Susturun şu konuşanları!

Esad Kıraç yazdı…

Konuşmak, konuşmak, konuşmak… Saatlerce, dudakların çatlarcasına, dinleyen herkesi unuturcasına hatta uyuturcasına konuşmak… Kimseye konuşma fırsatı vermeden konuşmak… Biri konuştuğunda da anında sözünü kesip yine mutlak konuşmacı durumunda olmak… İşte bizim en büyük vebamız tam olarak budur. İki kelimeyle özetleyecek olursak Türk toplumu konuşan toplumdur.

Hem de öyle böyle bir konuşan değil dinleyeni dışlayan ve aptal yerine koyan bir toplumdayız. Karşınızdakini saatlerce dinlediğinizde hemen: “Sen neden konuşmuyorsun?” diye atlayıverirler. Siz, “Dinlemeyi seviyorum.” derseniz arkanızdan: “Demek ki söyleyecek sözü yok.” diye de yapıştırmayı ihmâl etmezler.

Yani susmak ve dinlemek bizim toplumda geri planda kalmak anlamına gelir. Kendinizi göstermenin yolu, meşhur olmanın yolu, kaliteli olmanın ya da saygı görmenin en önemli yolu bizim toplumumuzda konuşmaktan geçer. Çok okuduysanız okuduklarınızı, çok madalyanız varsa madalyalarınızı, yani yaptığınız her işi ya da yapacağınız her işi konuşmalısınız.

Böylece insanların sizden bir beklentisi olmasını, sizi önemsemelerini, belki gözlerinde büyütmelerini yahut ciddi anlamda etkilenmelerini sağlayabilirsiniz.

Peki ya konuşmanın bu kadar yaygın olduğu toplumumuzda dinleyen kimdir? Dinleyen okumayandır, yaşamayandır, izlemeyendir yani konuşanda olan meziyetler dinleyende yoktur.

İşte ben buna sohbet diktatörlüğü diyorum. Mutlak konuşmayı ve doğruyu bünyesinde toplayıp kendisine yalnızca dinleyici arayanların yegâne unvanı budur. Onlar sohbetlerin diktatörüdür, monologların efendileridir.

Toplumumuzun çözümsüzlüğü de tam olarak burada yatmaktadır. Çünkü çözüm üretmenin yegâne yolu dinlemekten geçer. Fakat bizim toplumda asıl dinlemesi gerekenler ne yazık ki en çok konuşanlardır.

Çok konuşan bir öğretmen elbette iyi bir öğretmen olabilir fakat mükemmel öğretmenler öğrencisini dinlemeyi bilenlerdir. Böylece öğrencisini anlar ve çözüm üretir. Hitabeti çok iyi olanlar tabi ki iyi bir siyasetçi olabilir. Böylece insanları etkiler ve peşlerinden sürüklerler. Halkın dertlerini dinleyen siyasetçilerse unutulmaz olurlar. Çünkü çözüm üretebilirler. Çok konuşan bir doktor da iyi bir doktor olabilir belki ama en hızlı tedavi edenler önce şikâyetinizi dinleyenlerdir.

Çözümlerin, ilerlemenin, medeniyetin ve bütün insani değerlerin temelinde dinlemek vardır. Türk aydınının en temel özelliği dinlemeyi konuşmaktan daha fazla sevmesidir. Çünkü dinledikçe çözüm arar ve sorunları keşfeder. Aydının görevi de zaten bu sorunları aktarmak ya da çözüme kavuşturmaktır.

Bu arada şunu da belirtmeliyim ki dinlemenin yaşı yoktur. Yani büyükler konuşacak küçükler dinleyecek gibi bir algı olursa toplum ilerlemez. Çünkü sanılanın aksine öğretici konumunda olan kişi genellikle dinleyendir. Konuşanlar çoğunlukla sınanan ya da öğrenen kişilerdir.

Tam da bu sebeple gençleri dinlemek onların derdini çözüme kavuşturmak için başlangıçtır. Siz daha yaşlı ve konum olarak üstte bulunabilirsiniz ama zaten bulunduğunuz konum itibariyle dinlemesi gereken sizsiniz.

Bir yere iş başvurusu yaptığınızda siz konuşmacı olursunuz. Kendinizi, kabiliyetlerinizi anlatırsınız. Yüksek lisans veya doktora mülakatlarında siz konuşmacı olursunuz ve saatlerce kendinizi anlatabilirsiniz. Öğretmeninize ya da avukatınıza kendinizi saatlerce anlatabilirsiniz. Bunlar çok doğal süreçlerdir. Çünkü toplumda belli bir konuma gelenler dinlemekle görevli hâle de gelmiş olurlar.

Asıl sorun şu ki Türk toplumu bunun tam tersi bir özelliğe sahiptir. Türk toplumunda yükselenler konuşmacı alt tabaka dinleyici durumunda oluyorlar. Yukarıya çıkanlar mikrofonu ellerine alıyor, aşağıda ise yalnızca yığınlar kalıyor.

İşte tam da bu sebeple TBMM diye bir yer yapmışlar. Ankara’da bulunan bu yerde 600 milletvekili ve 1 adet mikrofon bulunuyor. Sırayla çıkıp konuşuyorlar ama bunlar birbirlerinin konuşmalarını dahi dinlemeyen insanlarla dolu.

Meclise bir bakın, her parti kendi grubuna konuşma yapıyor. Toplumun farklı kesimlerinden insanların geldiği mecliste, esas amaç her vekilin kendi kesimini temsil etmesiyken maalesef mecliste de dinleme kültürü bulunmuyor.

Peki, bu toplum nasıl normalleşir, nasıl düzelir?

Konuşanlarla dinleyenler yer değiştirdiğinde, mikrofona sahip olanlar dinleyici konumuna geçtiklerinde gerçekten bir şeyler değişmeye başlar.

Yazarlar Haberleri