İYİ Parti lideri Meral Akşener: İnsanlar gerilimden bıktı, nefes almak istiyor

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Habertürk'te Veyis Ateş ile Türkiye'nin Nabzı Özel programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Akşener, "Devletin hafızası gitti, kurumlar ortadan kalktı. Siyaset kurumuyla bürokrasi arasında bağ koptu. Tek bir kişinin iki dudağı arasındaki sistemde o kişiye de yazık. Gerçekten o sandalye ben de oturuyor olsam bana da yazık" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Habertürk ekranlarında Veyis Ateş'in konuğu oluyor. Akşener, başta ekonomi olmak üzere Türkiye ve dünya gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Meral Akşener, "Devletin hafızası gitti, kurumlar ortadan kalktı. Siyaset kurumuyla bürokrasi arasında bağ koptu. Tek bir kişinin iki dudağı arasındaki sistemde o kişiye de yazık. Gerçekten o sandalye ben de oturuyor olsam bana da yazık. Sayın Erdoğan açısından konuşmuyorum bunu. Bu bir sistem meselesi" ifadelerini kullandı.

Meral Akşener'in açıklaması şöyle:

Yalnız ilgili arkadaşın attığı o tweet 1 milyon dolar para verseler AKP açısından faydası olmazdı. Şuur altını harekete geçirecek bir tweet oldu. Ben hâkimlerin, savcıların Anayasa Mahkemesi üyelerinin hepsi dahil olmak üzere sosyal medya üzerinden siyasilere yönelik tavır koymalarını doğru bulmuyorum.

"MANİDAR BULUYORUM"

Tutun ki mahkemelik bir durumunuz oldu. Gittiniz o beyefendinin karşısına. Bunu çok zararlı buluyorum. Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir tartışma başlamıştı. Bu ilgili arkadaşın ışık paylaşımı başka bir yere evrildi. Tartışmayı bugün farklı biçimde perdelemekle birlikte Sayın Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli’nin başlattıkları o tartışmayı ben Türkiye açısından çok manidar buluyorum. Doğru bulmuyorum. Çünkü Türkiye uzun bir zamandır kurumlarını tahrip ederek kurumlarının saygınlığını yerle bir ederek bir bakış açısıyla yönetiliyor.

Bakan olduğum dönemde muhtemelen talebeydiniz. Daha sonraki dönemlerde yaşananlar var bu ülkede. Dolayısıyla sizin neslinizde ve bizim neslimizde travmaları var. Bizim neslimizde biraz daha geriye gittiğiniz zaman darbeler travmaları var. Şimdi maalesef Türkiye’de siyaset üretmeye dün darbeler yönüyle bugün ise farklı insiyaklarla siyasetçinin siyaset üretmesinin önüne geçiliyor.

1960'lı yıllardan sonra Türkiye'deki İslami gelenek diyelim bazı şeyleri tartışmaya başladı. 1990'lı yıllarda ise sizin neslinizin ve benim neslimin içinde yer aldığı bir nesil daha farklı bu konuyu tartışılmaya başlandı. Yani biz İslami hayat tarzını yaşayarak 1990’lı yılların başından bahsediyorum. Müslümanlığı yaşayarak bir devlet kurma konusunda ne yapabiliriz? Bugün o masanın etrafını bunu tartışanların bambaşka bir yerlere savrulmuş olmasını isim vermeyeceğim ama esefle görüyorum.

O günün genç neslinin “Bu devleti nasıl yöneteceğiz?” devlet kurma tartışmasıydı. Refah Yol’un öne geçtiği 1995 seçimlerinden sonra ve Refah Yol’un kurulduğu bir dönemden bahsediyorum. Yıllar evvel 28 Şubat bana sorulduğunda, 'Keşke rahmetli Erbakan hocaya bir şans tanınsaydı' demiştim. O gün ‘Milli Görüş’ diyelim ama İslami hayat tarzını öne koyan ona yönelik bir devlet yönetme hayali olan o yapının önünün kesilmesi ve siyaset üretme imkânlarının ellerinden alınması…

1999 seçimleri, 2002'de AKP'nin daha büyük bir güçle iktidara gelişi. AKP'den biz ne bekledik? Devlet millet barışmasını bu arkadaşlarımızın yapabileceğine inandık. Ben Sayın Abdullah Gül'ü aradım, 'Şu fay hatlarını, tramvatik hatlarını Allah rızası için kapatın' dedim.

"SİYASETİN ÜRETİLMEDİĞİ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ"

2007'ye kadar kapatılır gibi gitti. 2008'den itibaren gelinen noktada, bugün maalesef Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının bizlere nefes aldırmadığı, siyasetin üretilmediği bir dönemden geçiyoruz. Çok büyük bir fırsatı, rahat oy alma uğruna harcadılar gittiler. İnsanların düşmanlaştırıldığı, öteki hale döndüğü, vicdanların ortadan kalktı. Bence çok kolay oy alma metodu.

“AYM ÜYESİ İSTİFA ETMELİ”

Kişisel görüşüm istifa etmeli. Anayasa Mahkemesi'ne ok atıldığı bir dönemde. Barolar gündeme geldi ve parçalandı. Şimdi Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışma yaşandı. O tartışmayı haklı olduğu bir noktaya getirecek davranışın doğru olmadığını düşünüyorum. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi'nde bir kişi hariç geri kalanın tamamı bu iktidar tarafından seçilmiş. Öyle bir keşmekeş ki, Enis Berberoğlu'nun özelinde tartışılmakla birlikte esasında hukuk ve adalet krizi yaşıyoruz biz şu anda

"BERBEROĞLU MECLİSE DÖNMELİ"

Partili Cumhurbaşkanlığı ile kurumların birer birer yıkıldığını görüyoruz. Eksiği varsa hukuki manada tahkim etmek dışında atılacak adımın doğru olmadığını, Türkiye'nin ekonomideki güvensizlik olur, yatırımcı gelmez, güven unsuru ortadan kalkar. Anayasa Mahkemesi hepimizi koruyan bir vasfa sahip. Bu vasfın sürdürülmesi lazım. İktidarın emrine getirilecek hale getirilmemelidir.

Enis Berberoğlu’nu insan olarak tanırım. Enis Berberoğlu Meclis’e dönmeli. Enis Berberoğlu’nun casuslukla yargılanması abes. Buranın öznesinin Enis Berberoğlu'nun olmadığına inanıyorum. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, yerel yargı ben seni takmıyorum kardeşim diyor.

"KEŞKE HAKLI ÇIKMASAYDIK"

Şimdi ben ve arkadaşlarım çok başında parti kurmadan önce Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bu ülkeye zarar vereceğini cansiperane bir şekilde ilçe ilçe gezerek anlattık. Keşke haklı çıkmasaydık.

Ben ve arkadaşlarım bir şey önerdik: Eski parlamenter sisteme dönüşten bahsetmiyoruz. İyileştirilmiş Güçlendirilmiş diye adını koyduğumuz arızaları giderilmiş, bu yüzyılın değer setlerine uygun, vatandaşların taleplerine uygun, nefes alabilecekleri kendilerini ifade edebilecekleri, hayaller kurabilecekleri bir yönetim anlayışına ihtiyaç var.

"SARAY, PARALEL EVREN YARATIR"

Devletin hafızası gitti, kurumlar ortadan kalktı. Siyaset kurumuyla bürokrasi arasında bağ koptu. Bakın milletvekili seçilmek dünyanın en zor işidir. Vatandaşın tercihini alacaksınız seçileceksiniz. Sizler o insanların, milletvekili aracılığıyla dertlerini anlatırlar. Bunların çözümlerini ortaya koyarsınız. Bu bağ tamamen koptu. Valiler çoğu yerde AKP il başkanı gibi. AKP il başkanının kıymeti harbiyesi yok. Diğer muhalefet partilerinin iletişim imkânları yok. İktidar vekillerinin sahadan bilgi verecekleri-alacakları bir mekanizma yok. Zaten Saray denilen hikaye başından beri itibaren paralel evren yaratır.

Tek bir kişinin iki dudağı arasındaki sistemde o kişiye de yazık. Gerçekten o sandalye ben de oturuyor olsam bana da yazık. Sayın Erdoğan açısından konuşmuyorum bunu. Bu bir sistem meselesi. Muhalefet partilerinin bizim önerdiğimiz ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi’ önerimize destek verdikleri açık.

Ben pandemi öncesinde 20 Ocak 2020'de Antalya'dan başlayarak ilçe ilçe gezmeye başladım. Yani dükkânlara girerek dert dinledim. Şuan itibariyle 77 ilçe 15 il gezmişim. Pandemi döneminde biraz aksadı. Geçen hafta Giresun ve Yozgat'a gittik. Gelecek hafta ondan sonra Çarşamba günü Kayseri'ye gideceğiz. Esnafın sesinin duyulmadığı bir süreçti. Böyle bir noktada muhalefetin görevi, seçime gidersiniz size muhalefet görevini verir. Bir başka yapıya da iktidar görevini verir. İktidar iş yapar size denetleme görevi verir. Türkiye'de siyasi rekabet kalktı.

“SİYASETİN ÜRETİLMEDİĞİ BİR DÖNEMDEYİZ”

Düşmanlık üzerinden yürütülen bir siyaset. Siyasetin üretilmediği bir iklimde yaşıyoruz. Ben genel başkan olarak grup konuşmalarında, arkadaşlarımız araştırma önergeleri Meclis'e veriyor. Size güzel bir örnek vereyim. Kütahya'da bir arkadaş yolda durdurdu. Bir işe girmiş kendi imkanlarıyla. Sonra AKP ilçe başkanı devreye girmiş 'Bizim üyemiz değilsin çalışamazsın' demişler. Kişinin anlattığını söylüyorum.  Ben mesela döndüm ilgilileri bizzat aradım. Giresun'da AKP’nin üyelerinden bir arkadaş. Önce kahveci esnafıydı. Yaşadıklarından dolayı ağladı. Onlara dikkat çekmek esas. Sonra kulağıma eğilip eşiyle ilgili bir durum söyledi. Ben ilgili birime bizzat kendim ürettim, mesele çözülsün diye. Şimdi fakirlik kapanına girmiş durumdayız.

Esnaf zaten kan ağlıyordu pandemiyle birlikte bitmiş durumda. Şimdi fakirlik kapanına girmiş durumdayız.

LİSTE KRİZİ

Biz hepimiz ben de dahil çok otoriter siyasi yapılardan geldik. Ben Meclis yönettim 8 yıl. CHP hariç bütün grubu olan partiler dahil müdahil olmanız gerekir. Orada kulaklarında telefon genel başkanlarına ulaşmaya çalışırlardı. Bu netlikte söyleyeyim. Televizyonlara, bir siyasinin çıkması izine tabiiydi. Hatta ben AK Parti milletvekillerine çok acırdım. Özellikle kadın milletvekillerine, yeni milletvekillerine pek söz vermezdi. Ben bıkmıştım bu otoriterlikten. Biz partimizde demokrasiyi içselleştirmeye çalışıyoruz, bunu da öğrenmeye çalışıyoruz. Eksiğimiz, gediğimiz elbette çıkıyor. Ama art niyetli bir tutum söz konusu değildir. Elbette iç meseledir. Ben arkadaşlarımızla konuştum. Hepiniz duyduğu konulardan şikayet ettiler. Şöyle diyebilirim: Biz CHP ile ittifak yapınca kıratın ya huyundan ya suyundan benzedik. Bizim milletvekillerimiz tek tek bakıldığından gerçekten her birinin müthiş başarı öyküsü ve hayat hikâyesi var. İkincisi seçim çok hızlı geldiği için o kalem benim oldu. Ben çarşaf liste yaptım. Yolda öğrene öğrene gidiyoruz. Blok yapsaydım bu tartışmalar olmayacaktı. Bizim partimizdeki yöneticiler, milletvekillerimiz genel başkandan herhangi bir konuda fikir beyanı için izin almak zorunda değiller.

“ARKADAŞLARIMLA KONUŞTUM”

Biz yeni bir zihniyet inşa ediyoruz. Dün bıktığımız, kendime hakaret gördüğümüz hiçbir işi yapmıyoruz. Bizim 4 arkadaşımız mazeretsiz olarak gruba katılmıyor, onların dışında hepsi katılıyor. Ben arkadaşlarımın tümünü aradım. Çünkü malum liste üzerinden kendini incitilmiş hisseden bütün arkadaşlarımla konuştum. O listeden benim bilgim olmuş olsa sorumluluk bana aittir. Arkadaşlarımızın kırgınlığının bana olması gerekir. Genel başkan benim, elbette sorumluluk bana ait ama 2 arkadaşımız o GİK anahtar listesinde yer almayı istememişti zaten. Dolayısıyla o iki arkadaşımızın ben biliyorum. Kendi taleplerinin olmadığını ve o listenin içinde var. Ben bu kadar geri zekâlı mıyım bu arkadaşları çizin diyeyim.

“2023’DE ERDOĞAN SEÇİLEMEZ”

2023’te iddiaya varım Sayın Erdoğan seçilemez. Sayın Erdoğan, damadıyla birlikte bu işi yürütmeye iddiasına devam ettikçe ekonominin düzelmesi mümkün değil. Bugün hadi dendiğinde seçim yapamazlar, yapmazlar. Ha lazım mıdır, lazımdır. Bu ekonomide Türkiye'nin bütün sorunları daha da derinleşecektir.

Bu ekonomide Türkiye’nin bütün sorunları da derinleşecek. 20 Ocak 2020'de başladım gezmeye, pandemi yoktu. Son derece vahimdi, pandemiyle çifte kavrulmuş oldu.

Şimdi bizim ürettiğimiz buğday pahalı dendi. Rusya’dan ucuza buğday alacağız diyerek para geldi. Dünyada sıfır faizli para var. Para geldi oraya gitti betona gitti, hizmet sektörüne gitti. Üretemediğiniz zaman istihdam daraldı. Pandemiyle ne oldu? Pandemiyle birden ayıldık. Ben 24 Haziran seçimlerinde sürekli tarım konuştum. Çok eleştiri aldım. Demek ki ülkenin kendine yetmesi ne kadar çok önemliymiş.

Türkiye'nin kaynağı var. İsrafı önleyeceksiniz, yolsuzluğu önleyeceksiniz,  doğru yerlere yatırım yapacaksınız. Eğitimde kendi yok binaları harika. Sonuç itibariyle mezun olan mühendis, başka yerde iş buluyor. Sınırlarımızda 7 trilyon dolarlık bir alan var. Suriyesi vs. Biz her yere mal satıyorduk. Herkesle papaz olundu. Böyle bir dış politika olabilir mi? Deniliyor ki, siz nasıl para bulacaksınız? Para bulmak kolay. Güveni koyduğunuzda para bulunur ama yatırım esas.

"İKTİDAR VE KÜÇÜK ORTAĞININ İNANILMAZ BİR ŞEYTANLAŞTIRICI DİLİ VAR"

Şimdi bana bir televizyon programında ‘HDP’yi nerede konumlandırıyorsunuz?’ diye bir soru soruldu. Ben de PKK’nın yanında konumlandırıyorum dedim. Bu kadar net bir bakış açısı üzerinden. Şimdi ise Ayhan Bilgen ile Altan Tan’ın beyanları tartışılıyor. Ben bunları çok önemli buluyorum. Şimdi bunlar bize değil, HDP yöneticilerine sorulmalıydı. ‘Siz kimsiniz? Neredesiniz?’ sorusunun cevabını verecek olan HDP’nin yöneticileriydi. Dolayısıyla ama biz muhatap olduk bu tür sorularla. Ben bir cevap verdim. Ama buradan şimdi iktidarın inanılmaz bir şeytanlaştırıcı dili var.

"AKP SEÇMENLERİNDEN BANA 'SENİ KORUYAMADIK HAKKINI HELAL ET' DİYENLER VAR

Bizim dolaylı, direkt, indirek ittifakımız HDP ile olmadı, herhangi bir görüşmemiz olmadı. Sayın Erdoğan 'yerli ve milli' dedi. PKK'lı Meral Akşener'e kadar gitti iş. 28 Şubat'ın Meral Akşener'ine 'kafir' dendi. Bugün AKP seçmenlerinden kulağıma eğilerek 'seni koruyamadık hakkını helal et' diyenler var.

Kobani olayları diye bildiğimiz hadise bir suçtur. 40’ın üzerinde insan öldü. 200 küsür insan yaralandı ve olaylar oldu. 7 Ekim’de Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak Gaziantep’e gitti Suriyeli göçmenlere hitap etti. O konuşmada, ‘Kobani için düştü düşüyor’ dedi. Ondan sonra olaylar oldu savcılar devreye girdi. Aşağı yukarı hemen gözaltılar oldu. Bir yıl sonra tekrar bazı gözaltı ve tutuklanmalar oldu.

Tam 29 Ekim 2014’te peşmerge Sayın Erdoğan’ın beyanına göre,  kendisi talep edip o yolu açmış; peşmerge kıyafetiyle ABD bayrağıyla davulla zurnayla 3 gün boyunca Türkiye’den geçtiler. Lahmacun paraları da o zaman basında yer aldı valiler ödedi. 

Arkasından Dolmabahçe mutabakatı oluştu. Onun üçü PKK'nın son kongresindeki kararlarından oluşuyor. Sonra ne oldu, ne bitti bilmiyoruz. Sayın Erdoğan çözüm sürecini bitirdi. 28 Şubat 2015’ten 7 Haziran 2015 seçimine kadar olan süre içinde bunların tamamına ilişkin karşınızda oturan Meral Akşener, net bir şekilde görüşlerini dile getirdi. Bunun karşılığında ne oldu biliyor musunuz?

 

Ayrıntılar geliyor...

Gündem Haberleri