İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
"KABUL EDİLEBİLİR BİR ÜSLUP DEĞİL"
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” sözlerini eleştiren Dervişoğlu; “Sayın Cumhurbaşkanı’nın son zamanlardaki üslubu, devlet geleneğimizde görülmüş ve kabul edilebilir bir üslup değildir.” dedi
Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamalarının tamamı şöyle:
Aziz Türk Millet ve Değerli Basın Mensupları, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın son zamanlardaki üslubu, devlet geleneğimizde görülmüş ve kabul edilebilir bir üslup değildir.
Cumhurbaşkanı vatandaşını tehdit etmez. Aksine, bir tehdit varsa, onun üzerine gider ve o tehdidi ortadan kaldırır.
Milletin oylarıyla yüce meclise girmiş partileri tehdit etmek, demokratik bir ülkede yaşanacak bir olay değildir.
Muhalefete parmak sallayıp, “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” demek, demokrasiye, hukuka, ve en önemlisi de milli iradeye yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
“Korkudan Cumhurbaşkanı adaylarını bile açıklayamıyorlar” ifadesi de, inşa ettikleri korku imparatorluğunun bilinçaltında oluşturduğu hezeyanın dile dökülmüş halidir.
Cumhurbaşkanının kullandığı bu kutuplaştırıcı zehirli dil, maalesef parti sözcülerine de sirayet etmiş ve meclis konuşmalarına yansımaya başlamıştır. Milli irade lafını dilinden düşürmeyen Sayın Erdoğan’ı, milli vicdanda karşılık bulmayan sözlerinden dolayı, bizzat milletten özür dilemeye davet ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’de siyasi tablonun ve iktidarın değişeceği gerçeğini görmüş olacak ki, bir süredir telaşlı ve ne yaptığının, ne dediğinin farkında değil.
“Bunlar iktidara gelirse bize yağmurlu havada su vermezler.” İfadesi de, o telaşın yansımasıdır.
Buradan kendisine müsterih olmasını tavsiye ederim.
Çünkü bizim iktidarımızda, hiçbir vatandaşımız ayrıma tabi tutulmayacak.
Bizim 5’li çetemiz, ya da yandaşlarımız olmayacak.
Biz, 84 milyon vatandaşımızın, Türkiye’nin zenginliğini hakça paylaşacağı bir Türkiye’yi yeniden kuracağız.
Müsterih olsunlar, biz o zenginliği, milletimizin her ferdiyle hakça ve eşit paylaşacağız.
Ülkemizin hiçbir kazanımdan geri adım atmasına da müsaade etmeyeceğiz.
Çünkü o kazanımlar hem ülkemizin, hem milletimizin kazanımlarıdır.
Kimsenin siyasi iştahına yem edilemeyecek kadar da kıymetlidir.
Sayın Basın Mensupları;
Ekonomide, diplomaside, hukukta, demokraside sınıfta kalan Sayın Erdoğan, eski hikayelerden medet umar hale geldi.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Türkiye’ye verecek bir şeyi kalmadığından- 28 Şubat göndermesiyle, mütedeyyin insanlarımızın endişe ve korkularını tazelemek istiyor.
Ancak bunu çok yanlış bir isim üzerinden yapıyor.
Partisinin grup toplantısında, A Haber videosu izletmeyi siyaset zannediyor.
Bilmediği bir şey var ki, o da şu;
Meral Akşener 28 Şubatçı değil, 28 Şubatçıların kabusudur.
Meral Akşener, bugün caka satanlar, o gün masa altına saklanırken, 28 Şubat’ın muktedirlerine kafa tutan siyasetçidir.
Sayın Erdoğan 28 Şubat’ın akabinde partisinin kuruluşuna Sayın Genel Başkanımızı davet etmiş. 2015'te Başbakan Yardımcılığı teklif etmiş, 2020'de ne kadar milli ve yerli olduğumuzu ifade etmiştir.
28 Şubat sonrası Genel Başkanımız hakkında hazırlanmış fezlekeler mevcuttur. Bu fezlekelerin içeriğini incelemelerini istirham ediyorum.
20 nci Dönem 3 üncü yasama yılı Genel Kurul gündeminin tutanaklarında geçen fezlekeleri AK Parti Grubunun ve Sayın Cumhurbaşkanının dikkatle okumalarını, ivedi bir şekilde büyük bir yanılgıdan ve kendi saplantılarından kurtulmalarını öneriyorum.
Fezlekelerin metni Genel Başkanımızın 28 Şubat sürecinde durduğu yeri açıkça belgelemektedir.
28 Şubat muktedirleri Sayın Genel başkanımızı hedef almış “Devletin Askeri Kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif ettiği iddia olunan” kişi olarak suçlamışlardır.
Siz inkar etseniz ve unutturmaya çalışsanız da Türk Milleti 28 Şubat’ın tanığıdır.
Türk Milleti biliyor ki Sayın Genel Başkanımız o dönemin kahramanıdır.
Sizler de o dönemin faillerinin mesai arkadaşısınız.
Sayın Cumhurbaşkanını ve AK Partili sözcüleri uyarıyorum.
Size buradan ekmek çıkmaz.
Aslında Sayın Erdoğan’ın ve ailesinin de yakınen bildiği bu gerçeği, milletimiz de gayet iyi bilmektedir.
Buradan Sayın Cumhurbaşkanı’na bir kere daha seslenmek isterim;
Yeni bir hikaye yazamadığınız bir gerçek. Yeni hikaye yazamayınca, eski hikayeler uydurmak, milletimizin dertlerine derman olmuyor.
Vatandaşımız işinin, aşının, geçiminin ve geleceğinin derdinde.
Enflasyon, döviz artışı, Türk Lirasının değer kaybı, kapanan kepenkler, iflas eden firmalar, işsiz ve umudunu gençler, ürünü para etmeyen çiftçiler, tenceresini kaynatamayan emekliler dullar yetimler…
Türkiye’nin asıl meseleleri bunlar.
Ve Cumhurbaşkanı’nın görevi de, yokluğa ve yoksulluğa düşürülmüş milletimizi, üstü kapalı tehdit etmek, toplumu kutuplaştırarak yüzde ellisini yanına ellisini de karşısına almaya çalışmak değil, onların dertlerine derman olmaktır.
Milletimiz artık hayal ve yalan satan bu iktidarla ilgili kararını vermiş görünüyor.
Rahatsız olmaya hiç gerek yok. Bu aziz milletimizin demokratik tercihidir.
Milletin tercihi bazen getirir, getirdiği gibi de götürür. Biz hükumete gerekli uyarıları yapıyoruz ve geldikleri gibi giderler diyoruz ama anlamıyorlar…
Ne diyelim: Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdirden anlamayanın hakkı seçimdir. Bu kadar basit…
Sayın Basın Mensupları;
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orman yangınlarından ve sellerden etkilenen bölgeleri ziyareti sırasında vatandaşın üzerine çay fırlatması büyük tepki çekmişti.
Bu durumu esprili bir şekilde sınıfta tekrar eden liseli öğrencilerimiz hakkında, “Cumhurbaşkanını alaylı bir tavırla taklit ettikleri” gerekçesiyle uyarı tutanağı tutulmuş ve soruşturma başlatılmış.
Gençlerin mizah yeteneklerinin yargılandığı ve cezalandırıldığı bir siyasal anlayışın bu ülkenin geleceğine yapacağı herhangi bir katkı yoktur.
Sizlerden rica ediyoruz…
Bu ülkenin evlatlarını rahat bırakın!
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı illa gençlerle meşgul olacaksa, %25 genç işsizliği nasıl azaltacağı meselesine kafa yormalıdır.
Her 4 gençten birisinin işsiz olduğu ülkemizde siyasetin asıl konusu bu olmalıdır.
Sayın Basın Mensupları; Ekonomik tablo ortada.
Hazine Eylül ayında yaklaşık 33 milyar, 2021 yılında toplam 75 milyar lira nakit açığı vermiştir.
Türkiye’nin 2021 yılının ilk dokuz ayında ödediği faiz 124 milyar liradır.
Hayat pahalılığı artmış ve alım gücü düşmüş yoksulluk bütün bir memleketi kuşatmış durumdadır.
Bu hükumetin uyguladığı israf ekonomisinin faturası millete zam olarak dönmektedir.
Cumhur İttifakı tarihte Zam İttifakı olarak anılacaktır.
Bilindiği üzere, doğalgazda Ekim tarifesinde sanayi ve elektrik üretim santralleri için yüzde 15'lik zam yapılmıştı. Benzine dün gece yarısından geçerli olmak üzere 26 kuruş zam, Motorine ise 35 kuruşluk zam yapıldı.
Tarımsal girdi maliyetleri de zam üzerine zam ile yükselmeye devam etmektedir…
Son yapılan zamlarla gübrede yıllık fiyat artışı %150’lileri bulmuştur.
Tarım ilaçları %60, besi yemi %53, süt yemi %55, zirai ilaç fiyatları ise %80 oranında artmıştır.
Tüm bu zam furyasının etkisiyle birlikte girdi maliyetleri artacak, üretim darbe yiyecek, enflasyon daha da yükselecektir.
Türkiye’de istihdam azalıyor, enflasyon ve ekonomik durgunluk hız kesmeden artıyor. Bunun anlamı şudur; Türkiye stagflasyon tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bunun çözümü üretim girdi maliyetlerini azaltmak ve istihdam yaratmak, enflasyona sebep olan unsurları ortadan kaldırmak iken, iktidar partisi panik halinde polisiye tedbirlere başvurmaktadır.
Siyasi iktidar hayat pahalığının faili olarak üretici maliyetleri yerine üreticinin kendisini görmektedir.
İktidara hatırlatıyoruz, 2019 Belediye seçimlerini kazanabilmek için patates-soğan lobisi demiş suçu üreticiye yüklemiştiniz.
Patates lobisi, soğan lobisi diyerek tanzim satışlarla hayat pahalılığını gölgelemeye çalıştınız, ancak bu millet size en güzel cevabı belediye seçimlerinde verdi.
Faiz lobisi, patates – soğan lobisi derken şimdi sıra geldi market lobisine.
Bir türlü ders almayan siyasi iktidar, ekonomik krizin sebepleri yerine siyasi sonuçları ile meşgul olduğundan aynı hatayı tekrar etmektedir.
Sadece elektriğe, yüzde 122 zam yaptığınızı unutup, asgari ücrete yüzde 40 zam yapmakla övünüyorsunuz.
Üniversiteli gençlerimizin, sizden önce aldığı 45 liralık kredisiyle 1.5 çeyrek altın alınabildiğini unutup, tek bir çeyrek altın bile alınamayan 650 liralık krediyle övünüyorsunuz.
Türk çiftçisini ele güne muhtaç ettiğinizi unutup, başka ülkelerden tarım ürünü ithal etmekle övünüyorsunuz.
İşsizlik rakamlarının çığ gibi büyüdüğünü unutup, TÜİK’in uydurduğu tartışmalı istihdam rakamlarıyla övünüyorsunuz.
Ve sonra da, milletimiz gerçeği görüp, size sırtını dönünce, herkesi tehdit etmeye kalkıyorsunuz.
Siyasi iktidarı sarayın fantezileri yerine milletin gerçeklerini görmeye davet ediyoruz.
Siz görmezseniz, millet sandıkta gösterecektir.
Sayın Basın Mensupları, Aziz Milletim;
Bildiğiniz üzere, Türkiye F35 savaş uçağı alabilmek için ABD’ye 1,4 milyar dolar ödeme yapmıştı. ABD, Türkiye’nin parasını ödeyerek satın aldığı uçakları teslim etmedi ve kendi hava kuvvetlerinin envanterine kaydetti.
İktidara soruyoruz uçaklar nerede? Yok!
Peki F-35 uçakları için ödediğimiz para nerede? Yok!
27 Haziran 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama yapmıştı, demişti ki; “F-35 projesi için gerekli parayı ödedik. Eğer yanlış bir hamlede bulunurlarsa meseleyi uluslararası tahkim mahkemesine götürürüz. Şimdiye kadar yaptığımız ödemeleri geri isteriz".
O yanlış hamle ardından 2 yıldan fazla zaman geçti Sayın Erdoğan.
Türk Milletinin hakkını ve hukukunu savunmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Türkiye, bir yandan 1,4 milyar dolar ödediği F-35 programından uzaklaştırılırken öte yandan 2,5 milyar dolar ödeyerek satın aldığı S-400 hava savunma sistemini aktive etmemiş, dolayısıyla 3,9 milyar dolar zarara uğratılmıştır.
Şimdi de ABD’den 40 adet F16 alma talebinde bulunmuşsunuz.
ABD ile kriz yaşandığında F16 yada F35, Rusya ile kriz yaşandığında aktive edilemeyeceğini bile bile S400 almak zorunda mıyız?
Yazık değil mi bu ülkenin kaynaklarına?
İşte bu savrulmanın ve bu kafa karışıklığının Türkiye’ye şu ana kadar olan bilinen bedeli 4 milyar dolar.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Türkiye, ne istediğini bilmeyen, ne hedeflediğini bilmeyen, nereye gittiğini bilmeyen daha doğrusu yönetilemeye bir ülke konumuna düşürülmüştür.
Bu ucube sistemin bedelini Türk milleti ödemektedir.
Ancak milletimiz müsterih olsun. İYİ Parti iktidarında, tek adamın hezeyanları ile değil ortak akılla yönetilen bir Türkiye’yi mutlaka inşa edeceğiz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum."