Çok şair, bilim insanı, dahi, sanatçı unutulmayı dert etmiş kendisine… Ölümsüzlüğü hatırlanmakta bulmuş, öldükten sonra… Hiç de öyle bir derdim yok. Zira hiç hatırlanmadım ki.. O, hatırlanmaya alışanların sorunu, biz unutulmayı her an talim ettik her dağın bir yamacında..Ölümsüzlük şimdi yanımızda olanlarla yanında olduklarımızda gizli…Sahi sen ey çocukluğum, sen ebedi hatırlanma vaadi mi aldın da, mavi bisikletimle beni evinin camı ardından gördüğün günleri dokuz numaralı masada dokuz kuruşa sattın? Oysa şehirler yaratmaya gelmiştim sana:
"Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni." (Sezai Karakoç)
Merak etme son sözleri rüyası son bulan herkes gibi benim de…İstemezsen okumazsın dün yaptığın gibi, belki umurunda olmasa da bir kıymet bilen göz görür yazdıklarımı…Merak etme hiçbir hayalim kalmadı o nisan ikindisinden beri senin üstüne…Son söz hakkımdır, son nefes haklarımı kullanıyorum yine seni anlatarak ama sana söylemiyorum:
Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.(S. Karakoç)
Şimdi zor iş anlamak senin için bunları. Dedim ya sana değil bu sözler, yalnızca seni anlatıyorum son kez, çocukluğumun dönülmez ufkunda…Kariyerli günler dileklerimle…