İstanbul önceki akşam çok sıra dışı bir ödül törenine ev sahipliği yaptı; dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş gazeteciler, parasal olarak milyonları bulan "Fetisov Gazetecilik Ödülleri"ni İstanbul'da aldılar.
Önce, bir gazeteci olarak benim de ilk kez duyduğum "Fetisov Ödülleri"nin ne olduğunu anlatayım. Fetisov Ödülleri 5 yıldır dağıtılıyor, bugüne kadar 137 ülkeden 1500 gazeteci başvurmuş, dört dalda veriliyor ve birinciler 100 bin İsviçre Frank'ı, ikinciler 20 bin İsviçre Frank'ı ve üçüncüler de 10 bin İsviçre Frank'ı parasal ödül alıyorlar. (100 bin Frank yaklaşık 3,5 milyon Türk Lirası demek.)
Böyle bir ödülü bizim Türkiye'de bilmiyor olmamız da doğal, çünkü maalesef Türkiye Basın Özgürlüğünde dünya listesinde en alt sıralara düşmüş durumda, hangi haberi yazacaksınız da, böyle ödülleri almak mümkün olacak.
Fetisov Ödülleri'nin bu yılkine de 96 ülkeden 400 katılım olmuş, bu haberler yine uluslararası gazetecilerden oluşan jürilerden geçerek, finalistler belirlenmiş, işte bu finalistlerden ilk üçe girenler de, önceki gece yapılan törende açıklandı. Tören Oscar töreni gibiydi, zarflar açıldı ve dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler ödüllerini aldılar.
Peki bu Fetisov kimdir ki, Nobel Ödülü gibi parasal değeri yüksek böyle uluslararası bir ödül oluşturdu?
O da ilginç, Gleb Fetisov bir Rus iş adamı yani oligark. Kendisi girişimci, medya yapımcısı, bilim adamı ve hayırsever olarak tanınıyor. Forbes'un Milyarderler 2019 listesinde 1818'inci sırada yer alan 57 yaşındaki iş adamı, servetini varlık yatırımlarından elde etti. 2022'de Kıbrıs Rum Kesimi vatandaşı olan Glep Fetisov, Limasol'da yaşıyor ve üç çocuk sahibi. Bir Rus iş adamı, medya özgürlüğü için uluslararası bir ödül dağıtıyorsa, onun Putin'in karşısında olduğunu öngörmek zor değil, çünkü Putin gibilerin en nefret ettiği şey özgür basın, demek ki Bay Fetisov bu ödüllerle bir nevi Rusya Liderine meydan okuyor. Zaten kendisinin 2009 yılına kadar Rus Parlamentosu'nun üst kuruluşu olan Federasyon Konseyi'nin üyesi olduğuna da bakılırsa, bir noktaya kadar Putin'in yanında, sonradan ayrı düştüğü anlaşılabilir.
Gelelim Fetisov Ödül töreninin neden Türkiye'de yapıldığı konusuna.
Bu ödülün organizasyonunu, İngiliz Gazeteci Aiden White yapıyor, kendisi 'Etik Gazetecilik Ağı’ (EJN) adlı bir örgütün kurucusu ve Türkiye'de de pek çok medya toplantısına öncülük etti. Etik Gazetecilik Ağı'nın Türkiye ayağında gazeteci Mustafa Kuleli var ve ödül töreninin Türkiye'de yapılmasını Kuleli önermiş, bu da kabul görmüş.
Ödül töreni için 30 kadar yabancı gazeteci İstanbul'a davet edildi, konuklar Taksim'deki CVK Park Bosphorus Otel'de ağırlandı ödül töreni ve gala yemeği de burada yapıldı. Gala yemeğinde tüm konuklara şampanya ikram edilecek kadara harcamadan da kaçınılmamıştı.
VE BİR SÜRPRİZ
Ödülleri çeşitli ülkelerden gazeteciler kazandılar. Mesela Araştırmacı Gazetecilik Dalı'nda, mülteci çocukların ağır koşullarda çalıştırılmasını araştıran Amerikalı gazeteci Hannah Dreier kazandı.
Çevreciliğe katkı dalında Almanya'dan üç gazeteci ödül aldı, ödül alanlardan Greta Taubert, özellikle plastik atıklar konusunda çalıştıklarını anlatırken, "Plastik kullanımını mutlaka durdurmalıyız, plastik atıkların yok olduğuna, etkisiz olduğunu söyleyenlere inanmayın, çünkü plastik atık hiç yok olmuyor, üretimini kesmediğiniz sürece büyük tehdit" dedi.
İnsan Haklarını destekleme dalında yine bir Amerikalı gazeteci Anna Catherina Brigida ödülü aldı, kendisi Honduras'ta çalışarak, yüksek teknolojinin uyuşturucu satışını nasıl engellediğini anlatan bir haber hazırlamıştı.
Barışa Katkı sağlayan gazeteciler kategorisinde ise İstanbul'da yaşayan bir Suriyeli gazeteci Hadeel Arja ödülü kazandı. Hadeel Arja, Kuzey Suriye'deki Mülteci kamplarında yaşayan ergen çağındaki gençlerin çalışma koşullarını haberleştirmiş, haber de 'TinyhandS' adlı bir internet sitesinde yayınlanmış. Tabii ki Türkiye'de biz, Türk medyası olarak ne Suriyeli gazetecilerin çalışmalarını duyuyoruz, ne de Tinyhands gibi internet sitelerinden haberimiz var.
Anladığım kadarıyla ödül törenine Türk medyası pek ilgi göstermemişti, törende Basın Konseyi'ni temsilen Başkan Pınar Türenç, Murat Önok ve Doğan Satmış'ın yanısıra, Bianet'in kurucusu Nadire Mater, Uluslararası Basın Enstitüsü'nden Emre Kızılkaya, gazeteci Kadri Gürsel ve Mustafa Kuleli vardı, Erol Önderoğlu ise gelememişti.
Her şey bir yana, Türkiye'ye uluslararası alanda başarılı olmuş gazetecilerin gelmesinin sağlanması takdire şayan bir olay.
Türkiye, hem ekonomik olarak hem medya özgürlüğü açısından hem de demokrasideki gerileme açısından içinde bulunduğu durumu hak etmiyor.
Ancak maalesef bu gidişi durdurmak da pek mümkün olmuyor.
Tarihçi Bernard Lewis, "Modern Türkiye'nin Doğuşu" kitabında, asırlar boyunca halifelerin yönettiği İslam ülkelerinde şu yöntemin uygulandığını yazmıştı:
"Bu ülkelerde, şöyle bir inanış vardır, halife iyi ise Allah'a şükredersin, Halife iyi değilse sabredersin."
Gerçi Türkiye'de halife yok ama gelenek aynı.