Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan bugünkü yazısında, AKP iktidarının son döneminde toplumun dindarlık algısında derin tahribatlara yol açtığını söyledi.
AKP'nin toplumdaki dindarlık yaşamında derin tahribatlara yal açtığını ifade eden Ocaktan, AKP iktidarının son döneminde toplumun dindarlık algısında derin tahribatlar yaşandığını belirterek, "Şimdi artık bizzat AK Parti’nin kendi siyasi aktörleri dahil, etrafında konuşlanan ya da kendisini bu partinin misyonu ile tarif eden herkes dini bir söylemle racon keser hale gelmiş bulunuyor. Ortaya çıkan görüntü öylesine yürek yakıcı bir durum ki, insanlar dinin böylesine hoyratça kullanılması ve din üzerinden adeta cennette arsa tahsisine varan şuursuzluklar karşısında gayri ihtiyari “Yoksa bu insanlar cennetin anahtarını mı çaldılar?” gibi absürt sorular sormak zorunda kalıyorlar..." diye yazdı.
Ocaktan'ın AKP'yi eleştirdiği yazısı şöyle:
Kabul edilmesi bazıları açısından zor olsa da maalesef AK Parti iktidarının bu son dönemi, toplumun dindarlık algısında derin tahribatlar yaptığı bir dönem olarak tarihe geçecektir. Yüzyıllardır bu topraklarda din çok önemli bir misyon üstlenmiş, farklı aidiyetlere, kimliklere ve farklı dillere sahip olan insanların bir arada yaşama iradesini zenginleştirmiştir.
Kuşkusuz farklı dönemlerde dinin siyasal mücadelede araçsallaştırılması hep gündeme gelmiş, ancak belli bir noktadan sonra din üzerinden siyaset üretme girişimleri baskın bir karakter haline dönüşememiştir. Bir başka deyişle, bugün olduğu gibi dinin böylesine hoyratça kullanıldığı süfli bir dönem hiç olmamıştır.
AK Parti her ne kadar işin başında hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları gibi demokratik değerleri esas alarak yola çıkmış olsa da, ne yazık ki sonunda siyasal motivasyonu sağlarken de, günahlarının üzerini örterken de dini referans olarak kullanmak gibi talihsiz bir sürece evrilmiştir.
Şimdi artık bizzat AK Parti’nin kendi siyasi aktörleri dahil, etrafında konuşlanan ya da kendisini bu partinin misyonu ile tarif eden herkes dini bir söylemle racon keser hale gelmiş bulunuyor.
Ortaya çıkan görüntü öylesine yürek yakıcı bir durum ki, insanlar dinin böylesine hoyratça kullanılması ve din üzerinden adeta cennette arsa tahsisine varan şuursuzluklar karşısında gayri ihtiyari “Yoksa bu insanlar cennetin anahtarını mı çaldılar?” gibi absürt sorular sormak zorunda kalıyorlar…
Düşünün ki AK Parti iktidarının büyük övgülerle Ayasofya Baş İmamlığına getirdiği, sonra dini değerleri yıpratan açıklamaları yüzünden görevden aldığı bu zat kendisiyle ilgili tepkilere “Merak etmeyin ey güruh, haram (!) ettiğiniz vergilerinizden bana düşen hisseden hepinize kaliteli pamuk aldım, artık helal edersiniz, ne yapayım” gibi haşa Allah’a kafa tutan bir cevap verebiliyor.
Muhtemelen AK Partili yetkililer haklı olarak, “Bu tür hezeyanlar bir partiyi bağlayacak nitelikte beyanlar değildir” diyerek itiraz edeceklerdir. Ve yine muhtemelen AK Partili vekillerin, belediye başkanlarının ve il başkanlarının şu ifadelerine de aynı şekilde itiraz edeceklerdir:
-”İnanıyorum ki bu (yani AK Parti’ye oy vermeniz) sizin ruzi mahşerde (mahşer günü) beraat (kurtuluş) belgeniz olacaktır.”
-“Allah, Başbakanımızı bizim başımıza nasip ettiği için her gün iki rekat şükür namazı kılmamız gerekir.”
-“Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir. Ben bunu söylüyorum.”
-“Başbakanımız bizim için adeta ikinci peygamber gibidir.”
Evet normal bir akıl sahibinin, doğrudan dine karşı yapılan bu tür saygısızlıklara itiraz etmesinden daha doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla makuliyet sahibi her AK Partili de elbette bu tür hezeyanlara karşı çıkacaktır. Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, eğer bir partinin en tepesindeki isimler mitinglerdeki ve farklı mekanlardaki konuşmalarına ayetler ve hadislerle başlıyorlarsa vekillerin, belediye başkanlarının ve il başkanlarının liderlerine “kutsiyet” atfetmesi kaçınılmaz bir sonuçtur, bunu da unutmamak lazım…
Galiba esas tehlike; bu gidişat karşısında hiçbir tepki vermeyen ve susmayı tercih eden akil insanların, özellikle İslami bilim insanlarının ve muhafazakar sivil toplum kuruluşlarının sergilediği trajik durumdur. Zira dini değerlerin bu kadar örselendiği, dindarların kalitesinin adeta dip yaptığı böyle bir tablo hiç hayırlı sonuçlar üretmeyecektir.
Ayrıca unutmayalım ki bu ülkenin yakın geçmişinde yaşanan FETÖ felaketi, hepimiz açısından ibret verici örneklerle doludur. Hatırlayalım, pek çok alanda iyi eğitim görmüş bürokratlar, siyasetçiler, generaller iradelerini din taciri bir vaize teslim ederek memleketi bir felaketin eşiğine getirmişlerdi.
Ve hiç unutulmaması gerekir ki, Müslümanların tarihi boyunca ne zaman insanlar dini ya da siyasi liderlere “kutsiyet” atfederek adeta lider tapınmasına dönüşen kitlesel bir akıl tutulması yaşamaya başlamışlarsa, bu tapınmalar hep felaketle sonuçlanmıştır.