Vitrin mankenleri

Bizde romanı siyasete, propagandaya indirgemenin tarihi tür olarak romanının edebiyatımıza girdiği gün kadar eskidir. Burada “indirgeme” ifadesini kullanmamızdaki maksat, edebiyatın toplumsal ve siyasi olaylardan uzak, sadece bireysel sızlanma ve sayıklamalardan ibaret olmasını savunmak değildir. Böyle bir edebiyatın icrasına dair tarihte kaside kültürü, günümüzde bir dergi etrafında inşa edilirken çöken edebiyat kanonu veya seksen ve doksanların arabesk aşk terennümlerinde yeteri kadar örnek malzeme mevcuttur. Haliyle niyetimiz postmodern yahut modernist roman veya edebiyat güzellemesi değildir. Zira o edebiyatın içerisindeki kimi metinlerin yakaladığı anlam derinlikleri içerisindeki birey-toplum ve siyasal gelişmeler örgüsü ile değerler çeşnisinden o kadar güzel ve ahenkli eserler inşa edilmiştir ki bugün bırakın eseri, yazarların isimlerini vermemiz şu kısacık köşede çok şey anlatabilmek için yeterlidir. Yazık ki son otuz yılın yapay zekâsı hükmünde olan taşıma suyu ile döndürülen kanon değirmeni duruşu ile arzu ettiği tipleri ile kendisi için en müsait alan olan modernizmin, bir isim dışında, rüzgârından istifade edememiş, vitrin süsü yazarları da iki büyük şehirdeki dar çevresi ile tıkılıp kalmıştır. Kanon kendi içerisinden Oğuz Atay, İhsan Oktay Anar ve Latife Tekin çıkaramamıştır.

Hugo’nun “Jan Valjan”ı Namık Kemal’in “İslam Bey”i, “Zekiye”si, “Dilâşub”u; Ahmet Mithat Efendi’nin Tanpınar’ın tespiti ile bedesten esnafı duyarlılığında hayatı kılıfına uygun yaşamaya meyilli “Rakım Efendi”si, Akif ve Fikret’in “Asım” ve “Haluk”u, Halide Edip’in “Tatarcık”ı, Reşat Nuri’nin “Feride”si, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, Ömer Okçu ya da Hekimoğlu İsmail’in “Minyeli Abdullah”ı Şule Yüksel’in “Feyza”sı, hepsi kendi dönemlerinin konjonktürüne göre birer vitrin mankenidir. Edebiyat kanalı ile ideoloji pazarına çıkarılan bu tipler hem yerli hem de evrensel edebiyatta miadını doldurmuş gibidir. Dünya edebiyatında çoktan doldurdu da bizde cemaatçilik modasının “sürgün öğretmen” tiplemesi ile bir süre iki binlerin başına kadar uzatıldı bu nağme.

Tipleşme kültüründen modernist edebiyatın bireye ve yapıta dönük halleri ve toplumsal temalı klasik kurguda bile idealize edilmiş tiplerin susturulduğuna dair, geçen on yılda çok şey söylendi. Bunu tekrar etmenin alemi yok ama her mahallenin kendisine göre yaratmaya çalıştığı lokal tipler mezarlığından bu tarafa doğru hortlayıp gelen bir vitrin süsü ile karşı karşıya olma gerçeğimizi de itiraf etmek gerek. Üstelik bu vitrin süsü sinema, roman, şiir ve öykülerde tam olarak yerini almadan sokakları caddeleri, açık kalan iş yerlerini doldurtmaya başladı. Bu tip bir distopyanın tipi olarak her aynaya baktığımızda kâbus gibi gözlerimize çöküyor. Bahse konu bu vitrin süsü yüzünde maskesi ile evrensel bir ideolojinin pazarından fırlamış olarak üstümüze doğru koşuyor. Bunu bir an evvel mezara ebediyen uyanmamak üzere göndermek gereklidir. Ki yeniden birey olarak canlanalım.

Yazarlar Haberleri