Yaz aylarının gelmesi ile sohbet konularımızda değişmeye başlar. Kış boyu daha kasvetli ve ağır ilerlerken günlük rutinler, yazın gelmesi ile üzerimizdeki kıyafetler hafifler ve daha hızlı bir gündem akmaya başlar.
Çalışanlar için altın değerindeki tatil günlerinde neler yapılacağı aylar öncesinden planlanır, ödenir bile. Bir hafta on günlük iş saatleri dışında geçirilecek vakitlerin heyecanı basmaya başlar kalpleri.
Yaz her şey daha pratiktir sanki meyveler daha atıştırmalıktır mesela. Cebinize erik doldurup gezerken bir yandan da yürürsünüz hafif serin akşamlarda. Yaz aylarının gelmesi sosyal hayatta farklı bir döngüye sokar sizi. Gelen düğün davetiyeleri artar bir anda. Telefonlardan oluşturulan organizasyon gruplarında yer almaya başlarsınız. Mutlaka bir kuzen evlenir, bir yeğen mezun olur o sene.
Eskiden çok daha fazla düğün olurdu, bizde her hafta sonu birilerini tebrik etmeye giderdik ailecek, zamanla yerini haklı olarak nikaha bırakan bu etkinlikler ekonomik şartların değişmesi ile gerçekten azalmaya da başladı. Düğün dediğiniz şey evlilik hazırlığı yapan gencecik insanların masrafa değer mi değmez mi diye karar vermesi gereken bir seçeneğe dönüştü.
Küçük yerlerde bu tarz sevinçli günler çok daha ayrıntılı detaylarla süsleniyor, bohçalar geliyor, gidiyor ritüeller günler boyu sürüyor. Küçük yerlerdeki insanların eğlenmeye daha çok vakti var gibi bir gerçek çıkıyor sanki ortaya.
Yollar boyu konvoylar mesela gerçekten belli bir nüfus sayısındaki yerlerde olunca güzel oluyor, korna basarak geçen arabayı tanıyorsanız sevincini haberdar ediyor olması bir anlam taşıyor, ama büyük şehirlerde bin bir derdin içinde sokağı kapatan bir davulcu zurnacı aynı hissi vermiyor, öyle sesi de hoş gelmiyor kendi de maalesef.
Düğünler, dernekler gerçekten köyde, kasabada çok zorlansa ilçelerde güzel gerçekten. İstanbul’da evlenmek de zor, düğüne gitmek de. Benim bir arkadaşım kendi nikahına o kadar geç kalmıştı ki rötar yiyen uçak gibi sürekli yeni bir gelin yerine geçmiş onlar günün en sonuna kalmışlardı.
Küçük yerlerde ‘bizde adet böyle’ diye işlerin uzatılmasının sebebi bu bence! Büyük şehirlerde kimsenin adetle uğraşacak dermanı kalmıyor trafikten, koşturmaktan
Düğün denilince aklıma gelen en tatlı anı ile bitirmek istiyorum. İş yerinden çok yakın olmayan bir arkadaşımızın kına gecesine davet edilmiştik, iş çıkışı bir grup halinde mekanı bulduğumuz gibi hiç sorgulamadan içeri girdik, arkadaşımızın ailesini tanımadığımız için kapıda ‘iş arkadaşlarısınız ' gelin hanım zaten hazırlanıyor’ diye çıkmıyordur diyerek eğlenmemize başlamışken, içeriye alkışlar eşliğinde gelin kızımız girdi büyük bir enerji eşliğinde. Ama bir sorun vardı ki gelin kızımız bizim arkadaşımız değildi.
Davetiyede yazan yere girdiğinden emin olan grubunuz birbirimize bakarak ‘biz nerede yanlış yaptık’ demek istedik, sesin fazlalığı ortamın coşkusu içinde bilmediğimiz birinin kınasında eğlenmeye mahkum kalmıştık adeta.
Usulca uzanıp gözümüzle gördüğümüz ve arkadaşımız olmayan gelinin hiç işimize yaramayacak bilgilerine ulaşıp hatamızın aynı isimli bir üst katta başka salon olduğunu öğrendik, kuru pastalarımızı yiyip, limonatamızı içtikten ve tanımadığımız bir sürü insanı öpmenin gerçekliğinden sonra, asıl gitmemiz gereken kına gecesine doğru yol aldık. Doğru kınaya vardığımızda ise iş yerinden onlarca insanın ‘nerede kaldınız ya’ yorumları eşliğinde yeni kuru pastalı masamıza yerleştik.
Eğlence içinde geçen kınada kendimize bambaşka bir eğlence çıkarmanın neşesi ile de geceyi tamamladık. Düğünlerde yaşanan ekstra durumlar o an için çok can sıkıcı olabiliyor, ama her şekilde o günün bir hatıra kalacağını düşünerek havayı bozmamak, gelin ve damada da güzel anılar bırakmak gerekiyor.
Yanlış kına ekibi ile tam kadro bir de yanlış taziye evi ziyaretimiz var o da bir başka yazıda…