ABD Yüksek Mahkemesi Yargıcı Ruth Bader Ginsburg, 87 yaşında pankreas kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Amerikan yargısının en önemli isimlerinden biri olarak gösterilen ve Yüksek Mahkeme'deki liberal kanadın simge yargıçlarından biri olan Ginsburg'un ölümü ABD'de geniş yankı uyandırırken, seçimlere 7 haftadan kısa bir süre kala Washington'da yeni bir siyasi savaşın habercisi olarak görülüyor. Habertürk'ten Barış Kaygusuz'un haberine göre, Kasım ayının ilk haftasında yapılacak başkanlık seçimlerine 46 gün kalmışken, Ginsburg'dan boşalan boşalan yargıçlık koltuğuna kimin oturacağı sorusu bir anda Amerikan siyasetinin bir numaralı gündem maddesi haline dönüştü. Bugüne kadar Demokratların adayı Joe Biden'ın Trump'ın koronavirüs politikasını ön planda tuttuğu, Trump'ın ise kendi ifadeleriyle büyüyen Çin tehdidini öne çıkardığı seçim kampanyası sürecinin geri kalan bölümüne Ginsburg'un ölümünün fitilini ateşlediği bir atama savaşının damga vurması bekleniyor.
İLERİCİ KARARLARA İMZA ATMIŞTI
Peki Yargıç Ruth Bader Ginsburg'un ölümünü bu kadar önemli kılan ve ABD'de kısa vadede bir siyasi kriz beklentisine sebep olan ne ve bundan sonra neler olacak? ABD yargısının önemli isimlerinden biri olan Ginsburg, 1993 yılında dönemin ABD Başkanı Bill Clinton tarafından Yüksek Mahkeme yargıçlarından biri olarak görevlendirildi ve bu göreve atanan ikinci kadın yargıç olmayı başardı. Ginsburg aradan geçen sürede ABD yargısındaki liberal kanadın sembol isimlerinden birine dönüştü ve bu süreçte kürtaj, eşcinsel evliliği, oy kullanma hakkı, göç ve sağlık hizmetleri gibi Amerikan toplumunu bölen tartışmalı konularda ilerici olarak değerlendirilen kararların altına imza attı. Kadın hakları mücadelesinin de öncü isimlerinden biri olarak görülen Ginsburg, hayatının son dönemlerinde ulusal bir ikon haline dönüştü ve ABD'de yükselen feminist hareket içerisindeki genç jenerasyonun da idol isimlerinden biri oldu. Kanser tedavisi gördüğü sırada, yerine geçecek ismin Trump tarafından atanmasını engellemek için emekliye ayrılmayı reddeden Ginsburg, bununla da yetinmedi. Ölümünün ardından torunu tarafından yapılan açıklamaya göre, geride bıraktığı son açıklamasında "En büyük dileğim, yeni bir başkan göreve gelene kadar yerime kimsenin atanmamasıdır" dedi. Yüksek Mahkeme önünde toplanan yüzlerce kişi Ginsburg'un son dileğinin yerine getirilmesini istedi.
GINSBURG'UN ÖLÜMÜ NEDEN ÖNEMLİ?
Yüksek önemdeki yasalar ile eyaletler ve federal hükümet arasındaki anlaşmazlıklarda son sözü söyleyen ABD Yüksek Mahkemesi yargıçları görevlerine ömür boyu ya da kendileri emekli olmayı tercih eden kadar devam ediyorlar. 9 yargıcın bulunduğu Yüksek Mahkeme'nin mevcut yapısında şimdiye kadar alınan önemli kararlarda çoğunlukla muhafazakar yargıçların 5-4'lük bir üstünlüğü olduğu göze çarpıyor. Ginsburg'un ölümü ise boşalan bir koltuğun Trump tarafından yeni atanacak yargıçla doldurulması ve muhafazakarların Amerikan yargısındaki ağırlığının bir hayli artması anlamına geliyor. Başkan Donald Trump şimdiye kadar görev süresi boyunca iki Yüksek Mahkeme yargıcı ataması yapmıştı. Trump'ın seçimlere kadar bir atama yapması durumunda bunun muhafazakar bir yargıç olmasına kesin gözüyle bakılıyor ve bu da uzun yıllar Amerikan yargısını yönetme şansı yakalayacak muhafazakarlar için yeni ve mutlak bir zafer anlamına geliyor. Başkan Trump ise konuyla ilgili ilk açıklamasında, "Bu güçlü ve önemli pozisyona bizi gururla seçen insanlar adına kararlar vermek adına getirildik. Uzun süredir Yüksek Mahkeme yargıçlarının seçilmesi bu kararların en önemlisi olarak görülüyor. Bu karar bir zorunluluk, erteleme olmadan!" sözleriyle seçimden önce yeni bir atama yapacağının sinyallerini verdi.
BEKLENTİNİN SEBEBİ NE?
Amerikan yargısının tepesine yapılacak ömürlük bir atama söz konusu olunca, Ginsburg'un hayatını kaybetmesinin üzerinden henüz saatler geçmişken Washington'daki tartışmalar da alevlendi. Cumhuriyetçi Senato lideri Mitch McConnell yaptığı açıklamada, Trump'ın yapacağı yargıç atamasının seçimlerden önce Senato'da oylanması gerektiği söyledi. Zira, Trump'ın yapacağı atama Senato onayından geçtikten sonra yasal geçerlilik kazanıyor. Öte yandan Demokrat Başkan Adayı Joe Biden ise, "Şüphesiz, önce seçmenler başkanı seçmeli, daha sonra başkan Senato oylamasına tabi olacak yargıcı seçmeli" ifadelerini kullandı. Ancak yeni bir siyasi savaşın habercisi olan bu açıklamalar Amerikan siyasetinde 'ikiyüzlülük' tartışmalarının da alevlenmesine neden olacak gibi gözüküyor. Zira, 2016 yılında seçimlere henüz 11 ay varken benzer bir durum yaşanmış ancak içlerinde McConnell'ın da bulunduğu Cumhuriyetçi isimler dönemin başkanı Barack Obama'nın yeni bir yargıç atamasını 1 yıl boyunca engellemişlerdi. O dönem yeni yargıç atanmadan önce halkın seçim yoluyla görüşünü açıklaması gerektiğini savunan McConnell bugün iki yüzlülük tartışmalarıyla ilgili, hem Senato'nun hem de Beyaz Saray'ın aynı partide olduğu durumlarda bunun geçerli olmadığını söylüyor. Bir başka deyişler Amerikan siyasetinin mevcut yapısında bu atama için seçimin beklenmemesi gerektiğini belirtiyor.
ATAMA İÇİN 50 OY GEREKİYOR
Yargıç adayının atanması için 50 oy gereken Senato'da şu anda 53 Cumhuriyetçi senatör bulunuyor. Ancak bunlardan ikisi, Susan Collins ve Lisa Murkowski, seçimi kazanması durumunda yargıç seçiminin Joe Biden'a bırakılması gerektiği yönünde görüş açıkladı. Bu da seçimler yaklaşırken Senato'daki durumun bıçak sırtı olduğunu gösteriyor. Ancak Cumhuriyetçilerin seçim baskısından kurtulmak için atamayı Kasım sonrasına bırakma ihtimali de güçlü seçeneklerden biri. ABD'de seçimler Kasım ayında yapılsa bile, yeni başkan görevi devralacağı Ocak ayına kadar eski yönetim 'topal ördek' olarak göreve devam ediyor. Yani Başkan Donald Trump, seçimi kaybetmesi durumunda dahi Amerikan yargısında uzun yıllar silinmeyecek ve Yüksek Mahkeme'nin gidişatına yön verecek bir iz bırakmak için 3 aylık bir süreye daha sahip olacak.
SEÇİMLERİN GİDİŞATINI ETKİLER Mİ?
ABD seçimlerine tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs pandemisinin gölgesinde gidiliyor. Pandemi öncesindeki dönemde yapılan anketlerde Başkan Trump'ın önde olduğu görülürken, Trump yönetiminin salgına karşı geliştirdiği politikalar ve pandemi nedeniyle bozulan ekonomi Trump'ın yeniden seçilmesini riske attı. Yaz başından bu yana yapılan birçok ankette Biden'ın yarışı 6-9 puan aralığında önde götürdüğü görülüyor. Ancak Ginsburg'un ölümü seçimlerdeki dengeleri değiştirme potansiyeline sahip. 2016'daki Yüksek Mahkeme ataması tartışmaları, muhafazakar oyların Trump'a yönelmesine neden olmuştu. Zira göçmenler, kürtaj ve eşcinsel evliliği gibi konularda hassas olan muhafazakar seçmen, Yüksek Mahkeme atamasının Trump tarafından yapılacak olmasını bir fırsat olarak görmüştü. Seçim sonrası yapılan anketlerde liberallere göre daha fazla sayıda muhafazakarın yargıç ataması faktörü nedeniyle sandığa gittiği tespit edilmişti. Benzer bir etki 2020 seçimlerinde de görülebilir. Cumhuriyetçiler, seçimler öncesinde boşalan koltuğu doldurabilirlerse, muhafazakar seçmen her şeye rağmen neden Trump'a oy vermesi gerektiğine ikna olabilir. Tam tersi bir durum ise, bir ulusal kahraman olan Gingsburg'un hatırasına sahip çıkmak isteyen genç Demokratların sandığa gitmesine neden olabilir.
"GİNGSBURG'UN ÖLÜMÜ, TRUMP'IN İSTEDİĞİ ORTAMI..."
Politico'ya konuşan Demokrat stratejist Heather Colburn'a göre, Gingsburg'un ölümü Trump'ın istediği ortamın oluşması için bir fırsat oldu. Colburn durumu, "Bu Trump'ın istediği. Yüksek Mahkeme hakkında konuşursanız, aynı zamanda sosyal olaylar hakkında da konuşmuş olursunuz" sözleriyle özetliyor. Ancak Colburn ABD'nin 'değerler' konulu bir seçime gittiğini ve mevcut durumun Biden'ın 'ulusun ruhunu yenilemek' temalı kampanyasına da güç verebileceğini hatırlatıyor. Diğer taraftan George W. Bush'un üst düzey danışmanlarından Scott Jennings ise Gingsburg'un ölümüyle oluşan tabloyu "Eğer oyunun önemini hatırlamaya ihtiyaç duyan bir Cumhuriyetçiyseniz, bugün bir neden buldunuz. Bu senaryo çok sayıda Cumhuriyetçi oyu 2016'da Trump'a çekmişti, yeniden aynısı olabilir" ifadeleriyle özetliyor. Amerika'nın ve ötesinde tüm dünyanın geleceğini yakından ilgilendiren ABD seçimlerine 46 gün kalmışken yaşananlar, bugüne kadar oldukça durağan geçen seçim sürecini bu durağanlıktan çıkaracağa benziyor. Biden'ın önde gözüktüğü mevcut dengede yaşanabilecek değişimler ise önümüzdeki 46 günde Trump'a Beyaz Saray'da kalmak adına büyük bir fırsat penceresi aralıyor.