Havaların ısınmasıyla birlikte bütün kış daralan ruhlarımız ve bedenlerimiz elbette yeşeren doğa ile bir şekilde buluşmak isteyecek, özellikle İstanbul’da kısıtlı yeşil alanlarda bir nefes almayı arzulayacaktır şüphesiz. Buraya kadar herkesle hemfikirim!
Ancak havaların ısınmasıyla geri gelen bir kabus var ki adı: Piknik
Piknik özünde sevimli gibi görünse de, daha evden çıkarken yaşanan gerginliklerin, unutulan önemli eşyaların, bulunamayan oturulacak yerlerin gerginliği ile şekillenen bir kavram.
Kap kap taşınan yiyecekler, müthiş konforsuz oturuşlarla bir curcuna temalı yemek içme eylemi de diyebiliriz. Katılımcı sayısı arttıkça gerilim seviyesinin arttığı, çocukların dahil olduğunda yeme içmenin de artık mümkün olmadığı bu eylem özellikle yaz aylarının başında okul sezonu kapatılırken bir çığ gibi büyüyen, velilerin öğretmene şov için ikramda yarıştığı, çocukların en afilli kıyafetlerini giydirip kirlenmemelerini isteme baskılı, tutulan otobüsler, bulunmayan park yerleri derken uzayıp gidiyor. Florya, Belgrad, Kemerburgaz artık yeri siz seçin eli kulağında okul pikniklerinin başlaması…
Okul piknikleri bir şekilde tolere edilebilir asıl vurucu dalga. Yetişkinlerin mangalla taçlandırdığı kimi zaman refüjlere kadar varan yeme sevdalı eylemler. Ekonomik gerçekliklerimiz mangal yapmaya engel olacak gibi görünse de bir milli spor edasıyla bağlı olunan mangal anlayışını kabul edemiyor, benimseyemiyorum.
Çok büyük bir çoğunluğun benimle aynı fikirde olmadığını çok iyi biliyorum ama bir sivil toplum savunucusu gibi bir gün mangalla ilgili bir mücadele verildiğinde en ön safta olacağımı biliyorum.
Derdim milletin ne yiyip içtiği değil elbette, ama geride kalan manzaralar, o piknik diye başlayıp çevreye verilen zarar ziyan gerçekten kalp yoruyor.
İstanbul’da nefes alacak yer çok az, millet bahçeleri, belediyelerin tesisleri, kent ormanları... Sayılabilecek kadar az olan alanları açık hava yemekhanesi gibi kullanıp sonra çekip gitmek gerçekten doğru değil.
O yüzden İstanbul’da gerçekten bir orman havası almak ve yürüyüş yapmak istiyorsanız Atatürk Arboretumu’nu öneriyorum. Mis gibi! İçeriye sadece su alıyorlar. Harika değil mi? Kahvaltını yap evinde, efendi efendi, kalk gel yürüyüşüne şahane!
Çantaların kontrol ederek içeri alındığı bu yerde doğayı insanlardan korumanın yolunu ciddi kurallar koyarak sağlamışlar.
Şaka bir yana herkesin özgürce ve temizce nefes alacak yerlere ihtiyacı var. Gökyüzünü görmeden bitirdiğimiz günler, toprağa temas etmeden geçirdiğimiz aylar var.
Pek çoğumuz bir gün olan izin günlerimizde doğaya temas etmek, bir göl kenarı, deniz kenarı, orman gölgesi ile rahatlamak istiyoruz . Hazır belediye seçimleri çok yeniyken keşke yeni seçilen her belediye başkanı önceliğini yeşil alana verebilse telefon, bilgisayar, yapay zeka, sosyal medya derken bir ağaç gölgesinde soluklanmadan günler geçiyoruz.
Büyük yığınların sevdası olan piknik ve mangalın vazgeçilebilirliğini savunmaya devam!