İYİ Partili yönetmen Onur Aydın paylaştı: Meral Akşener neden Cumhurbaşkanı adayı olmalı

İYİ Parti’nin kurucularından olan ünlü yönetmen Onur Aydın, sosyal medya hesabından İYİ Parti lideri Meral Akşener’in neden Cumhurbaşkanı adayı olması gerektiğine dair dikkat çekici paylaşımlarda bulundu.

İYİ Parti kurucularından yönetmen Onur Aydın attığı onlarca tweette dikkat çeken ve insanların yanıtını merak ettiği soruları bir kez daha dillendirirken İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in 'Ben Başbakan adayıyım' sözlerinin de ne kadar anlamlı olduğunun altını çizerken, Cumhurbaşkanı adayı olması gerektiğini söyledi ve bunun nedenlerini sıraladı...

Onur Aydın attığı 30'a yakın tweet üzerinden şu bilgileri paylaştı:

MİLLET İTTİFAKININ ADAYI KİM OLACAK?

Uzun zamandır gerek iktidar, gerek muhalefet bu soruya yanıt bulmaya çalışıyor. İktidarın merakı doğru ve yerindedir. Lakin muhalefet için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Aday kim ya da "Ne" olmalıdır? Dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusu, muhalefet için felaketi getirecek bir başlangıçtır. Çünkü Türkiye'nin asıl sorunu, ülkeyi kimin değil neyin yönettiğidir. Tayyip Erdoğan'ın yerine kimi ikame ederseniz edin sonu bataktır. Hedef Erdoğan değil, başkanlık sistemi olmalıdır.

Meral Akşener'in, ben Başbakan adayıyım çıkışı, bu nedenle anlamlıdır. Erdoğan'ın temsil ettiği tek kişilik sisteme değil, onun yerine kuvvetler ayrılığına dayanan sistemin başına talibim dedi. Büyük bir kesim bu çıkışı bir vazgeçiş gibi algıladı. Oysa bu bir meydan okumaydı!

Meral Akşener'in Cumhurbaşkanı adayı değilim çıkışı, birçok çevrenin iştahını kabarttı. Herkes, o zaman benim adayım tek aday olsun demeye başladı. Belediye başkanlarının çevresinde oluşan ateşli taraftarları, benim başkanım olmazsa olmaz, sandığa bile gitmem demeye başladı.

"BİR BELA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ"

 Gelinen durum öylesine tehlikeli bir noktaya ulaştı ki, biraz popüler olan herkes ben aday olayım sevdasına düştü. Karşısına çıkabilecek her adayı da "düşman" “öteki” görmeye başladılar. Çünkü Cumhurbaşkanlığı denilen sistem, insanın aklını başından alan şeytani bir tuzaktır!

Kendisini "falancı" diye tanımlayan gruplar, öylesine büyük bir inançla, cumhurbaşkanlığı adaylığının kendi adaylarının hakkı olduğuna inanıyorlar ki, diğeri aday olsa iç kavga çıkarmaya hazır duruyorlar. Ve bu "büyük coşkunun" en mutlusu, hiç kuşkusuz Tayyip Erdoğan oluyor.

Yüzüklerin efendisi filmindeki yüzük gibi, parmağına geçireni etkisi altına alan, göreni aşka düşüren bir bela ile karşı karşıyayız. Aday olma hayali kuranların ve taraftarlarının heyecanını ve coşkusunu bu nedenle anlıyorum. Ve lütfen bu tuzağa düşmeyin, uyanın diyorum.

Bu yüzüğün, yani sistemin yeri bir kişinin parmağı değildir. Şeytani yüzük, Hüküm Dağı lavlarına atılarak yok edilmelidir. İşte bunun için bize gereken yüzüğü parmağına takacak birisi değil, sorumluluğu alıp dağa götürecek kişidir. Tartışılması ve birleşilmesi gereken budur.

Gelelim sistem dediğimiz soruna. Türkiye'nin öncelikli sorunu gerçek anlamda bir demokrasi kültürü eksikliğidir. Demokrasi sandığa gitmek demek değildir. Sandık sadece küçük, hatta belki de en önemsiz parçasıdır. Yaşadığımız sistem, demokrasi görünümlü parlamenter monarşidir!

 Demokrasi adı altında, çoğunluğun tiranlığına dönüşen bir yapıdan kurtulmalı, azınlığın bir gün çoğunluk olabileceği gerçeğini unutmayan ve herkesin hakkını koruyan, "Anayasal Demokrasi'yi birlikte inşa etmeliyiz. Yaşadığımız sorunları, sadece gerçek adaletle aşabiliriz.

Bir siyasal sistemin değeri, insanları ne oranda özgür, eşit ve kardeşçe ilişkilerle yönetebildiğiyle ölçülür. Ekonomi, demokrasi, hukuk, adalet, güvenlik, siyaset, etik, toplumsal huzur, barış ve güven, maalesef toplu halde çökmüştür. Mevcut durum sürdürülebilir değildir.

"BATIYORUZ"

Peki bu karanlıktan nasıl çıkacağız? Öncelikle Erdoğan'ın karşısında aday tartışmaktan ve aramaktan vazgeçmeliyiz. Bir gerçeği kabul etmek zorundayız. Tayyip Erdoğan birebir dövüş ustası. O nedenle arenada rakibini istiyor. Biz, arenanın yıkılması gerektiğini anlatmalıyız!

Milletimize, bu ucube sistemle, kendisini ekonomi ve adalet başta olmak üzere, her alanda rahatlatacak ve ileriye götürecek parlamenter sistem arasında tercih yapması gerektiğini anlatmalıyız. Konu Erdoğan ya da kutuplaşmış bir aday değil, hepimizin geleceği demeliyiz.

Türkiye'nin sosyolojik gerçekleri ve siyasal islamın düşmanlaştırıcı dili, ülkemizi tehlikeli bir gerilime sürükledi. Herkes birbirine önyargılar ve öfkeyle bakıyor ve değerlendiriyor. Herkes kendi politikacısı için bir diğer kesimi linç etmeye hazır bekliyor. Batıyoruz!

Türkiye'nin, bu referandumvari süreç ve sonrasında, makul geçiş dönemine ihtiyacı var. Toplumsal gerilimi yatıştıracak, ülkenin bütün sosyolojisine karşı ılımlı olacak ve kimseyi ürkütmeden, tedirgin etmeden, sistemi önceleyerek yüzüğü dağa atacak bir figüre ihtiyacı var.

Bugün şartlarında, birbirinden farklı yaşam tarzı ve anlayışa sahip olmalarına rağmen, Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı buluşan muhalafet cephesi, bu ılımlı geçiş için ortak bir anlayışa ve temsilciye muhtaçtır. Sağ, sol, muhafazakar, milliyetçi demeden birleşebilmelidir.

Özetle, sistemi değiştirmek için bir adaya değil, sembole ihtiyacımız var. Bu ucube sistemi (yüzüğü) emanet edeceğimiz kişi, hırslarından ve gelecek planlarından sıyrılıp, emanetçi olduğunu unutmayacak biri olmalıdır. Çünkü emanet edeceğimiz şey, milletimizin istikbalidir.

Böylesi bir durumda, talepkar olmayan kişi daha doğru olacaktır. Aday olmak ve olmamak herkesin hakkıdır. Ben olmayacağım çıkışına rağmen, sosyolojik dengeyi tutabilecek olması, deneyimi ve kadın olmasının avantajı ile, Meral Akşener'in bu misyonu kabulü sağlanmalıdır.

"DEVLETİ TEHLİKEYE ATARIZ"

Meral Akşener'in ortak kabulle emanet sorumluluğunu üstlenmesi, Erdoğan'ın da dengesini bozacaktır. Miting meydanlarında ve ekranlarda hakaretler yağdıramayacağı, kitlesine düşman diye anlatamayacağı biri olacaktır. Hitap ettiği taban, Akşener'e sempati duyan bir tabandır.

Emanetçiyi belirlerken, sadece muhalefetin desteğini alacak birini değil, aynı zamanda iktidar kanadına oy veren vatandaşlarımızın da rızasını alacak birine ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. Ülkemiz, tek kutuplu görüşle siyasi kazanım elde edilecek bir ülke değildir.

Keza İlhan Kesici benzeri, liyakat sahibi, devleti bilen, donanımlı, yaşını almış, farklı siyasi çevrelere yakın ve sıcak, Erdoğan'ın saldıramayacağı kadar makul birisi de elbette düşünülebilir. Ama popüler olmakla liyakatı birbirine karıştırırsak, devleti tehlikeye atarız.

Böylesi isimler etrafında birleşip, makul geçiş dönemi için bir Milli Mutabakat Hükümeti kurmayı başarırsak, o zaman hayalini kurduğumuz ülkenin temellerini hep birlikte atabiliriz. Kişisel sevgilerimiz, tercihlerimizin önüne geçmemeli. Tercih kalple değil akılla yapılmalı.

Antik Yunandan, Montesquieu’ya uzanan kuvvetler ayrılığı önermesi temel hedefimiz ve ilkemiz olmalıdır. Bağımsız ve birbirini denetleyebilen mekanizmalar kurmayı başarırsak, büyük sıkıntılar yaşayan ülkemizin sadece bugününü değil yarınını da kurtarmış oluruz.

Partilerin dilediği gibi aday gösterme hakkı elbette saklıdır. Uzlaşılamıyorsa, başka bir strateji ve buna bağlı taktik olarak herkes kendi adayını gösterebilir. İkinci turda mutabakat sağlanması umut edilir. Ama bu, Erdoğan'ın istediği gibi, "aday yarıştırmak" olur.

"AYRIŞMAYI SONLANDIRMALIYIZ"

Küresel çaptaki ekonomik krizin iç yansımaları çok ağır olarak hissedilmektedir. Milletimiz yokluk ve yoksulluğun pençesinde kıvranmaktadır. Çevremizde yaşanan savaşlar ve yeni tırmanan savaş gerilimleri ile daha zor günlere sürükleniyoruz. Ayrışmayı sonlandırmalıyız.

Geceleri rüyasında Cumhurbaşkanlığı yüzüğünü görüp "Efendimisss" diye sayıklayanların olduğu aşikar. Böylesi bir tercih bizi sadece yeni bir Erdoğan'a götürür. O nedenle tekraren söylüyorum, "Ben vazgeçtim" diyen doğru adaydır. Bütün aidiyetlerimden bağımsız görüşlerimdir.

Politika Haberleri