Akşener’in açıklamaları şu şekilde:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;
Sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İki haftanın ardından, Milletin Evi’nde, yeniden bir aradayız.
Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Bu hafta, Maraş katliamının yıldönümü…
Buradan, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, bir kez daha Allah’tan rahmet,
ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Cenabıhak, milletimizi böyle acılardan korusun.
Memleketimizde kavgayı ve nefreti körükleyenlere, bir daha fırsat tanımasın.
Aziz milletim,
Bizim siyaset anlayışımıza göre, muhalefet, iktidarın gözü-kulağıdır.
İktidarlar, milletin ne yaşadığını görmek,
ne derdi var, bilmek zorundadır.
Ama, zaman zaman, bunu ıskalayabilirler.
İşte o noktada, devreye muhalefet girer.
“Şunu yanlış yaptın.”, “burada şöyle bir hata var.” der.
İktidara, eksiklerini gösterir, çözüm önerilerini söyler.
Muhalefetin görevi, millet adına iktidarı denetlemek,
yoldan çıktığında da, gerekli uyarıları yapmaktır.
Nitekim, bu anlayış doğrultusunda,
kurulduğumuz günden bu yana, birçok konuda,
milletin menfaatine olduğunu gördüğümüz, çok sayıda öneri sunduk.
Bazılarını duymazdan geldiler,
Bazılarını da, kısmen de olsa yaptılar, milletimize faydası oldu.
Bunun son örneğini, Asgari Ücret çalışmalarında yaşadık.
Asgari ücret konusunda da, her zamanki gibi, arkadaşlarımız çalıştı.
Ülkemizin şartlarını göz önüne alarak, önerimizi geliştirdik, iktidarla paylaştık.
Dedik ki;
“Asgari ücreti, 4 bin lira yapın.
Devlet eliyle, 555 lira vergi muafiyeti sağlayıp,
işverenin yükünün, bir kısmını da omuzlayın.”
Sonuçta ne oldu?
Asgari ücret, 4253 lira oldu.
İşveren maliyetinin, 450 liralık kısmını da, devlet üstlendi.
İşçilerimiz de, zam oranını olumlu buldu.
Yani, İYİ Parti’nin makul siyaset anlayışı sayesinde, kazanan milletimiz oldu.
Demek ki neymiş;
Muhalefete kulak verildiğinde, kıyamet kopmuyormuş.
Demek ki neymiş;
Muhalefete kulak verildiğinde, iyi şeyler oluyormuş.
Hep söylediğim gibi, bizim çözümlerimiz, projelerimiz, miri maldır.
Alsınlar kullansınlar.
Yeter ki milletimize faydası olsun.
Yalnız;
milletimizin bu kazancının, ne kadar süreceğinden endişe duyuyoruz.
Bu yüzden, bazı önemli itiraz noktalarımız, ve bazı tamamlayıcı önerilerimiz var.
Değerli dava arkadaşlarım;
Şimdi bu arkadaşlar, belli ki farkında değiller ama,
Kendi elleriyle yol açtıkları, yüksek enflasyon yüzünden,
açıklanan asgari ücret artışı, 4 ayda eriyecek.
O yüzden biz, İYİ Parti olarak;
Üç ayda bir, asgari ücrete güncelleme yapılmasını,
ve çalışanımızın emeğinin, enflasyona karşı korunmasını öneriyoruz.
Ayrıca;
Daha önce söyledim, şimdi de tekrar ediyorum:
Verimliliği arttırmadan yapılan,
enflasyon sarmalı neticesinde gelen ücret artışları, refahı arttırmaz.
Üstelik hane halkı, özel sektör, ve kamunun,
mali dengelerinde de bozulmaya neden olur.
İktidarın izlediği mevcut yol,
çok kısa bir süre içinde, enflasyonu arttırarak asgari ücret zamlarını eritir.
Buradan iktidardakilere seslenmek istiyorum:
Eğer gerçekten bir refah artışı sağlamak istiyorsanız;
İşe;
Hayat pahalılığını azaltmakla, yani enflasyonu düşürmekle başlayın.
Eğer gerçekten bu millete nefes aldırmak istiyorsanız;
İşe;
İlçe ziyaretlerimde kulağıma, “15 gündür yemek pişiremedim” diye fısıldayan,
kadınları dinleyerek başlayın.
“Şükür fakirin ekmeğidir” diyerek sabreden, Anadolu insanını görerek başlayın.
“Siftah yapmadım” diyen esnaf sayısını, dikkate alarak başlayın.
Mesela işe;
her hafta, bu çatı altında ağırladığımız milletimizin sesini duyarak başlayın.
Değerli milletvekilleri;
Her hafta olduğu gibi, bu hafta da,
milletimizin dertlerini, Milletin Evi’ne taşıyoruz.
Sansür peşinde koşacaklarına, açsınlar, iktidardakiler de izlesinler.
Bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde,
asgari ücretlilerin sesini, saraya duyurmak üzere,
Cem Güneş kardeşimizi ağırlıyoruz.
Kendisini kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Cem Bey, söz de, kürsü de sizindir.
Aziz milletim,
Biz bu kutlu çatı altında, milletimizin dertlerini konuşurken;
İl il, ilçe ilçe, memleketin dört bir yanında, milletimizin dertlerini dinlerken;
maalesef Sayın Erdoğan, milletimizin dertlerini bırakıp,
Afrikalı gençlerin dertlerinin peşine düşmüş.
Biliyorsunuz kendisi, birkaç gün önce Afrikalı gençlerle buluştu.
Mozambikli bir genç kızın sözleri, Sayın Erdoğan’ı derinden etkilemiş…
Ne demiş o genç?
“Daha adil bir dünya istiyorum.” demiş.
Hiç reklam kokmayan bu hareketten, Sayın Erdoğan da, derinden etkilenmiş.
Pek bir duygulanmış…
Yani;
“Adil bir düzen” isteyen, milyonlarca gencimizi, itip kakan,
hatta hızını alamayıp, terörist ilan eden,
gerçek bir gönül insanı, adeta bir sevgi pıtırcığı olan Sayın Erdoğan;
Afrikalı bir genç kız, daha adil bir dünya isteyince, çok duygulanmış…
Yazıııık.
Kıyamam…
Ekonomi yangın yeri.
Sayın Erdoğan, Mozambikli gençlerin derdine düşmüş…
Şu ciddiyetsizliğe bir bakar mısınız?
Milletine yabancılaşmış, şu yönetim anlayışına bir bakar mısınız?
Memleketin meselelerine karşı takınılan, şu umursamaz tavra bir bakar mısınız?
Yazıklar olsun.
Bu garip tavır yetmiyormuş gibi,
kendisi, iki gün önce de çıktı ve bir açıklama yaptı:
Dedi ki;
“Başbakanlığım döneminde,
döviz rezervini, 135 milyar dolara çıkardık,
ama daha sonra, bir düşüş yaşandı.
Ben o sırada yoktum, Cumhurbaşkanıydım.”
Evet, yanlış duymadınız, aynen böyle dedi.
Arkadaş, “sevimli hayalet Casper” misali, o sırada orada değilmiş…
Şu ibretlik psikolojiye bir bakar mısınız?
Sayın Erdoğan;
O günleri geçtim;
Belli ki sen, şimdi de buralarda değilsin.
Türkiye 1994 ve 2001 krizlerinden daha derin bir kur krizi yaşıyor.
Sen oralı bile değilsin.
Palyatif adımlarla, ön almaya çalıştığın bu kur krizinin devamı,
üretimde ve bankacılık sektöründe bir krizdir, bunu böyle bilesin.
Her gün, bir şirket ya da birlik,
faaliyetlerine daha fazla devam edemeyeceğini belirten, açıklamalar yapıyor.
Bak sana, sadece son 3 günden örnek vereyim:
Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği,
sizin bu akıl ve bilim dışı politikalarınız sonucu,
artan üretim maliyetlerinden dolayı,
yaz aylarında, et ve süt darboğazı yaşanacağını söylüyor.
Enerji, Petrol, Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası;
dayanacak güçleri kalmadığını, iflasın eşiğine geldiklerini açıkladı.
TURYOL, İstanbul’daki bazı seferlerini durdurduğunu açıkladı.
İlaç ve tıbbi cihaz üreticilerinin, önemli bir kısmı, iflasın eşiğinde.
Ortopedi ve beyin cerrahisi ameliyatlarının, yapılamama riski var.
İş bilmez ekibinle el ele verip, sebep olduğunuz hayat pahalılığı ile,
memleketi, milletçe yoksullukta eşitlendiğimiz bir duruma getirdiniz.
Fakat bu kafayla giderseniz, bir süre sonra, sadece yoksullukla değil,
Allah korusun, yoklukla da karşılaşacağız.
Bu vesileyle, buradan Sayın Erdoğan’ı, içine girdiği bu garip psikolojiden acilen çıkıp,
belli ki, başbakanlığı döneminden beri, başında bulunmadığı görevinin,
yeniden başına dönmeye,
ve milletimizi de, daha fazla mağdur etmemeye davet ediyorum.
Değerli dava arkadaşlarım,
Maalesef ülkemiz, ekonomi cahili bir adamın, saçma sapan deneyleri ile sınanıyor.
Maalesef her yeni gün, bir önceki günden, daha kötüye gidiyor.
Biz, her seferinde kendisine,
bu deneyin, başarısız olduğunu söylüyoruz, ama o inatla anlamıyor.
Ekonomistler söylüyor, anlamıyor.
Sivil toplum kuruluşları söylüyor, anlamıyor.
İş dünyası söylüyor, anlamıyor.
İhracat birlikleri söylüyor, anlamıyor.
Ak Partililer bile söylüyor, onu da anlamıyor.
Kızıyoruz, anlamıyor.
Güzellikle söylüyoruz, anlamıyor.
Tane tane anlatıyoruz, anlamıyor.
Doğrusunu gösteriyoruz, yine anlamıyor.
Sonuçta;
Bir inat uğruna, memlekette ne ocaklar sönüyor.
İşler o kadar çığırından çıktı ki;
artık, ne yalan söyleyeceklerini şaşırdılar.
Önce, bu bizim ekonomik modelimiz dediler.
Sonuç kötü olunca, suçu dış güçlere attılar.
Baktılar ki, ortada dış güç falan yok, sonra dönüp tekrar, iç güçlere havale ettiler.
Arada bir, ekonomik modelle, dış güçler arasında gidip geliyorlar.
Gardıroptan kıyafet seçer gibi, her sabah, yeni bir yalan seçiyorlar.
Sayın Erdoğan;
Bir model uygularsın.
Bazı konularda iyileşme olur.
Bazı konularda, işler kötüye gider.
Oturur tartışırız.
Ama uyguladığın sözüm ona modelle, her şey kötüye gidiyorsa,
bunun artık tartışılacak bir yanı yoktur.
Merkez Bankası, politika faizini indirdi.
Peki, faizler düştü mü?
Hayır.
Tahvil faizleri, yüzde 24’e dayandı.
Sen “faizi indirdim.” diye caka satarken,
yönettiğin devlet, yüzde 24 faiz ödüyor.
Peki enflasyon düştü mü?
Hayır.
Hatta, hızla hiper enflasyona doğru gidiyoruz.
Satın alma gücü arttı mı?
Mesela, sen faizi düşürünce, daha rahat ev ya da araba alabiliyor muyuz?
Hayır.
Tam tersine ev almak, araba almak, artık neredeyse imkansız.
İhracatla kalkınacağız diyorsun.
Peki ihracatı artırmak için yeni yatırım yapılıyor mu?
Hayır.
Şu anda tüm yatırımlar durdu.
Ekonomiye güven arttı mı?
Hayır.
Çünkü kimse önünü göremiyor.
Yahu hala niye ısrar ediyorsun kardeşim?
Saraya kapandın.
Zaten anlamadığın ekonomiyi, damadına ve liyakatsiz kadrolara bıraktın.
Sonunda olan oldu.
Beş müteahhidin keyfi, ve parti kodamanlarının lüks hayatları dışında,
ekonomide iyi giden hiçbir şey kalmadı.
Doğru tedavinin ilk adımı, doğru teşhis koymaktır.
Buradan açıkça ifade ediyorum;
Bu krizin sebebi, bizzat Sayın Erdoğan ve ülkemize musallat ettiği, bu ucube sistemdir.
Kardeşim;
İkide bir, “dış güçler” deyip, meseleden sıyrılmaya çalışma.
Dış güçler her zaman vardı, bundan sonra da olacak.
Bu krizin sebebi, bizzat sensin sen.
Ne güzel söylemiş Ozan Arif;
"Her türlü hatayı, yanlışı yap yap,
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
Çarşıya uymazsa evdeki hesap,
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
********
Dış güçler de hırlı değil elbette,
Ama önce kendine bak sen, git de…
Gözleriniz malda, mülkte, servette,
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
********
Liyakati almayarak hiç kâle,
Akrabaya, tanıdığa ihale…
Cenabı-Hak koyunca da bu hale,
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
********
Fırsat deyip, dört tarafa dal götür,
Kitabına uydur uydur, mal götür…
Yol yaparken, yolsuzluk yap, çal götür,
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
********
Etrafınız hep yiyici tip dolu,
Altlarında dört çekerli jip dolu...
Hepisinde cukka sağlam cep dolu,
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
********
Pirinç, buğday, nohut, bulgur, soğan, et,
Ne varsa hep dışardan ithal et…
Üretmeden yaşar mı bir memleket?
Ondan sonra, “vay efendim, dış güçler!”
Sayın Erdoğan;
Sen milleti bu ucube sistemine ikna ederken,
“Verin yetkiyi, dolarla, faizle, nasıl uğraşılıyormuş görün.” demiyor muydun?
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, “dış güçlere tokat gibi inecek.” demiyor muydun?
O tokat, ine ine, millete indi.
Bir kere olsun yaptığın hatanın sorumluluğunu al yahu.
Ayıptır, günahtır.
O kadar bilgili, tecrübeli insan varken;
Damadını, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na, dış güçler mi getirdi?
2 senede, 3 defa Merkez Bankası Başkanı’nı, dış güçler mi değiştirdi?
Merkez Bankası’ndaki 128 milyar doları, sana dış güçler mi sattırdı?
Piyasaları şoka sokan, Keynes’i mezarında ters döndüren,
“Faiz sebep, enflasyon neticedir.” tezini, dış güçler mi yazdı?
Türk çitçisini, dış güçler mi borca soktu?
Kamu bankalarından, milyar dolarlık ballı kredileri, yandaşlarına dış güçler mi verdi?
Devleti dolandıran düzenbaza, yılın ihracatçısı ödülünü, dış güçler mi verdi?
Bir buçuk milyar dolarlık köprüye, 13 milyar dolar garantiyi, dış güçler mi verdi?
5’li çetenin vergi borçlarını, dış güçler mi sildi?
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ucubesini, dış güçler mi getirdi?
Milletimize bu zorlukları reva gören, sensin Sayın Erdoğan!
Bak işte, bütün bunlar sebep, olanlar da sonuçtur.
İktidar, karar mercii olduğu kadar, sorumluluk merciidir.
Bu fakirliğin, bu zamların, bu fırtınanın, bu çilenin sorumlusu sensin.
“Ben o sırada orada yoktum.” deyip geçemezsin.
Sorumluluğunu kabul edeceksin.
Ya aklın ve bilimin gerektirdiğini yapıp, ekonomiyi düze çıkartacaksın,
ya da sandığı getirip, hesabını milletimize vereceksin.
Bu kadar basit.
Değerli milletvekilleri;
Hiçbir hesabı tutmayan Büyük Ekonomistimiz,
Son olarak, akıl dolu bir hamleyle,
Dolara Çevrilebilir Mevduat kavramını, 50 yıl sonra tekrar hayatımıza soktu.
Büyük Türkiye, büyük güç, hedef 1973…
2023 hedefleri gitti, yerine 1973 çözümleri geldi.
Saray medyası, 2 gündür, bu çaresizliği,
milletimize ekonomik başarı diye itelemeye çalışıyor.
Allah akıl fikir versin.
Arkadaş, “Nas var.” diye diye gezdi,
Pazartesi akşamı çıktı, hayatımıza, yepyeni bir faiz tipini sokuverdi.
Türk lirası mevduata dönenlere, kur farkını, devlet olarak ödeyeceklerini açıkladı.
Yani gitti, Türk Lirası’nı dolara bağladı.
“Benim itibarım yok, Amerika’yı kendime kefil tutuyorum.” dedi.
Çocuk mu kandırıyorsun, Sayın Erdoğan?
Madem kur farkını, yani gizli faizi ödeyecektin,
bugüne kadar, faizle bu kadar oynayıp, döviz lobilerinin ekmeğine, niye yağ sürdün?
Madem adına faiz demeden, faiz ödeyecektin,
sanayicimizden esnafımıza, çiftçimizden emekçilerimize, bu çileyi neden yaşattın?
Adını faiz koysan, bankalar piyasa şartlarına göre davranacak, yükü de omuzlayacaklardı.
Ama şimdi, kur farkını ödeyeceğim diyerek,
hem faiz, hem de döviz lobisini, milletin hazinesinden besleyeceksin.
Türkiye ekonomisi, deneme tahtası mı?
Türk Milleti, kobay mı?
Böyle iş bilmezlik olur mu?
Böyle devlet yönetilir mi?
Yazıklar olsun.
Mart ayından beri, otomatiğe bağladığın saçmalıklar zincirini yapmasaydın,
şimdi nasıl bir Türkiye olurdu biliyor musun?
Dolar kuru, 7 lira 50 kuruş,
Enflasyon, yüzde 16-17,
Politika faizi, yüzde 15,
Hazinenin borçlanma faizi, yüzde 16 olurdu.
Bütçenin ve ülkenin dış borçları da, katlamamış olurdu.
Oysa senin şımarıklığın yüzünden;
Bugün enflasyon yüzde 50’lere koşuyor.
Ticari kredi faiz oranları, yüzde 30’u aştı, daha da yükselecek.
Hazine borçlanma faizleri, yüzde 24 oldu, o da yükselecek.
Yalnız hakkını teslim edeyim, politika faizi daha düşük: yüzde 14.
Tüketicinin, esnafın, sanayicinin faizi yükseldi, bir tek senin politika faizin düştü.
Artık Merkez Bankası, bankalara yüzde 14’le borç veriyor,
bankalar da, aynı parayı Hazine’ye, yüzde 24’le satıyor.
Gerçekten zeka dolu adımlar…
Yürekten kutluyorum.
Bu vesileyle, iktidardakilere bir çağrıda bulunmak istiyorum:
İki gündür saray medyasında, davul zurna eşliğinde, kutlama yapmayı biliyorsunuz.
Madem kur düştü, madem artık uçuyoruz;
o zaman hemen, doğal gaz ve elektrik fiyatlarını düşürün.
Madem bu, büyük bir ekonomik başarı;
o zaman, bu başarının nimetlerinden,
şu zor kış şartlarında, milletimiz de yararlansın.
Buyurun, hodri meydan.
Aziz milletim,
Meclisteki bütçe görüşmeleri nedeniyle,
grup toplantılarımıza, 2 hafta ara vermiştik.
Bu 2 haftada, tam 6 il gezdik.
Sayın Erdoğan ve arkadaşları,
Mozambik’in gelişmesine kafa yorup,
bu sırada da, saraya yeni araba siparişleri verirken,
bizim gittiğimiz meydanlar, çaresizlerin sesi oldu.
Sayın Erdoğan’ın, demeçleriyle, memleketimizi batırmaya devam ettiği günlerde,
biz, onun açtığı yaraları sarmak için, milletimizle buluştuk.
Gittiğimiz her yerde, milletimize;
“Yarın sabah, nasıl bir Türkiye’de uyanmak isterdiniz?” diye sordum.
Aldığım cevaplar, ibretlikti…
Marketçi bir kardeşim;
“İnsanların iç geçirip, bir şeyleri alamadığı değil, alabildiği bir Türkiye.” dedi.
Lokantacı bir kardeşim;
“İnsanların, gördüğünü yiyebildiği bir Türkiye.” dedi.
Emekli bir kardeşim;
“Refah seviyesi yüksek, kimseye minnet etmeyen bir Türkiye.” dedi.
Genç bir anne;
“Çocuklar bir şey istediğinde, alabildiğim bir Türkiye” dedi.
Bir başka genç kardeşim;
“Yurt dışında olmak isterdim, Türkiye’de yaşamak istemiyorum.” dedi.
Her ne kadar, iktidardakiler,
Ülkemizin içinde bulunduğu, bu ibretlik tablodan memnun olsa da;
Milletimizin yaşadıklarını, duymak, görmek, bilmek istemese de;
Gördüğüm acılar, şahit olduğum hikâyeler, duyduğum dertler karşısında,
artık benim kalbim ağrıyor.
Mesela;
Amasya’da karşımıza çıkan bir vatandaşımız diyor ki;
“Bir ekmeği alamayan insanlar var bu ülkede.
6 buçuk yaşındaki çocuğun sırtına bile, borç yüklüyor bu hükûmet.
Biz bıktık artık. Yaşamaktan da bıktık.”
Merzifonlu genç bir kardeşim diyor ki;
“Lise 1’deyim.
‘Adam olun.’ diyorlar bize; ‘Kitap okuyun.’ diyorlar.
Gidiyoruz bir kırtasiyeye, kitapçıya.
Kitaplar 50-60 liradan başlıyor.
Ne yapmamızı bekliyorlar bilmiyorum.
‘Kafa dağıtalım. Bir kahve içelim.’ diyoruz.
Nereden baksanız, 20-30 lira.
Artık bu ülkede kitap okumak, eğitim görmek bile lükse girdi.”
Mesela;
Amasyalı lokantacı kardeşim diyor ki;
“15 günde inanılmaz bir zam geldi.
İnsanların yemek gücü kalmadı.
Çorbaya ekmek banıyor insanlar şu anda.
Ekmek ile karınlarını doyuruyorlar.
Az çorba isteyenlerin sayısından, ekonominin durumunu anlayabiliriz.”
Gaziantepli lokantacı kardeşim diyor ki;
“Eskiden geldikleri zaman, fiyat sormazdı insanlar.
Şimdi çorbanın fiyatını soruyorlar.”
Mesela;
Ülkemizin içinde bulunduğu tabloyu;
“Eskiden ekmek aslanın ağzındaydı. Şimdi aslan da aç.” sözleriyle özetleyen,
Osmaniyeli bir üretici kardeşim diyor ki;
“Gübre alamadık ki tarlamızı ekelim.
Hayvanları da satıyoruz.
Yem de yükseldi.
Bir torbası 250 lira.
Nasıl alalım yani?
Önceden, senede 1 kez zam gelirdi.
Artık her gün zam geliyor.
Günlük zam olmaz ki…”
Manisalı, zeytin işçisi kardeşim diyor ki;
“100 lira yevmiyeyle çalışıyoruz.
Bir kilo yağ, 50 lira oldu.
Ne yapacağız? Ne yiyeceğiz?
Akşama kadar, 2 kilo yağ için çalışıyoruz.”
Kilisli bir esnaf kardeşim;
40 yıl önce, kendilerinin ürettikleri gömleği, artık ithal ediyorlarmış.
Diyor ki;
“Bu ürünü diken iplik ithal, iğne ithal, makine ithal.
Şimdi diyorlar ki; ‘’Doların ucunu bıraktık.’’
Peki bu nasıl olacak?
İşler, son 2 aydır sistemli olarak düşüyor.
Bir an önce bu inattan vazgeçilmesi lazım.”
Manisalı mühendis bir oğlumuz diyor ki;
“Çıkıyor, bir açıklama yapıyor.
Dolar ertesi gün artıyor.
Dolar arttığında, benim aldığım kalem,
aldığım ekmek, üstümdeki şu ceket bile, ertesi gün pahalanıyor.
Yani biz artık çok sıkıldık, çok yorulduk bu durumdan.”
Mesela;
Elbistan’da, hem esnaflık, hem de üreticilik yapan bir kardeşim diyor ki;
“Geçen sene 400 hayvana aldığımız yemin,
bu senekiyle arasındaki fiyat farkı, 700 bin lira.
Şimdi düşünün, nasıl hayvan besleyeceğim?
Nasıl bir ticaretle uğraşacağım?
Maliyet yükseldikçe, satışlar da durdu.
10 müşteriden, sadece 5 tanesi alıyor.”
Aktar dükkânı olan, Akhisarlı esnafımız diyor ki;
“Her gün etiket değiştiriyorum.
Akşam sattığım, sabah zarar.
Karabiber, akşam 100, sabah 150 oldu.
Bana gelişi, 125 lira olmuş.
Kahve deseniz öyle; 90 liradan 150 liraya çıktı.”
Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum:
Bak, bunlar Türkiye’nin gerçekleri.
“Faiz sebep, enflasyon netice.” diye diye,
şahsi inadının peşinde, milletimizi de felakete sürüklüyorsun.
Senin için, her şey yolunda olabilir.
Ama;
Esnaflar, çiftçiler çok yorgun!
Öğrenciler, gençler çok yorgun!
Emekliler, kadınlar çok yorgun!
Senin yüzünden, artık çocuklar bile yorgun!
İnsanlarımızın sabretmeye gücü de, mecali de kalmadı.
Ayıptır günahtır.
Bu büyük millete, böyle zulüm yapılır mı?
Düşün artık bu milletin yakasından!
Yazıktır günahtır.
Hâlâ çıkıp, utanmadan;
“Ekonomik Kurtuluş Savaşı mücadelemizi, başarılı bir şekilde sürdürüyoruz.” diyorsun.
Ortadaki tek savaş, milletçe, senin bu cahil inadına karşı verdiğimiz savaş.
Ortadaki tek mücadele, senin ve ekibinin beceriksizliğinizle olan mücadelemiz.
Ve artık tek kurtuluş; sandıkla gelecek kurtuluşumuz!
Aziz milletim;
Türkiye, büyük bir ülke.
Türkiye, kaynakları olan, çok büyük bir potansiyele sahip bir ülke.
Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yok.
Liyakatli kadrolarla, akılla, sağduyuyla, çalışkanlıkla, her sorunun üstesinden geliriz.
Esas mesele, bu problemleri, kalıcı zararlar oluşmadan önce çözebilmek.
Mesela biz geldiğimizde, Türkiye’nin kur ve faiz problemini, en geç bir sene içinde çözeriz.
Orada herhangi bir zorluk görmüyorum.
Beni asıl endişelendiren problem,
ülkemizde her geçen gün kronikleşen, derin yoksulluk ve fırsat eşitsizliği.
Bu sorunu, toplumumuzda kalıcı hasar bırakmadan, acilen çözmemiz lazım.
İYİ Parti olarak, bu konu, özel olarak odaklandığımız bir başlık.
İşte bu nedenle;
Kalkınma Politikaları Başkanlığımız, yaz aylarından beri,
Türkiye’deki derin yoksulluk sorununu çalışıyor.
Bu çalışmanın çıktılarından ilki, Rüzgargülü Projemizdi.
Bugün ise sizlere, bu kapsamdaki ikinci projemizi,
İYİ Yaşam Geliri Modeli’mizi sunacağız.
Değerli dava arkadaşlarım;
Dünya Eşitsizlik Veri Tabanı verilerine göre;
Türkiye’deki en zengin yüzde 10’luk kesimin,
toplam gelirden aldığı pay, yüzde 54.
Bu oran, Avrupa ve dünya ortalamasının çok üzerinde.
Ayrıca, toplumumuzun yarısı da,
toplam gelirin, ancak yüzde 12’sini elde ediyor.
Bu oran da, Avrupa ortalamasının çok altında.
Yani bizi kıskanan Avrupa;
gelirini, refahını, ekmeğini, bizden daha eşit bölüşüyor.
Yine aynı veri tabanına göre;
Türkiye, 2007’den bu yana,
dünyada, gelir dağılımı eşitsizliğinin en fazla arttığı, beşinci ülke.
TÜİK verilerine göre;
Yoksul insanlarımızın sayısı, 2006 yılında, 20 milyon 500 binken,
2019 yılına geldiğimizde, yani pandemi öncesinde, 23 milyona yükselmiş.
Bu 2 buçuk milyon kişilik artışın da yarısı, son 3 yılda gerçekleşmiş.
TÜRK-İŞ’in açıkladığı sınırlara göre ise;
Ülkemizde neredeyse 11 milyon insanımız aç,
54 milyondan fazla insanımız ise, yoksul.
Yokluk, yoksulluk ve açlık elbette yüreğimizi yakıyor.
Ama çocukların, gençlerin ve kadınların açlığına,
onların çektiği yoksulluğa, gerçekten kahroluyorum.
Evde önce çocuklarını doyurup,
sofradan aç kalkan kadınları görünce, kahroluyorum.
İl gezilerinde, en fazla 10 yaşında gösteren çocuklara yaşını sorduğumda;
“16 yaşındayım.” cevabını duyunca, kahroluyorum.
TÜİK’in, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçları, diyor ki;
Bugün, Türkiye’deki çocuklarımızın yüzde 46 buçuğu,
gençlerimizin, yüzde 34’ü,
kadınların da, yüzde 30’u,
en yoksul, yüzde 20’lik gelir grubundaki hanelerde yaşıyor.
İşte biz, yoksullukla mücadele çalışmalarımız kapsamında,
tam olarak da bu nedenle, ilk olarak, Rüzgargülü Projemizi açıkladık.
Ve İYİ Parti iktidarında,
bütün çocuklarımızın karnını doyurmanın,
onların sağlıklı beslenmesini sağlamanın, sözünü verdik.
Buradan iktidara sesleniyorum:
O devamlı, “çıkar telefonunu göster.” diye, taciz ettiğiniz gençler var ya…
İşte 1997 ve sonrası doğumlu o gençlerimizin, tam 6,2 milyonu yoksul.
Yani bu gençler,
onlara, ukala ukala telefonunu soran şımarıklardan daha yoksul.
Ülkemizin genel yoksulluk oranı, yüzde 15 iken;
bu gençlerimizde yoksulluk, yüzde 40’a kadar çıkıyor.
Biliyor musunuz;
bugün Türkiye’de,
15-24 yaş grubundaki, 11.7 milyon gençten;
2 milyondan fazlasının evinde, bilgisayar yok.
850 bin gencin evinde, internet bağlantısı yok.
1.3 milyon genç, eskimiş giysilerinin yerine, yenisini alamıyor.
1 milyondan fazlası, ikinci bir ayakkabı alamıyor.
1.8 milyon gencimiz,
spor, sinema, konser gibi sosyal aktivitelere katılamıyor.
1 buçuk milyonu ise, küçük miktar bir parayı bile,
sırf kendini iyi hissetmek için harcayamıyor.
İnsanın canını acıtan,
Sayın Erdoğan ve etrafının değil ama,
hepimizin vicdanını yaralayan bu tabloya, seyirci kalamayız.
Kalmayacağız!
İşte o nedenle, İYİ Parti olarak;
ülkemizde giderek artan yoksulluğa,
sosyal adaletsizliğe ve gelir eşitsizliğine bir çözüm olarak;
“İYİ Yaşam Geliri Modeli” projemizi hazırladık.
Bu projeyle;
18-26 yaş arasındaki tüm gençlerimize,
medyan gelirin, yarısının altında kalan, 4 milyon hanedeki kadınlara,
2021 fiyatlarıyla, aylık 1000 lira, İYİ Yaşam Gelir Desteği sunacağız.
Bu projemizle;
Yoksulluğu ve gelir adaletsizliğini azaltıp,
kişi başına düşen geliri de, artıracağız.
Yaptığımız çalışmalara göre,
İYİ Yaşam Gelir Desteğini, vatandaşlarımıza sunduğumuzda;
Ülkemizdeki yoksulluk oranını, yüzde 48 azaltacağız.
Yoksulluk açığını, yüzde 23 azaltacağız.
Kişi başına düşen geliri ise, ortalama yüzde 6 oranında artıracağız.
Tabii şimdi malum iktidar çevreleri, hemen soracaklar.
“Kaynak nerede?” diyecekler.
Hiç merak etmesinler.
Nasıl, bugüne kadar her açıkladığımız projede, kaynağımızı da açıkladıysak,
İYİ Yaşam Gelir Modeli’nin de kaynağı hazır.
İYİ Yaşam Geliri Modeli’nin yıllık maliyeti,
2021 fiyatlarıyla, 200 milyar lira.
Projenin finansmanının önemli bir kısmını,
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden sonra, ciddi bir şekilde artan,
vergi harcamalarındaki israfın, önüne geçerek sağlayacağız.
Geri kalan kısmını da, karbon vergileriyle karşılayacağız.
Bakın;
2022 yılında, vergi harcamaları, tam 335 milyar liraya ulaştı.
Üstelik vergi harcamalarının, toplam gelirler içindeki oranının artması da,
pandemiden önce başladı.
Tamamen keyfi olarak uygulanan, muafiyet ve istisnaları,
uzun dönem ortalaması olan, yüzde 6 buçuk seviyesine çekersek,
2022 yılı için, 247 milyar liralık, ek bir kaynak sağlamamız mümkün.
Dolayısıyla;
etki analizi yapıldıktan sonra,
kamunun yararına olmayan, vergi istisna ve muafiyetlerinden vazgeçildiğinde,
İYİ Yaşam Gelir Modeli için gerekli olan kaynağın,
çok önemli bir bölümünü sağlamış oluyoruz.
Ayrıca;
vergi harcamalarının kısılmasından elde edilecek kaynağın yanı sıra,
projenin finansmanında, karbon vergilerini de kullanacağız.
Tüm dünya, yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir büyümenin gerekliliği olarak,
karbona dayalı üretimden vazgeçiyor.
Bunun için de, çeşitli caydırıcı önlemler alıyor.
Bu caydırıcı önlemlerin en başında da,
karbon vergisi ile, mevcut karbon teşviklerinin azaltılması geliyor.
Biliyorsunuz, Türkiye de,
geçtiğimiz aylarda, Paris İklim Anlaşması’nı imzalayarak,
karbon emisyonlarını, azaltacağını taahhüt etti.
Biz de,
karbon vergisini, fosil yakıtlar üzerindeki ek vergiyi,
ve kömür sektörüne, devlet tarafından yapılan teşvikleri,
İYİ Yaşam Geliri Modeli’nin finansmanında kullanacağız.
İYİ Yaşam Gelir Modeli, milletimize ve memleketimize hayırlı olsun.
Bu vesileyle, Proje’de emeği geçen tüm arkadaşlarıma,
can-ı gönülden teşekkür ediyorum.
Sağ olsunlar, var olsunlar.
Projelerimizi sunmaya, önümüzdeki haftalarda da devam edeceğiz.
ve sandık gelince, milletimizden yetkiyi alıp iktidar olduğumuzda;
Yoksulun, çocuğun, gencin ve kadının yanında olan,
bir ekonomi ve kalkınma programı nasıl yürütülürmüş cümle aleme göstereceğiz.
Kimse merak etmesin.
Bizi dinleyen değerli vatandaşlarım;
Bu vesileyle sizlere, partimizin,
önümüzdeki Cuma günü, İstanbul’da düzenleyeceği,
İYİ Kalkınma Kongresi’yle ilgili de, bilgi vermek istiyorum.
Farklı tarihlerde gerçekleştireceğimiz,
toplamda 4 günlük bir kalkınma kongresi düzenleyerek,
İYİ Parti’nin, Ekonomi ve Kalkınma alanlarındaki;
vizyonunu, programını, projelerini ve çözüm önerilerini sizlerle paylaşacağız.
Kongremizin ilk oturumunun teması “Eşitlenen Türkiye.”
Bu oturumda;
Yoksulluk, kapsayıcılık ve istihdam alanlarındaki çözümlerimizi paylaşacağız.
Değerli panelistlerden ve katılımcılardan geri bildirimler alacağız.
4 oturumun sonucunda da;
İYİ Parti iktidarında uygulayacağımız,
ekonomi ve kalkınma alanındaki programımızı,
100 günlük, 300 günlük ve 500 günlük takvimimizi tamamlayıp,
sizlerin dikkatine sunacağız.
Hep söylediğimiz gibi;
İYİ Parti’nin çözümleri hazır.
İYİ Parti, iktidara hazır.
İYİ Parti, milletimizi yeniden refaha kavuşturmaya hazır.
Doğru adımları atınca;
Türkiye’nin nasıl hızla toparlanacağını hep birlikte göreceğiz.
Hukuk ve adaleti sağladığımızda, ekonomiye olan güven de artacak.
Ekonomiye güven olduğunda;
dövizdeki ateşin nasıl dineceğini,
Türk Lirası’na olan güvenin, nasıl geri geldiğini hep birlikte göreceğiz.
Ülkemizin üzerindeki kara bulutların, bir anda dağıldığını,
güneşin açtığını ve yüzümüze vurduğunu, hep birlikte hissedeceğiz.
Kimsenin endişesi olmasın.
Biz hazırız.
Liyakatli kadrolarımızla hazırız.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile hazırız.
Artagan ve Rüzgârgülü Projelerimiz ile hazırız.
Atatürk Orman Çiftliği, Tarım Bilimleri Akademisi ile hazırız.
İYİ Yaşam Geliri Modeli ile hazırız.
Büyüme rekorları kıra kıra,
daha önce hiçbir iktidarın erişemediği bir hızla,
Türkiye’yi kalkındırmaya hazırız.
Kimse merak etmesin.
Biz çözeriz.
Enflasyon sorununu da,
Zam yağmurunu da,
Biz çözeriz.
İşsizliği de,
Liyakatsizliği de,
Biz çözeriz.
EYT’linin derdini de,
Emeklinin eriyen maaşını da,
Biz çözeriz.
Tencere kaynatamayan annenin, çaresizliğini de,
Markete gidemeyen babanın, umutsuzluğunu da,
Biz çözeriz.
Öğretmenlerin atanamamasını da,
Öğrencilerin fırsat eşitsizliğini de,
Biz çözeriz.
Türkiye, gerilmiş bir yay gibi, fırlamaya hazır.
Allah şahidimdir;
Ekonominin çöküşü ne kadar hızlı olduysa,
çıkışı da o kadar hızlı olacak.
Çünkü;
Planlarımızla, projelerimizle ve vizyonumuzla;
Biz hazırız, biz çözeriz!
Değerli dava arkadaşlarım,
Şunu asla unutmayın;
Biz, Anadolu’dan yükselen sesleriz!
Biz, bağrına taş basanların merhemiyiz!
Biz, Türk Milleti’nin kutlu iradesinin gücüyüz!
Biz, şanlı bayrağına, kutsal toprağına ve aziz ecdanına sahip çıkanlarız!
Biz, Ata’sının yadigârı Cumhuriyete, vefa duyanlarız!
Biz, fukaranın partisiyiz!
Biz, dertlinin partisiyiz!
Biz, çarenin ve umudun partisiyiz!
Biz, makulün partisiyiz!
Bizim mücadelemiz;
Hak mücadelesi, hukuk mücadelesi, adalet mücadelesidir.
Bizim mücadelemiz;
Milletimizin evini, ocağını, yurdunu yaşatma mücadelesidir.
Bizim mücadelemiz;
Tarihinin tüm acılarını yüreğinde yaşayan,
Tüm deneyimlerini aklında tutan,
Eski, yeni diye ayırmayan, ayrıştırmayan,
Zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye mücadelesidir.
Bu kutlu mücadelede, Allah yar ve yardımcımız olsun.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.