Osmanlı döneminde Ramazan Bayramı, toplumsal birlik ve dayanışmanın pekiştirildiği, dini ve kültürel zenginliklerin ön plana çıktığı bir dönem olarak kabul edilirdi. Bayram hazırlıkları genellikle Ramazan ayının ortalarında başlar, insanlar yeni kıyafetler diker ya da terzilere sipariş verirlerdi. Bayram namazı, camilerde veya musallâ denilen açık alanlarda kılınır, ardından bayramlaşmalar başlardı.
Sarayda ise bayram kutlamaları sabah namazıyla başlar, padişah Hırka-i Saadet Dairesi’nde sabah namazını kıldıktan sonra bayramlaşma törenleri düzenlenirdi. Padişah, bayram namazını genellikle Ayasofya, Sultan Ahmet, Süleymaniye gibi büyük camilerde kılardı ve bu sırada “bayram alayı” eşlik ederdi.
Sosyolojik ve etnik açıdan bakıldığında, Osmanlı toplumu farklı etnik ve dini grupları barındıran çok kültürlü bir yapıya sahipti. Bu çeşitlilik, bayram kutlamalarında da kendini gösterirdi. Her kesimden insanlar bayram sevincini yaşar, büyükler küçüklere, küçükler ise büyüklere saygılarını sunar, hediyeler verilir ve alınır, misafirlikler yapılırdı.
Özellikle İstanbul’da bayramlar, Fatih, Vefa, Kadırga, Üsküdar, Beşiktaş gibi semtlerde kurulan bayram meydanlarında çeşitli eğlencelerle kutlanır, çocuklar için oyun alanları kurulur, tatlıcılar ve simitçiler meydanları şenlendirirdi. Arefe günü ise, bayramı temiz ve güzel karşılamak için hamamlara gidilir, hediyelikler alınır, harçlıklar hazırlanırdı.
Padişahlar, Ramazan Bayramı için kapsamlı ve törensel bir süreç içinde hazırlıklar yaparlardı. Bayram törenlerinin hazırlıkları, Teşrifat Kalemi tarafından yürütülürdü. Padişah, bayram sabahı Hırka-i Saadet Dairesi’nde sabah namazını kılar, ardından bayramlaşma törenleri için hazırlıklara başlanırdı. Padişahın bayram namazını kılacağı cami önceden belirlenir ve bu camiye gitmek üzere üstünü değiştirirdi. Bayram alayında padişah, mücevherli üsküf, incili kuşak ve mücevher kakmalı entari ve kaftanlarla yürürken, sadrazam gümüş asa ve kısa kürkle eşlik ederdi.
Padişahlar, Ramazan Bayramı’nda halkla çeşitli yollarla etkileşimde bulunurlardı. Padişahlar, bayram namazını kıldıkları büyük camilerde halkın tebriklerini kabul ederlerdi. Ayrıca, bayram alayı sırasında padişahın halka görünmesi ve onlarla bir nevi etkileşime geçmesi de geleneksel bir uygulamaydı.
Osmanlı padişahları, Ramazan Bayramı’nda halka çeşitli hediyeler vererek onların bayram sevincine ortak olurlardı. Bu hediyeler genellikle saray çalışanlarına, devlet ricaline ve halka dağıtılırdı. Padişahlar, bayram namazından sonra saraydaki çalışanlara hediyeler verirlerdi. Ayrıca, bazı özel bayramlarda padişah tarafından düzenlenen halka açık eğlenceler ve şenliklerde de halka hediyeler dağıtılırdı.
Osmanlı padişahlarının giyim tarzı, imparatorluğun güç ve zenginliğini yansıtan ayrıcalıklı ve simgesel bir anlam taşırdı. Padişahların giyimleri, iç giyimde ipek, pamuk veya keten gibi dokulara göre dikilmiş ve ayrıntılı desenlerle süslenmişti. Dış giyimde ise günlük hayatta şalvar, yelek, tütün ve kaftan gibi kıyafetler tercih edilirken, resmi olaylarda hilat ve takımlar giyilirdi. Padişahların aksesuarları arasında pahalı ipek kumaşlar, inciler, elmaslar, altınlar, gümüşler ve diğer değerli eşyalar bulunurdu. Sarıklar, tülbentler, kaftanlar, fermuarlı yelekler ve ayakkabılar gibi birçok aksesuarın yanı sıra sıradışı takılar da giyerlerdi. Osmanlı padişahlarının giyim tarzı, saray kültürüne uygun olarak gösterişli, zarif ve aynı zamanda imparatorluk güç ve kudretini yansıtan giysiler giymeleriyle bilinirdi. Bu giyim tarzı, Türk tarihinde önemli bir yer kaplayan Osmanlı padişahlarının dönemlerinde dikkat çekmiş ve günümüzde de halen konuşulan bir özelliktir.