Karar gazetesi ekonomi yazarı İbrahim Kahveci bugünkü yazısında kurun gerilemesinin ardından “Kur yükselirken yapılan zamlar şimdi neden indirim olarak gelmiyor?” şeklinde soruların gündeme geldiğini belirtti.
Kahveci, yazısında kurların düşmeye başladığı Kasım 2020-Ocak 2021 tarihleri arasındaki fiyat gelişmelerini şöyle aktardı:
Tüketici fiyatları, yani raf fiyatları bu üç ayda yüzde 5,32 artış göstermiş. Bu artışın da ana kesimi yüzde 9,91 artan gıda fiyatları ila yüzde 8,47 artış gösteren ulaştırma sektörü. Gıda fiyatlarının alt kesimlerine bakıyoruz: Süt, peynir ve yumurta fiyatları ortalama yüzde 14,90 artış göstermiş. Bunun yanında katı ve sıvı yağlarda da yüzde 16,45 artış yaşanmış. Sebze fiyatlarında da yüzde 15,51 yükseliş görülüyor. Bir başka dikkat çeken alt fiyat artışı ise mobilya ve mefruşat sektöründe yüzde 11,87’lik artıştır. Ama belki de en ilginç fiyat artışı motorlu araçlardaki yüzde 14,24’lük fiyat yükselişi olsa gerek. Çünkü ithalat üzerinden döviz kuruna belki de en bağlı sektör burası olsa gerekir.
“Şimdi gelelim işin ikinci kısmına, yani maliyet tarafına” diyen Kahveci, şöyle devam etti:
Tüketici fiyatlarının kurlar düşerken kasım-ocak arasında yüzde 5,32 arttığını yukarıda söyledik. Ama kurlara bağlı düşmesi beklenen üretici fiyatları, yani maliyetler aynı dönemde tam yüzde 9,36 artış göstermiş.
Evet, dolar/TL kuru 8,50’den 7,30’a düşerken maliyet endeksi tüketici endeksinin çok daha üzerinde artış göstermiş.
Şimdi maliyet tarafında neler yaşandığına bakalım.
En fazla ağırlık oluşturan ve fiyatı da çok fazla yükselen sektör burada da gıda sektörü olmuş. Gıda sektöründe üretici maliyetleri de son 3 ayda yüzde 12,35 artış gösteriyor.
Bu demektir ki, maliyet endeksinde ana gruplardan olan (%20,01 ağırlık) gıda sektöründe ucuzluk için iki temel gelişme olmalıdır:
1- Yeni hasat dönemi ile ucuz ürün gerekiyor
2- Hayvancılık alanında maliyetlerin aşağıya inmesi gerekiyor.
Burada en azından birinci seçenek için yaz aylarını beklememiz gerekiyor. Ama hayvancılık alanına bağlı yoğurt, süt, peynir, tereyağı gibi ürünler için daha temel çözüm gerekiyor.
Gelelim maliyet tarafında diğer alanlara. Kâğıt ve ürünleri fiyatı %15,34; rafine petrol ürünleri %21,43; kimyasal ürünler %6,75; Kauçuk ve plastik ürünler %7,56; diğer mineraller (cam gibi) %11,81; fabrikasyon metaller %8,84; mobilya %9,04 ve ana metaller %17,82 fiyat artışı yaşamış.
“Bu verdiğim fiyatlar ne anlam taşıyor?” diyen Kahveci, bu sorusunu şöyle yanıtlandırdı:
İşte bu fiyatların temelinde küresel emtia fiyatlarında yaşanan gelişme temel belirleyici olarak görülmektedir.
Petrol fiyatı nasıl ki kasım başında 40 dolarda iken ocak sonunda 55 dolara yükseldiyse, benzer fiyat hareketleri diğer emtia fiyatlarında da yaşandı.
Olayı petrol fiyatı üzerinden şu şekilde özetleyebiliriz. Dolar/TL kurunda yüzde 15 düşüş yaşanırken petrolde yüzde 50 artış yaşandı. Kurdaki düşüşten daha çok yükselen emtia fiyatları üretici tarafından çok ciddi maliyet baskısı oluşturmuş durumda.
Hatta şunu da ifade edelim: TÜFE-ÜFE arasındaki fark 2018 yılından beri ÜFE’nin daha yüksek seviyede kalmasına yol açmış durumda. Yani birikimli bir maliyet baskısı hala devam ediyor. Bu kadar yoğun maliyet baskısını kırmak için başka adımların atılması gerekiyor. Ya da bir başka ifade ile talep kısılarak enflasyonla mücadele de durumumuz pek iç açıcı değil.
"GERİYE BİR TEK YOL KALIYOR"
O zaman ne yapmamız gerekiyor? Kurları daha da düşürerek artan maliyetleri baskılama alanımız sınırlı. Talebi de kısarak tüketici fiyatlarını düşürme seçeneğimiz nerede ise daha düşük.
Geriye bir tek yol kalıyor. O da kamunun maliyet baskısını hafifletici önlemler alması. Bunun da ilk sırasında bütün sektörlere en yüksek girdi veren enerji fiyatları gelmektedir.
"HİÇ UMUT ETMİYORUM"
Sizce kamu kendi tasarrufu üzerinden maliyet düşürücü önlemlere başvurabilir mi? Ben hiç umut etmiyorum. O zaman kimse kurlar düşüyor, ucuzluk gelsin diye beklemesin. Daha epeyce yüksek fiyat düzeyi ile yaşamaya devam edeceğiz.