Pargalı İbrahim Paşa; Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1520-1523 yılları arasında Hasodabaşı, Çaşnıgirlik ve Kapıcıbaşı , 1523-1536 yılları arasında ise Veziriazamlık makamı haricide Serasker ( Başkomutan ) , Rumeli Beylerbeyi ve Mısır Beylerbeyi olmuştur. Bütün bu unvanlara ve rütbelere bakıldığında o dönem şartlarında çok geniş yetkilere ve gücü olduğu aşikardır. 600 yıldan fazla üç kıtada hüküm süren Devlet-i Aliyye'nin hiç bir veziriazamı bu kadar geniş yetkilerle donatılmamıştır. Bunda Pargalı İbrahim'in sadece zekası ve becerileri ile kısıtlayamayız çünkü Kanuni Sultan Süleyman ile Pargalı İbrahim Paşa daha 16 yaşında iken Saruhan'da (Manisa) tanışmışlar ve çok yakın dost olmuşlardır.
> Tarihler 15 Mart 1536 Pazar günü akşamında bir devir kapandı. Sultan Süleyman en yakın dostunu, sırdaşını ve sadrazamını ortadan kaldırmak zorunda kaldı. Her ne kadar popülist tarihçiler tarafından bu ani gelişen idamdan Hürrem Sultan'ın entrikaları olduğunu beyan etseler de Pargalı İbrahim Paşa'nın kibri , hırsı ,egosu ve ulu orta konuşmaları ölümüne giden yolların taşlarıdır.
> Öncelikle Belgrad Seferi (1521) sonra Rodos Seferi (1522) sırasında daha vezirlik makamına erişmeden zekası ile Yavuz'dan kalan Vezirlerin bile takdirine kazanan bu genç zat o dönemin II. Vezir olan Ahmet ( Hain ) Paşa ile kurduğu ittifak sonucunda Piri Mehmet Paşa'yı sadrazamlıktan azlettiler. Ancak bu azil kararı Ahmet Paşa'nın lehine sonuçlanmadı çünkü Sultan Süleyman büyük bir sürpriz yapıp kanunnameleri hiçe sayıp Kapıcıbaşı olan İbrahim Paşa'yı hem Rumeli Beylerbeyi hem de Vezirazam olarak tayin etti. ( Kanunnamelere göre Vezirazam olabilmesi için daha önce Rumeli Beylerbeyi olması şarttır. Belli ki Sultan Süleyman daha fazla yasaları çiğneyemedi.)
> Vezirazamlık makamında bulunurken Divan kurallarını bilmediği için ona yardımcı olması için Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi görevlendirildi. Pargalı İbrahim Paşa'nın 1526 yılında Mohaç Muharebesinde sahte ricat taktiğinin uygulayıp Macar Ordusunu 2 saatte yok etmesi ( Bu savaşta Macar Kralı Lajos'da öldü bu savaşta.) tarihi kaynaklarda haklı olarak parlak bir zafer olarak yazıldı ve bu durum Paşa'nın daha fazla ışıldamasını sağladı. Sefer dönüşünde ise Üç Heykeller olarak bilinen tanrı-tanrıça heykellerini kendi sarayına taşıması aslında İbrahim Paşa ile halkın arasında soğukluk girmesini sağlayan ilk adım olarak tarih kitaplarına yazıldı.
> Ahmet Paşa'nın Mısır'da Memlük hanedanı ile işbirliğine girdi. Bunun üstüne isyan edip bağımsızlığını ilan edince ve kendini Sultan ilan etmesi üzerine Sultan Süleyman en yakın dostuna ve veziriazamına Mısır Beylerbeyi rütbesine de verip isyanı durdurması için Mısır'a yolladı. İşin açıkcası İbrahim Paşa bu görevini de en iyi şekilde gerçekleştirmiştir. Gerçi Paşa daha Mısır'a varmadan önce Ahmed Paşa kendi adamları tarafından öldürülmüştür ancak zaten Yavuz döneminden kalan kargaşa ve düzensizlik en sonunda isyan ile iyice Mısır Eyaletinin karmaşa içerisinde bulunmasına haiz oldu. İbrahim Paşa'nın buradaki en büyük olayı ya da başarısı Mısır Eyaletini bir sistem içerisine sokmasıdır. Paşa Mısır'dan ayrıldığında Mısır artık Osmanlı Devleti'nin en sağlam eyaleti olmuştur.
> Mısır'dan geri dönen İbrahim Paşa'nın İstanbul'da Padişah tarafından karşılanması takdire şayandır çünkü hiç bir Hükümdar daha önce kul tarifesinden bir zatı limanda karşılamamıştır. ( Mısır'a giderken de Hükümdar Pargalı'yı limana kadar eşlik etmiştir. Bu olay da tarih sahnelerinde ilk olma özelliğini taşır.)
> Mısır'dan geri dönen İbrahim Paşa'nın bu ilk isyan bastırması olmadı zira yakın zaman da bu sefer Anadolu 'da bir isyan daha patlak verdi. Kısa sürede geniş katılımcılara ulaşan bu isyanın adı Kalender Şah İsyanı idi. Bunun için Anadolu 'ya isyanı bastırması için gönderilen kişi Pargalı İbrahim Paşa'dan başkası değildir. Bu isyanı da en iyi şekilde bastıran İbrahim Paşa geri dönüşü yine muhteşem olmuştur. Zira Kanuni Sultan Süleyman yine en yakın dostunu yol dönüşünde karşılamıştır.
> 1529 yılında bu sefer I. Viyana Seferine Pargalı İbrahim Paşa "Serasker " unvanına da sahip olmuştur. I. Viyana Kuşatması belki de Süleyman ile İbrahim Paşa'nın aralarında ilk defa ortaya çıkan fikir çatışması gün yüzüne çıktı. Bazı kaynaklara ve rivayetlere göre bu seferde şiddetli şekilde tartışmışlardır. Pargalı İbrahim sadrazamlık mührünü iade etmeyi ciddi ciddi düşünmüş olduğu söylenir. Ancak yine de sadrazamlık makamına devam ettiği görülüyor. Ne olursa olsun I. Viyana Kuşatması başarısız olmuştur. Zira kış dönemi yaklaşıyor ve gerekli toplar savaşta hazır değildi. Süleyman kuşatmayı 16 Ekim 1529 yılında kaldırmıştır.
> Doğal sınırlara ulaştığını düşünen Süleyman, İbrahim Paşa'ya Avrupa'dan gelen elçilerle sulh antlaşmasının müzakerelerini yapması görevlendirmiştir. İşte bu müzakereler de Elçilerle görüşürken takındığı tavırlar ve gücü için söylediği cümleler Paşa'nın ölümüne giden yollar için ikinci en büyük taşlardır zira iktidar gölge kabul etmez.
> "Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim; verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir."
> Burada kullandığı cümle bile o süreçte başka birisi olsa kullanmak hele şöyle dursun düşünmesi bile kellesinden olması için yeterdi ve artardı. Ne var ki Paşa'nın kellesi hala vücudunun yerinde durması bile Süleyman ile Pargalı'nın dostluğunun bir göstergesidir.
> 1533 yılında İstanbul Antlaşması Osmanlı'ların Avrupa 'daki yerini göstermesi için örnek bir anlaşmasıdır zira Avusturya Kralı ( yani soylu bir hanedanın ikinci üyesinin basit bir Osmanlı kul tarifesinden birine eş olması ) Osmanlı Veziriazamına denk sayılmasıdır. Bu durumda Avusturya Kralı Ferdinand , Pargalı İbrahim Paşa'yı diplomasi yazışmasında İbrahim Paşa'ya hitaben Kardeşim yazacak, Kanuni için ise Babam olarak hitap edecektir. Bu vakıa Osmanlı Devleti'nin Doğu Avrupa'da daha doğrusu Balkanlar'da en güçlü devlet haline gelmiş oluyordu.
> Kanuni Sultan Süleyman bu sefer İbrahim Paşa'yı Safevi'lere yapılan savaşa yine Serasker tayin edip önden 100 bin kişi ordu ile Bağdat'ın alınması için göndermiştir. Ancak kibri iyice yükselen İbrahim Paşa savaş istişareleri sırasında tek başına karar alarak orduyu Tebriz üzerine sürmüştür. Her ne kadar Tebriz 'i almağa muvaffak olmuş olsa da daha önce gidilmesi gereken yollardan değil de engebeli ve zor yerlerden orduyu hareket ettirerek orduyu perişan ettirmiştir. Hele ki önemsiz bir kaleyi kuşatması için gönderdiği 10.000 kişilik ordunun tamamının imha edilmiş olması ve bu ağır hezimeti kabul etmeyen İbrahim Paşa'nın üstüne o zamana kadar hiç bir şekilde kul tarifesinden birinin değil kullanması düşünmesinin bile tüyleri ürpertecek bir unvanı kullanmıştır. "Serasker Sultan" Bu unvanı kullanmasını Ulama Paşa'nın teşvik etmesi sonucunda kullandığı tarihi kaynaklarda mevcuttur. Yeniçeri ordusunun bazı askerlerinin Padişah'ın olmamasını yadırgaması ve "Şah'a Şah gerek." gibi cümlelerin kullanılmasının önüne geçmesi için kendisine bu unvanı taktığı söylenir. Ancak her ne olursa olsun bir sadrazamın Sultan unvanı kullanması Kanuni'nin İbrahim Paşa'dan soğuması için yeterli bir sebeptir. Çünkü Sultan unvanını ancak Osmanlı Hanedan kanı taşıyan birinci derecedeki akrabalar kullanabilir. Bütün bu olanlar yetmezmiş gibi o dönemin en zengin ve itibarlı devlet adamı olan Baş Defterdar İskender Çelebi'yi haksız yere önce görevden alması akabinde 4 ay sonra öldürmesi İbrahim Paşa'ya düşmanlık edenler için ekmeğine yağ sürdüğü kesindir. Ayrıca başına buyruk hareketleri, kendisine rakip olabilecek bir çok kişiyi gizliden öldürmesi ve bunu özellikle hükümdarından saklaması kendi sonunu hazırlayan başlıca nedenlerden biriydi.
> 6 Ocak 1536 yılında Istanbul'a gelen ordu o zamana kadar ki en uzun seferinden dönmüştü lakin ortada yine gözle görülebilir bir Zafer yoktu. Üstüne üstlük karakteri ve kişiliği iyice bozulmuş bir İbrahim Paşa örneği mevcuttur. Zira Celalzade Mustafa Çelebi'nin de yazdığı Süleymanname adlı eserinde Irakeyn Seferi'nde İbrahim Paşa'nın karakter olarak değiştiğini söylemiştir. Bu süreçte İstanbul'a geldikten günden ölümüne kadar olan 68 gün süreçte İbrahim Paşa'nın neler yaptığı, ne gibi konuşmalar yaptığı üç aşağı beş yukarı bellidir. Bazı Venedik Balyozlarının yazılarında kendi sarayında padişahı devirmeye yeltendiğini ve bunun içinde Avrupalı elçilerden rüşvet bile aldığı yazılıdır. Bu iddia ne kadar doğru tartışılır ancak psiko-sosyoloji olarak incelendiğinde bu vakanın olmaması için hiç bir neden yoktur. Zira kendi sarayında elçileri kabul etmesi her dedikoduya açık olmasına sebep oluyordu. Bu dedikoduların da Padişah'ın kulağına gitmemesi için bir sebep de yoktur.
> Yine de bu sefer sırasında bu yapılan hatalar ve kendisine taktığı unvanlar başkası yapmış olsa anında kellesinden olmuş olacaktı. Ne var ki İbrahim Paşa Fransa ile yapılacak olan Kapitülasyon görüşmeleri sırasında bir Ramazan günü 15 Mart Pazar akşamı Hasoda da Sultan Süleyman ile oruçlarını açmışlar, yemişler, içmişler, gülmüşler, eğlenmişler ve en sonrasında kendi dairesinde uyumaya gitmiştir. İşte burada Padişah'ın kendisine bir komplo kurduğundan habersiz olan Pargalı 4 dilsiz cellatlar tarafından urgan ile boğdurulmak suretiyle idam edilmiştir. Bazı kaynaklar da boğdurulduktan sonra kellesinin de kesildiği söylenilse de doğruluğu tartışılır. Pargalı İbrahim'in ölümünden sonraki süreçte eşi Muhsine Hatun'un varlığı belli değildir. Ne kadar süre daha yaşadığı kaynaklar bize bu konuda net bir şey söylemiyor. Ancak İbrahim Paşa'nın erkek çocukları ileri de sıkıntı çıkartmasın diye öldürüldüğü kesindir.
> Sonuç olarak yedi tuğunun altısını taşıyan bir kişinin kibir, hırsı ve öfkesi yüzünden 28 yaşında iken Veziriazamlık makamına tayin edilen Pargalı İbrahim Paşa daha henüz bu devlete daha çok şey verebilecek iken 42-43 yaşında hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. İşte bu süreçte şu vecize bizlere en iyi şekilde öğüt veriyor. "Bir insanın kendine yaptığı zararı düşmanı dahi veremezmiş."