıkladı: “HIV pozitif kişi ile korunmasız yapılan her türlü cinsel ilişki ile, ortak kullanılan ve HIV enfekte enjektör veya steril edilmemiş cerrahi malzemelerle, enfekte kan ve kan ürünleriyle, HIV pozitif anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında ya da doğum sonrasında emzirme ile bulaşabilmektedir.”
HIV virüsü için riskli gruplardan da bahseden Uzm. Dr. Gümüş, “Bulaş yolları değerlendirildiğinde HIV pozitif kişinin partneri olanlar, korumasız cinsel ilişkiye girenler, riskli temas öyküsü bulunan kişiler, damar içi madde kullanımı ve ortak enjektör kullanımı olanlar, HIV pozitif gebelerin bebekleri risk altındaki grupları oluşturmaktadır” diye konuştu.
Dokunmak, tokalaşmak ve sarılmakla, gözyaşı, ter ve tükürükle, aynı yerde oturmak ve aynı havayı solumakla, aynı havuzu, tuvaleti saunayı ve duşu paylaşmakla, giysilerin ortak kullanılması ile tabak, çatal, kaşık bıçak ve bardak paylaşmakla, telefon kulaklığı ve kapı tokmağı ile sivrisinek, böcek sokması ve hayvan ısırması ile HIV virüsünün bulaşmadığını kaydeden Uzm. Dr. Gümüş, “HIV/AIDS enfeksiyonun tanısı hastalığa özgü laboratuvar testleri ile konulmaktadır. Enfeksiyon belli evrelerle seyretmektedir. Antikorlar gelişene kadar geçen sürede, kanda virüs mevcuttur ve hasta bulaştırıcıdır. HIV enfeksiyonun son basamağı AIDS dönemidir. Bu dönemde bağışıklık eksikliği iyice bariz bir hale gelir, fırsatçı enfeksiyonlar veya bazı özel tür kanserler ortaya çıkabilir” dedi.
"ERKEN TEŞHİS VE DÜZENLİ TAKİP KİŞİNİN ÖMRÜNÜ UZATIYOR"
Tedaviye erken dönemde başlanılması, düzenli takip ve tedavi ile bulaşın engellenmesi, kişinin yaşam süresinin uzaması, yaşam kalitesinin artması, HIV ile ilişkili hastalık ve ölümlerin azaltılmasını sağlayabilmekte olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Gümüş açıklamasını şöyle tamamladı: “Ayrıca doğumdan önce anneye ve doğum sonrası bebeğe uygulanan koruyucu tedavi ile anneden bebeğe HIV bulaş büyük ölçüde önlenebilmektedir. HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır. Korunma önlemleri tedaviden çok daha etkilidir. Cinsel yolla bulaştan korunma için; güvensiz ve korunmasız cinsel temastan kaçınılması, tek eşlilik, cinsel ilişki sırasında kondom kullanılması gerekmektedir. Tek kullanımlık steril enjektör ve cerrahi malzemelerin kullanılması, ortak enjektör kullanımından kaçınılması gerekmektedir. HIV (+) gebeden bebeğe bulaşın önlenmesi için de uygun tedavi ve takibinin yapılması, doğumun sezeryan şeklinde planlanması, doğumdan önce anneye ve doğum sonrasında bebeğe ilaç tedavisi başlanması ve annenin bebeğini emzirmemesi gerekmektedir.”