Türkiye Basın Konseyi, geçen hafta, Balkan ülkeleri basın konseylerinin temsilcilerinin de katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yaptı. UNESCO ve Avrupa Birliği desteğiyle gerçekleşen ve medyada özdenetimin tartışıldığı toplantıda, Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova, Arnavutluk, K. Makedonya, Karadağ ülkelerinden meslektaşlarımız vardı. Toplantıya ev sahipliği yaptığı için UNESCO temsilcisi Joshua Massarenti’nin Türkiye’ye teşekkür ettiği toplantıda ilk konuşmayı Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç yaptı ve Türk medyasının içinde bulunduğu durumdan söz etti, sadece son bir yılda yaşananları özetledi:
*72 gazeteci gözaltına alındı, tutuklamalar oldu.
*Gazeteciler 563 defa hâkim karşısına çıkarıldı.
*Çok sayıda gazeteci hâlâ tutuklu bulunuyor.
*Sansür yasası çıkarıldı.
*Habere ve TV programlarına erişim yasakları getirildi.
*Hatta televizyon dizileri bile yasaklandı.
*Ekranlar karartıldı, TV'lere ve gazetelere ceza kesildi.
*Dünya basın özgürlüğü endeksinde 165'inci sıraya düştük.
Bu sözlerden sonra konuşan Arnavutluk temsilcisi Koloreto Cukali, "Ne zaman Türkiye'deki durumu dinledikten sonra konuşma sırası bana gelse, çok zorlanıyorum, çünkü bizde de sorunlar var ama bu kadar ağır bir tablo ile hiç olmuyor" dedi.
Binlerce yıllık devlet geleneği, en az iki asırlık basın tarihi, 100 yıllık cumhuriyet, 70 yılı aşkın da demokrasi deneyimi olan Türkiye'nin, 2024 yılında, bu şekilde bir tabloya sahip olması ve yabancıların gözünde böyle değerlendirilmesi üzüntü verici ve bu durum, Türkiye'nin hak ettiği bir görüntü de değil.
Ama gerçek bu.
Basın Konseyi için Türkiye'ye gelen yabancı gazeteciler, İstanbul'u görmekten, tarihî yerleri dolaşıp, güzel anılarla ayrılmaktan, Türkiye’nin ve insanlarının potansiyelini görmekten gayet mutlu oldular. Katılımcı ülkelerin tümü, yüzlerce yıl Osmanlı'nın birer vilayeti olarak kaldı ve hepsiyle tarihi ve kültürel bağlarımız var, İstanbul, her zaman onları etkiliyor, İstanbul’un ve Türkiye’nin başarılarıyla gurur duyuyorlar.
Ancak ülkenin ekonomisinin kötü yönetilmesi, bunun sonucunda yaşanan insanların yoksullaşması, refah düzeyinin kaybı, işsizliğin artması, hukukun çiğnenmesi, medyanın medya olmaktan çıkarılması, demokrasinin rafa kaldırılması, ülkeyi yönetenlerin hesap vermez tutumları, kara para girişlerinden kara listelik olmalar, vatandaşlık satışı ile elalemin pespaye mafya liderlerine kapı açılması, ülkeye bol miktarda şaibeli para girişine olanak tanınması, kural tanımaz çakarlı araçlarla seçim turlar atılması, bu ülkenin makyajını bozuyor.
İşte bu yüzden de Türkiye hak ettiği konuma yükselemiyor, tersine geriliyor; son olarak gördünüz, 100 yıldır bu ülkede bulunan uluslararası firmalar tek tek kaçıyor.
Yıllar önce Avrupa Birliği üyeliği için kucak açılan, ‘Evet’ pankartları ile kutlama yapılan Türkiye günümüzde, Batı’nın her türlü uluslararası podyumundan dışlanmak isteniyor.
Ve ne yazıktır ki, ülkenin karar vericileri, bu tabloyu ne önemsiyorlar ne de dikkate alıyorlar.
Umarız bu tavırlarının, Türkiye'ye zarar verdiğini bir gün anlarlar.