Türkiye'deki ekonomik krizin faturası vatandaşa çıkmaya devam ediyor. İktidarın sesini duymadığı vatandaşlardan biri de Döndü Kezlere. Sefalet içinde yaşamaya çalışan Kezlere böbreklerini satmayı bile düşündü. Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e konuşan, Kezlere ülkenin geldiği acı tabloyu gözler önüne seriyor.
Döndü Kezlere, İstanbul’da doğdu... 21 yaşında eşiyle görücü usulü evlendi. Şimdi 43 yaşında. Eşi, halı yıkama fabrikasında temizlik işçisi olarak çalışıyordu. Düzgün bir hayatları vardı, ta ki üç yıl önce eşi beyin kanseri olduğunu öğrenene kadar. Ameliyat oldu olmasına, ışın ve kemoterapi tedavisi de gördü. Hasta olduğunu çalıştığı yerden saklamıştı, işsiz kalmaktan korkuyordu. Nitekim bir gün temizlik yaparken fenalaşıp yere yığılınca ve hastaneye kaldırılınca kanser olduğunu herkes öğrendi. O gün işine son verdiler.
'KIŞ ORTASINDA DOĞALGAZI KESİLİYOR'
Derin Yoksulluk Ağı’nın kapısını çalıyor, kiralarını ödeyemeyen aileye üç aylık kira yardımı gidiyor. Arkası yine yoksulluk... Kış ortasında doğalgazı kesiliyor. Televizyonu satıp ödüyor. Bir aylık kirasını veremediği için ev sahibi kapısına dayanıyor. Evden çıkarılıyorlar. Üstelik evin eşyasını almasına da izin vermiyor. “Ne zaman kirayı verirsen o zaman gelir alırsın” diyor. 1100 lirayı ödeyemediği için evden sadece kıyafetlerini alıp çıkıyor... Yalnız değil.
"YOKSULLUK GÖZÜNÜ KARARTMIŞ"
Döndü Hanım’ın hikâyesi neresinden bakarsanız bakın dramatik... Sorun bir değil, iki değil... Mesela oğlu... 2 yıl önce okuldayken bir kıza âşık olmuş, severek evlenmişler... Ama hayat ters yüz olunca gelini dayanamamış, yoksulluk gözünü karartmış, oğlan askerdeyken annesi 1.5 yaşındaki çocuğu babaannenin kollarına bırakıp akrabalarının evine gidiyor.
Bir yandan oğluna üzüldüğünü söylüyor, gözleri dolu dolu Döndü Kezlere’nin: “Gelinim evi terk ettikten sonra oğlumun psikolojik sorunları başladı. Üstelik akciğerinde de nodül göründü. Askerden çürük raporu verilecek, şimdi izne geldi” diyor.
"TÜRBENİN YANINDA YATIYOR"
Eşini kaybeden çocukluk arkadaşı 10 gün önce ona evinin kapılarını açmış. Çocukları ve torunuyla beraber orada kalıyor. Arkadaşı, “Laf olur” diye eşini istememiş. Döndü Kezlere anlatıyor:
“Eşim bir haftadır yok. Sebze halinin orada bir türbenin yanında yatıyor, bazen arkadaşlarının evine gidiyor. Orada bazen arkadaşlarına yardım edip karnını doyuruyor. Zaten bir süredir yokluktan huzur da kalmadı. Kanser hastası olduğu için kimse eşime iş vermiyor. Canım yanıyor. Tek başıma olsam gidip kadın sığınma evine sığınayım. Ama oğlum, kızım, torunum, hasta eşim... Sosyal Hizmetler’i aradığımda sadece sen sığınabilirsin, çocuğu da Çocuk Esirgeme Kurumu’na ver diyorlar. Torunumu Çocuk Esirgeme Kurumu’na verdikten sonra yaşamanın bir anlamı var mı, siz söyleyin bana...”
Pazarlarda 7.5 liradan lif satıyor Döndü Kezlere: “Dün bir pazardaydım, 10 tane lifime zabıta el koydu. Durumumu anlattım ama bir şey olmadı. Ataşehir Belediyesi’ne başvurdum, yiyecek yardımı çıktı, bu ay verecekler.”
‘SADECE NEFES ALIYORUZ’
Çok zor bir soru bu.
Geçmişi anlatıp duruyor: “Varlıklı değildik elbet ama eşim yemeğimizi, tüpümüzü her şeyimizi alırdı. Şükrederek yaşayıp gidiyorduk. 1 haftadır görmüyorum onu, çünkü oraya gidip gelemem. Eşimden gençliğimde dayak da yedim, ağzımda iki dişim yok. Ama sonra iyiye gittik. Şimdi her şey altüst oldu. Sadece nefes alıyoruz diye şükrediyoruz şimdi.”
GİDECEK EVİM YOK
Ve zor kararı verdiği gün...
Tanıdıklarına mesaj attı. “Sesimi duyun, yalvarıyorum. Benim gidecek bir evim yok. Eşim hasta. Böbreklerimi satıyorum. İhtiyacı olanlar 0 5xx xxx xx xx ‘nolu telefondan bana ulaşın.”
Peki onu böbreğini satmak isteyecek noktaya getiren neydi? Anlatıyor Döndü Hanım: “Bu kararı verdim, çünkü o gün torunuma bir tavuk çorbası bile pişiremedim. Belki böbreğimin bir alıcısı olur diye düşündüm. Daha kimse aramadı. Bilmiyorum, çaresizim, elbette böbreğimi satmak istemiyorum, kim ister... Ama satarsam, belki başımızı sokacak bir ev kiralarız. Belki eşim sokaklarda ölecek yarın bir gün, haberim bile olmayacak. Böbreğimi satarsam, çocuklarım acıktığı zaman mutfakta rahat rahat istediklerini yiyebilirler belki. Ben yine başkalarının verdiği eskileri giyeyim ama torunuma çorba yapabileyim. Mecburum...”
“Böbreğimi satmaya mecburum...” Yoksulluğun geldiği noktada sözün bittiği yer burası...