İki haftada ligdeki rakiplerinden, üstelik de öyle "ahım şahım" bir top oynamayan rakiplerinden toplam 7 (yazı ile yedi) gol birden yemiş bir takım, sahaya ayakları geri geri giderek başlar.
Dizler titrer.
Kimse aksini iddia edemez.
Ve yine bir deplasman maçına çıkıyorsun.
Takımda bir yılgınlık, bir "Ne olacak bu halimiz abi?.." duygusu hakim.
Son maç sonrasında, hoca "Utanmaktan" filan söz etmiş. Ama aslında "kendi adına bir utançtan değil, oyuncuları ve kulüp adına bir utançtan" söz etmiş.
Yani, o da kafaları karıştırmış.
Son maçın sonunda deplasmana gelen taraftar da "Yönetim istifa" tezahüratı yapmış.
Bu maçın başında da tribünden aynı slogan duyulmuş....
Ezeli rakipleri kazanmaya, hatta biri gelene 4, gidene 5 atarak kazanmaya devam ediyor.
Yani, adeta 1918-19 Türkiye'si...
Bir nevi, "Memleketin bütün tersanelerine girilmiş, bütün kaleleri fethedilmiş" durumu...
Bir silkiniş lazımdı Beşiktaş'a.
Öyle böyle değil, "Sıkı bir silkiniş" lazımdı.
Şöyle, hem sahadakilere, hem teknik kadroya, hem yönetime hem de tabii ki tüm camiaya derin bir "Ohh.." çektirecek bir silkiniş.
Kötü ruhları kovalayacak, büyüleri bozacak, İstanbul'a dönüşte hem Avrupa maçları hem de ligde geri kalan maçlar için bir umut aşılayacak bir "silkiniş" lazımdı.
Böyle zamanlarda ya bir lider oyuncu takımı ateşler.
Ya kenar yönetim öyle bir dokunuş yapar ki, "arkadan itekler" takımı.
İkisini de göremedik.
Ama, tam tersine... O da ne?
Daha dakika 2. Konyaspor Oliviera'ya hızla aktardığı topla kaleci Ersin Destanoğlu ile karşı karşıya kaldı. Adana'da sakatlanan Mert Günok'un yerine, son yılların en kritik maçına çıktığı şüphe götürmeyen Ersin Destanoğlu çok yerinde bir kararla rakibinin ayağından söktü aldı topu. Hafif sakatlanma pahasına.
Beşiktaş geri hattında sık sık övdüğümüz "Colley - Amartey" ikilisi, bu pozisyonla "Yine neler oluyor?" dedirtti daha bu dakikadan itibaren.
Orta sahada Adana'da yokluğu çok hissedilen Gedson Fernandes'in sakatlık nedeniyle olmayışı önemli bir eksikti tabii ki. Amir ve Salih ile bu eksik giderilemiyor ne yazık ki.
Sezon bayından beri bu takımda "rüştünü ispat etmiş" olan Amir tek başına yine becerileri ile durumu idare etmeye çalışsa da, rakipler Beşiktaş orta sahasını yöle iyi çözmüşler ki, orayı kilitlediler mi, zaten yavaş atak hazırlığı yapan Beşiktaş'ı felç edebilmeyi beceriyorlar.
Aylardır yazıp duruyorum: Beşiktaş'ın (teknik heyetin) böyle durumlar için alternatif "maymuncukları", bir uzun top çalışması, kanatlardan daha etkili top getirme ve hızla ileri aktarabilme çalışması yapması gerekiyor.
Ama bu ilacı henüz tedarik etmedikleri de görülüyor.
Bu yüzden maçın 25'inci dakikası geçildiğinde Beşiktaş'ın rakip kalede bırakın şutu, etkili bir atağına bile tanık olamadık.
Yine ağır ağır paslarla yine bir adım ilerisini hiç düşünmeden gelişigüzel getirilen toplarla
Buna mukabil Konyaspor 2 - 3 kez tehlikeli gelmeyi başardı.
İlk yarı, her iki takımdan da öyle "yürekleri hoplatacak bir hareket gelmeden bitecek zannederken, uzatma dakikalarının son saniyelerinde Rosier ve Rashica ile sağ kanattan getirilen bir topu Rashica kale alanına hızla tehlikeli biçimde yolladığında Konyasporlu Uğurcan Yazğılı, sağ ayakla uzaklaytırmaya çalışırken, kendi sol ayağına çarptırdığı topu, kendi kalesine yollayıverdi.
Beşiktaş, bu tesadüfi pozisyonla, ilk yarının son pozisyonunda 1-0 öne geçiyordu.
Hani, az önce bir "Ohh..." çektirecek bir gelişmeden söz ediyorduk ya.
O "ohh" böylece gelmiş oldu.
Futbolda, böyle oyunlarda soyunma odasına önde gitmenin anlam ve önemi çok büyüktür. Hem de Beşiktaş'ın bugünkü üretkenlikten çok uzak durumunda, altın değerinde bir gol sayılmalıydı bu. İ
İkinci yarının başında göz göre harcanan bir pozisyonda, araya atılan "cillop gibi" topu, Muleka, o meşhur sarsaklığı ile harcadığında elini dizine öyle bir vurdu ki, bu satırların yazarı akıllı kol saatinin yeni keşfettiğim bir fonksiyonu ile "Hayırdır? Düştünüz mü? İyi misimiz? Yardım lazım mı?" mesajı çıktı ekranda.
"Yok bir şeyim" tuşuna basıp devam ettiğimde, Beşiktaş kalesinde Oğulcan'ın şutunu Ersin kurtardığında, bu kez daha sakindik. Bir de telefonla mı uğraşacağız bu Beşiktaş yüzünden?
Muleka'yı İstanbul'da Dolmabahçe'de en son izlediğimde, sahadan çıkarken neden ıslıklandığını hatırlayıp o günkü taraftarın ruh haline hak verdim.
54'ncü dakikada defansta ecel terleri döken Beşiktaş, topu hızla çıkarmayı başarıp Aboubakar'a bir hızlı koşu imkanı sağladığında Oğulcan'ın onu faulle durdurması iki sarı kartı üstüste gördü. Biri yaptığı faulden (haklı) ikincisi ise topa vurarak itirazdan (tartışılır - aslında kuralı uygulayan hakem saliseler içinde ikinci göstermekte haklı mıydı? O tartışılır).
Konyaspor 10 kişi kalınca, Beşiktaş icin bir umut ışığı daha belirmişti.
Konyaspor'un bu dakikalarda, saniyeler önce Beşiktaş ceza sahasında Aboubakar'ın eline çarpan toptan dolayı "penaltı" itirazı, hala devam ediyordu.
58'de, Şenol Hoca'dan iki önemli hamle geldi.
Rashica'nın yerine Rashid Ghezzal'ı, Masuaku'nun yerine Demir Ege'yi oyuna dahil etti.
Dakika 62'de, Beşiktaş'a derin bir nefes aldıran gol Kaptan Aboubakar'dan geldi.
Orta sahada bu kez hızlı çıkabilmeyi beceren Beşiktaş'ta Aboubakar topu hızla ileri taşıdı. Ghezzal sağda kontrol edip Aboubakar'a uzattığında, herkes, "Orada iyi düzeltebilir, alan bulur, kaleyi görebilir ve vurursa kaçmaz bu gol" dedi.
Kaptan Abou, aynen öyle yaptı. Kalecinin sağına ve yetişemeyeceği lere topu adeta raketle tenis topunu atar gibi bırakıverdi.
Bu adama orada o imkanı sağlarsan, asla kaçırmaz.
Bugün de öyle yaptı.
Durum 2-0 olmuş, bu dakikalarda Konyaspor'a artık "tırmanılması gereken dik bir yokuş" kalmıştı. Konuk takıma ise, ilave bir özgüven gelmişti. Deplasman taraftarı "Biricik Sevgilim. Söyle Senden Başka Kimim Var Benim" şarkısını, avazı cıktığı kadar söylemeye başlamıştı.
Ama istatistik tablosuna bakıldığında, o ana kadar 5 şut atan Beşiktaş'ın ilk isabetli şutuydu bu.
Bunu da not almak lazım.
62'nci (yazı ile altmışiki) dakikadan söz ediyoruz Hocam!
76'ncı dakikada, Şenol Hoca'nın Jackson Muleka tahammülü çok şükür ki sona erdi.
Onun yerine Cenk Tosun'u, Amir'in yerine de Alex Oxlade Chamberlain'i oyuna aldı.
Ya da bir bayka deyişle, geç de olsa "Alex Oxlade'i hatırladı" yine.
"Niye her maç bu kadar geç hatırlıyor bu adamı be hocam?.." sorusunun bir yanıtı vardır herhalde.
Şenol Güneş'ten iyi mi bileceğiz? (Bu lafı ne sık kullanıyorum bu aralar. Dikkat ettiniz mi?)
Değil mi?
82'de Konyasyor teknik direktörü Alexandr Stanojeviç, Ahmet ve Moreno'nun yerine Yunus ve Cebrail'i oyuna alırken, Şenol Güneş de Bahtiyar'ın yerine Onur Bulut'u soktu maça.
Geri kalan bölümde, her iki takımın da cılız ataklarına tanık olduk.
Beşiktaş biraz daha "kendine gelmiş" ama yine de o ağır temposundan iyice sıyrılamamı bir durumda, "maçı idare etmenin" bir yolunu buldu.
Konyaspor'un ise 10 kişi ile bir "mecali" kalmamıştı zaten.
Böyle maçlar vardır futbolda.
Beşiktaş için "dönemsel bir kader maçıydı"
Çok eleştirilecek bir şey de yoktu, çok övülecek bir şey de.
Bu "kritik virajın" alınması gerekiyordu.
Aldı da Beşiktaş.
Bir rakibin "kendi kalesine golü" bir de "Abou Golü"ne ek olarak bir de kırmızı kart sonucu belirledi bugün.