"Yol Ayrımı", Kemal Tahir''in bir romanıdır. Kuva-yi Milliye ruhu ile inşa edilen bir devletin şirkete dönüştürülmek istendiği süreci ve bu süreçte millet olmakla birlikte birey olmanın onuru adına her şeyi göğüsleyen onurlu karakterlerle mal, makam ve sermaye uğruna her türlü tavizi vermeye namzet tipolojinin mücadelesine şahit oluruz. Kemal Tahir''in materyalizminin yanında bütünsel bir tarihselci yaklaşımı ile Osmanlı özlemi çeken tarafını, hiç değilse Osmanlıyı seven ya da olumlayan tarafını bu konudan ayrı tutarak diyebiliriz ki: Yol Ayrımı romanı, içinde sakladığı bu psiko sosyal iletisi ile en dar çerçevede bugünkü Türk akademyasının pespayeliğine ışık tutar.
YouTube kanalı Forward TV''de de bu konuyu sıkça dile getirdik. Eşe, kabileye, kılana, kandaşa, dindaşa (mezhepçi/tarikatçı bağlamda), sözüm ona yoldaşa, sözüm ona dava erlerine peşkeş çekilen ve sonunda bilime değil yukarıdaki familya ya da örgüt tiplerine olan sadakate edilen yeminlerle içinde kışlanan yuvalara yahut inlere dönmüş durumda yahut döndürüldüğü izlenimi yaratmaktadırlar. Hâl böyle olunca, samimiyetinizi, gayretinizi, okuma ve yazma azminizi paramparça eden "hallederiz" edalı pozlar, inisiyatifi elinden alınmış, dekan yahut bölüm başkanları ve bunların gerisinde "istediğimi yaparım" havasında birer entelektüel enkaz pozisyonunda bazı rektörler. Bunlar içinde "cahilsevici"ler, tıpkı kitaptan ayetten ve akıldan bahseden elçi karşısında çılgına dönen kibir abidesi paganist Mekke ahalisinin modern tipolojisi gibidir. Yukarıdaki bu tespitler durumu kesinleşmiş iddiaların taraflarını bağlar elbette. Atatürk''ün her iyi niyetli demokratikleşme hareketini fırsat bilen bu kabileci, kavimci ve saf çıkarcı tüccar kafa (burada "saf çıkarcı" sıfatı ile ifade edilen tüccarlık tabiri, her meslek gibi onurlu bir meslek olan ticaret ve ticaretle uğraşan dürüst insanlara elbette leke düşüremez.) farklı donlarda arzı endam etmiştir. Tahir''in romanlarında sıkça vurgulanan bu durumun benzeri bir manzara maalesef akademik dünyamızda akla, fıtrata ve mantığa savaş açmış vaziyettedir. Bu adrese teslim ilanlar sadece yukarıdaki sebeplere bağlı olarak değil kahir ekseriyeti FETÖ döneminde doldurulan araştırma görevlisi kadrolarından içeriye yönelik akademisyen dönüştürme odaklı YÖK''ün anlamsızca cevaz verdiği uygulamalarla da katmerlenmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu yorumlar aşağıdaki iddialar için değil kesinleşmiş somut durumlar için söylenmiştir. Kesinleşmiş bir durum olmadığı yerde de iddiaların bu kadar sık delillerin bu kadar fazlalığı istikametinde bu yorumları okuyabilirsiniz. İşte Ordu Üniversitesindeki garabet:
Cumhuriyet''ten Sefa Uyar''ın haberine göre, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) "adrese teslim kadro" iddialarının ardından 9 Mart 2021''de yönetmelik değişikliği yaptı ve "İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı gibi ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez" hükmünü ekledi ancak tartışmalar son bulmadı. Ordu Üniversitesi''nin 30 Aralık''ta yayımladığı akademik kadro ilanları da tartışma yarattı.
El sanatları bölümü için öğretim görevlisi ilanında "Kırsal mimari ve geleneksel evler üzerine çalışma yapmak, alanında 5 yıl denetime sahip olmak" şartı arandı. Söz konusu şartların, üniversitede Yapı işleri ve teknik daire başkanı olarak görev yapan Ş.Ş. için getirildiği iddia edildi. Ş.Ş''nin lisans tezi, "Ordu geleneksel evlerine üzerine bir araştırma" başlığını taşıyor. Aynı gün ilahiyat fakültesi temel islam bilimleri için açılan araştırma görevlisi kadrosu şartları arasında da "Fıkıh anabilim dalında veya belgelendirmek kaydıyla fıkıh/İslam hukuku alanında tezli yüksek lisans yapıyor olmak" şartının yer alması da tartışma yarattı. Halihazırda resmi kayıtlara giren yüksek lisansa yönelik "belgelendirme" istenmesi dikkat çekti.
Bu bir damladır. Ocak-Şubat ayı ilanlarına bir bakın. Peki bu ilanlar arasında şart koymayan yerler var mı? Elbette var. Oraya da başvurmaya gittiğinizde yetkilinin şu sözü ile karşılaşmış olduğunu iddia edenler var:
"Şart yok ama içerden bir araştırma görevlisi arkadaş var. Şart koymamamızın sebebi, YÖK biraz dikkat edin dedi de ondan koyamadık…" Bence bu kadarı da necip akademik camiamıza haksızlıktır.
İşin mizahı bir yana YOL AYRIMI tam da bu kokuşmuş durum karşısında midenin bulandığı yeri anlatır. Bir kere mide bulanmaya görsün. İster din, ister vatan, ister sağcılık, ister milliyetçilik, ister solculuk yani hamasetini geveleyeceğiniz her şey akıl, onur ve namus sahipleri karşısında müflistir. Söylediklerinizi bulunduğunuz akademik mevki ve unvanların hatırına dinlermiş gibi baş sallayanlar -şahsen benim öyle yapmışlığım vardır- yanınızdan ayrıldıklarında beyin istifrası yapma adına parmaklarını ağızlarına götürmektedirler. Bütün bu beyin fırtınasının sonunda aklınızda o romanın bir anlamda laiti motifi gibi duran şu satırlar kalır:
Şu dağın oylumuna
Kuş konar yaylımına
Hakkınızı helal edin
Geldik yol ayrımına