Şule Yüksel Şenler anılırken Hatice Babacan neden es geçiliyor?

“Sıkmabaş”tan, “Şulebaş”a, “Şulebaş”tan, “türban”a, “Türban”dan “başörtüsü”ne giden yolda Hatice Babacan’la başlayan fiilî mücadeleyi kim hatırlıyor?

“Hidayet” romanlarının yazarı, başörtüsünün tasarımcısı Şule Yüksel Şenler, uzun süredir rahatsızdı. Vefat edince “başörtüsü” mücadelesi tekrar gündeme geldi.

Başörtüsünü Şule Yüksel Şenler gündemde tuttu, fiilî mücadeleyi ise 1967’de İlahiyat Fakültesi öğrenciyken Hatice Babacan başlattı. Öğrenciler boykota gitti, olaylar çıktı.

Ak Parti’ye yakın gazeteler, Şule Yüksel Şenler’in “mücadelesi”ni sayfalarında sütun sütün verirken, Hatice Babacan’dan ya hiç bahsetmiyorlar ya da geçiştiriyorlar. Çünkü Hatice Babacan, Ak Parti’den istifa ederek yeni parti kurma hazırlıkların hızlandıran Ali Babacan’ın halası. Ali babacan’ae pirim vermek istemiyorlar!

Yeniçağ gazetesi yazarı Arslan Tekin, “Görülmek istenmeyen Babacan” başlıklı yazısında, Şule Yüksel Şenler’in iniş-çıkışlarıyla “derin aşk acısı” arasında bağlantı kurarken; Hatice Babacan’dan neden bahsedilmediği üzerinde duruyor:

“Başörtüsü” mücadelesi veren bir “Babacan”dan bahsedeceğim. Bir zaman bayraklaştırılan “Babacan”ın neden görülmek istenmediği tahmin edeceksiniz. Babacan’dan önce, onu etkileyen bir başka ismin az bilinenleri üzerinde duracağız. O İsim birkaç gün önce 81 yaşında hayata veda eden Şule Yüksel Şenler.

Şenler, “Şulebaş”ın öncüsü. Bu örtü, başı sımsıkı sardığı için önce “sıkmabaş” diye biliniyor. Altı yıllık bir aradan sonra 1976’da yazarlığı dönen Şule Yüksek Şenler için, o tarihte Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yorumda “Bu muharrire hanım ‘sıkmabaş’ modasının Türkiye’deki ilk öncülerindendir.” ifadesi kullanıyor ve yeniden başladığı yazarlığına dair ilk yazısının girişi veriliyor. Gazetenin “muharrire” demesi, haber yorumda da ifade ediliyor; ince alay.

Şenler, orta ikiden ayrılmış. Bir Ermeni terzi yanında kalfalığa kadar yükseliyor. Avrupa moda dergilerinden araştıra araştıra “Şulebaş”ı tasarlıyor. Geçen gün Anadolu’da bir ilçemizde kuaför tabelasında rastladım, “başörtüsü şekli verilir.” gibi bir yazı. Demek ki, bu da bir “sanat” hâline gelmiş.

Aile Kıbrıslı olunca, “milliyetçi” damarı ilk başlarda bayağı nüksetmiş. Zamanın “milliyetçi” gazetesi Yeni İstanbul’da yazmaya başlamış ve hatta bir ara Atsız çizgisinde bile yürümüş. Sonra abisinin ısrarıyla Said Nursî’nin kitaplarına dalmış.

İlk evliliği bir “İslâmcı tiyatrocu” ile. İkinci evliliği, İsmail Ağa Cemaati’nden. İsmail Ağa deyince çarşaf ve şalvar-cübbe-sarık akla gelir. O da çarşafa büründü. (Çarşaf; Farsaça “çâder-şebden”den. “Gece örtüsü” demektir. Çarşafın Anadolu’daki adı “bürümcük”.) İkinci evliliği da hüsranla bitince, bu çevreden de koptu veya dışlandı.

Şenler’in içini yakan ateş bambaşka. ilk gençlik yıllardaki tutkulu aşkı. Babasının engeline takılıyor ve kavuşamıyor. Bu ateşi söndürmesi mümkün mü? Bunca yıl yazmamın tecrübesiyle iniş-çıkışlarda bir “travma” ararım. Sonraki iki evliliği de hüsran. İçindeki ateş, bambaşka mecralarda kendisini rahatlatmak için harlamadığını söyleyebilir miyiz?

Şenler’in cenaze namazına R. T. Erdoğan, hanımıyla birlikte katılınca, hassasiyetini “İslâmcı” kimliğine bağladılar. Daha ötesi varmış. Recep Tayyip Bey’le Emine Hanım’ın tanışmalarına vesile olan Şule Yüksel Şenler’miş. Vefa göstermişler.

Şenler’in asıl adı Yüksel. Yüksel erkek adı olarak da kullanıldığı için, isminin başına “Şule”yi getirmiş. Birçok “hidayet” kitapları yazdı. Biri de “Huzur Sokağı”. Talebeliğimizde okumuştuk.

Şule Yüksel Şenler yanında bir örtünme kavgası veren de Hatice Babacan’dır. Baktım, Şenler’in örtünme mücadelesinden bahseden “yandaş” gazetelerde, büyük gürültüyü koparan Hatice Babacın’ın adını anmamaya özen gösteriliyor. Çünkü Hatice Babacan, Ak Parti’den ayrılıp yeni bir hareket başlatan Ali Babacan’ın halası. Bahsetseler ister istemez Ali Babacan hatırlanacaktır. Hatice Babacan’dan bahsetmek, Ali Babacan’a pirim vermektir. Uç bir yorum görebilirsiniz ama, Türkiye’de işler böyle yürüyor.

Gündem Haberleri